Genç nüfus toplumun önemli bir bölümünü teşkil eder. Toplumdaki rolleri oldukça fazladır. Öncelikle, çocuklara bir rol modeldir, büyüklere yardımcı, oluşacak yeni ailelerin temel taşlarıdır. Bir toplumun en çok göze çarpanıdır. Ahlâk ve terbiyesi ile ebeveynlerinin temsilcisidir.
Ama üzülerek belirtmek lâzım ki, bugün İslâm’dan, Kur’ân’dan ve Kur’ân’ın malı olan Risale-i Nur’dan bihaber gençlerin bir kısmı, küçüklere kötü birer rol model, büyüklerine zorluk çıkarabilen, aile kurabilecek vasıfta olmayan, anne-babaları için ciddi imtihan vesilesi olan bireylere dönüşebiliyor.
Bunun çeşitli sebepleri sayılabilir elbette. Tabiî bunlar toplumun her alanını kötü etkilediği için biz gençler için de büyük tehlike unsurlarıdır. Nedir bunlar? Örneğin toplum ahlâkını bozan diziler, filmler, TV programları, gençlere rol model olarak sunulan yanlış örnekler vesaire…
Bugün gençleri bu yanlışlardan uzaklaştırmak zor görünebilir. Ama sorunu tek bir odakta toplarsak çözümü kolay olacaktır. Şöyle ki:
İnsanda nefis vardır ve bu nefsin de kötü istekleri vardır. Nefis daima kötülüğü ister, bizden kötü işler yapmamızı ister. Elbette, Kur’ân ve Resûlullah’tan (asm) öğrendiğimiz kadarıyla, nefsimize uymak bize hiçbir zaman iyi sonuçlar getirmez. Dünyada, kabirde, ahirette başımıza fenalıklar getirir. Zira, “Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?” (Furkan Sûresi, 43) âyetindeki şiddetli tehdit, apaçık bir şekilde ortaya koyar bu durumu.
Yukarıda bahsettiğimiz -özellikle biz gençleri tehdit eden- ahlâkî bozulmaya sebep olan durumlar, temelde nefislere cazip gelen durumlardır.
Biz Üstadımız Bediüzzaman’ın eseri olan Risale-i Nur’dan buna çözümler aradık. Çok hayret verici yerler bulduk. Üstad, Haşir Risalesi’nin Mukaddime’sinde toplumu dört grupta inceler. Bu gruplardan biri gençlerdir. Bu dört grup için; iman hakikatleri ile onlara mutluluk verecek, toplumsal bozulmayı engelleyecek, toplumu ıslah edecek tavsiyelerde bulunur. Gençlik dışındaki üç grup için Cennet fikrini söylerken, sadece gençlik için Cehennem fikrinin ıslah edici olduğunu ifade eder.
Bildiğimiz üzere Cennet, nefisleri çekmek için, Cehennem ise nefisleri korkutmak için anlatılır. Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde Üstad, gençlik için verdiği tavsiyelerde, her zaman ahireti düşünmekten, ölümü unutmamaktan, bir mahkeme-i Kübra’nın olacağından ve bu gençliğin elbette elimizden gideceğinden bahsetmektedir.
Barla Lahikası’nda bir hadisin mânâsını açıklarken, en bahtiyar gencin ahireti unutmayan ve gençlik hevesatlarına kapılmayan genç olduğunu söyler. Gençlik hevesatına kapılanları bekleyen kötü akıbetleri Gençlik Rehberi’nde; dünyada, kabirde, ahirette olmak üzere sıralar. Tabiî bunları okurken korkmamak elde değil. Üstad’ın Eskişehir Hapishanesi’nin penceresinden gördüğü, raks edip gaflet sarhoşluğu ile hayatını geçiren kızlarla sınırlı değildir bu akıbetler. Öyle bir akıbet hepimizi bekliyor olabilir.
