Çoğu zaman
Tek istediğimiz aslında
Biraz mola!
Ruhumuza takılan o ince püsküller
Varlığından haberdar olduğunda artık yokmuş gibi davranamayacağın
O hassas teraziler var ya
O kıvılcımların sönmemesi için
Bu dünya fazlaca kaba!
Sonunu beklerken dünyanın
Ve hayatın başlangıcını
Desin ki birisi
“Üzülme!
Dünya iyi bir bekleme salonudur aslında
En azından bir kahve içmeye değer”
Ve susup bekleyelim
Güzelce bekleyelim
İşte bu kadar…
“Bekânın gerçekliği”
Başka bir diyar var
Can u gönülden inanıyorum varlığına
Fakat neden!
Neden bu yaşadığım ânı oradan daha gerçek zannediyorum?
Ya da daha gerçekmişçesine davranıyorum
Hâlbuki
Bu aklımla
Bu canımla
Bu bedenimle orada var olacağım!
Ben yine ben olarak bekâyı tadacağım
Yarım kalanları orada tamamlayacağım
O son bölümünü bir türlü okuyamadığım kitabı bile
İstersem orada tamamlayacağım
Bir şehirden bir şehre geçer gibi…
Bir şeyler değişecek fakat
Ben yine aynı benliğimle var olacağım
Arzularım olacak yine
Ümitlerim olacak
Ve heyecanlarım…
Kalbimi yine muhabbetle taşıran anlar olacak
Gülmekten yorulmalarım…
Ulvî hazlar, küçüklü büyüklü sevinçlerim olacak
“Ebed! Ebed” diye her seher titreyen kalbim, ebedî varlığa kavuşaca
Düşüncemi aşan daha nice varlık ve bekâ nimetlerinden tattıracak kerem Sahibi
Bunların hiçbirisi hayâl değiller hepsi Rabbimizin vaad ettigi gerçeklikler
Hani diyor ya Büyük Üstad “hayale, faraza hiç lüzûm yok” diye
Hayâl görüp gerçekleşme ihtimalini zihnimizde ötelemeyelim
Bekâyı en az şu “an” kadar
Şimdi oturduğumuz “mekân” kadar hissedelim diye…
Ve dünya bizi darladığında, boğazımız sıkılıyormuşçasına of of deyip
Camdan duvarları aşmaya çalışmak yerine
Gelmesi muhakkak olan ve kucağı varlık nimetleriyle dolu olan
Ebedî istirahatgâhımızı hatırlayalım diye…
Her neyin yoksunluğu acıtıyorsa kalbimizi bu gurbet diyarında
Onun da var olduğu bir diyar var!
Ve misafirlerine muntazır
Hazır ve şu anda var
Biraz sakin olalım
Bu kadar büyütmeyelim dünyayı gözümüzde…
Yol üstünde
Bir ağaç gölgeliği değil midir
Şu durduğumuz yer
En nihayetinde…
İlk yorumu siz yazın