Biz, Üstad’ın gençlere yönelik nasihatlerinde, neden ahireti çokça hatırlattığını, Cehennem azabı, kabir azabı ve dünyadaki kötü sonuçlarından çokça bahsettiğini merak ettik. Çünkü İhtiyarlar Risalesi’nde, Hastalar Risalesi’nde veyahut Çocuk Taziyanamesi’nde hep Cennet gibi güzel neticelerden bahseder. Bu müşkülü yine Üstad’a sorduk. Gençlik Rehberi’nde “Risale-i Nur mizanlarından On Üçüncü Söz’ün ikinci haşiyesidir” bölümünün girişinde şöyle diyor: “Evet, gençlik damarı akıldan ziyade hissiyatı dinler. His ve heves ise kördür, akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzete tercih eder…”
Bu kısım, sorumuz için çok güzel bir cevap niteliğindedir. Şimdi Üstad’ın bu sözünü biraz düşünüp, ne kadar haklı olduğunu görelim. ‘Genç’ ya da halk arasındaki tabiri ile ‘delikanlı’, hayatının en parlak dönemindedir. Gücü, kuvveti, sağlığı yerindedir. Artık akıl baliğ olmuştur. Ama o gencin nefsi, ona enaniyet tuzağını kurmuş bir vaziyette beklemektedir. Nefis, enaniyetini kabartır. “Sen güçlüsün, artık çocuk değilsin, kendi kararlarını alabilirsin, bir daha mı genç olacaksın sanki, gel her türlü istediğimizi yapalım” gibi telkinlerde bulunarak, onu kör hissiyat tuzağına çeker. Onu yaşadığı dakikada tutsak etmek ister. Ölümü ve ahireti unutturmaya çalışır. Enaniyetini kabarttığı için onu kendisine köle eder. Nefsine kölelik yapan genç bunun farkına bile varmaz. Tüm gençliğini heba eder, gider. Tabiî his ve heveslerini dinlediği için, böyle bir sonuçla karşı karşıya kalmıştır.
Peki, bu kör his ve hevesatı durdurmak için ne yapılmalıdır? Üstad’ın anlatım tarzına bakarsak, biz gençlerin, ahiret ve kabir azabını sürekli aklımızda bulundurmamız gerekir. Çünkü, kötü his ve hevesler insanı canavarlaştırır. İçimizdeki bu canavarı elbette korkutarak, tehdit ederek durdurabiliriz. Bunu şöyle düşünebiliriz: Biz, anne-babamızın yanındayken çok rahat bir şekilde günah olan işleri yapabilir miyiz? Hayır. Bunun nedeni elbette onlardan çekinmemiz, korkmamızdır. Peki, anne-babamız veya bir büyüğümüz yanımızda olmadığı zaman günahlardan nasıl uzak duracağız? Elbette tahkikî bir Allah inancı, tahkikî bir ahiret inancı, Cehennem korkusu, kabir azabı ve dünyada başımıza getireceği belaları bilmek ile… Kendimi sorguladığımda, Üstad’ın, gençlere nasihat ederken kullandığı bu üslubu çok yerinde buluyorum.
Sonuç olarak; eğer, ahiret inancımız yerinde olursa, kabir azabını hakikî bir şekilde düşünürsek, bu kör his ve heveslerin dünyada da başımıza belalar getireceğini bilirsek, bunları kendimize sık sık hatırlatsak, hiç mümkün olur mu ki nefsimize yenik düşelim? İhtimal var mı ki, bu bilinçte olan bir insan, küçüklerine kötü örnek olsun? Büyüklerine zorluk çıkartsın? Hem ahlâkı ve terbiyesi ile ailelerini kötü temsil etsin? Her şeyden önce Allah’a sadık bir kul olmasın? Peygamberimizin (asm) hadiste belirttiği bahtiyar genç olmasın ve ona (asm) ümmet olamasın?
İlk yorumu siz yazın