“Kimin için Allah var, ona her şey var ve kimin için yoksa,
her şey ona yoktur, hiçtir.”
Evet, madem Allah var ve ilmi ihâta eder; elbette adem, idam, hiçlik, mahv, fenâ, hakikat noktasında ehl-i imanın dünyasında yoktur. Ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânîlikle doludur. İşte bu hakikati, umumun lisanında gezen bu gelen darb-ı mesel ders verip, der: “Kimin için Allah var, ona her şey var ve kimin için yoksa her şey ona yoktur, hiçtir.”
Elhâsıl: Nasıl ki iman ölüm vaktinde insanı idam-ı ebedîden kurtarıyor; öyle de herkesin hususî dünyasını dahi idamdan ve hiçlik karanlıklarından kurtarıyor. Ve küfür ise, hususan küfr-ü mutlak olsa, hem o insanı, hem hususî dünyasını ölümle idam edip manevî cehennem zulmetlerine atar, hayatının lezzetlerini acı zehirlere çevirir. Hayat-ı dünyeviyeyi ahirete tercih edenlerin kulakları çınlasın. Gelsinler, buna ya bir çare bulsunlar veya imana girsinler, bu dehşetli hasarattan kurtulsunlar.
Sözler, Yeni Asya Neşriyat-2018, s. 522
Madem Allah var, elbette ahiret de var
Madem Yedinci Şua olan Ayetü’l-Kübra’da, her biri bir dağ kuvvetinde, otuz üç adet icma-ı azîm ispat etmişler ki: Bu kâinat, bir elden çıkmış ve bir tek zatın mülküdür ve kemâlât-ı İlâhiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler ve vahdet ve ehadiyet ile, bütün kâinat, o Zat-ı Vahid’in emirber neferleri ve musahhar memurları hükmüne geçiyor ve ahiretin gelmesiyle, kemâlâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyâne gadr-i mutlaktan ve hikmet-i ammesi sefahetkârâne abesiyetten ve rahmet-i vâsiası lâhiyâne tâzibden ve izzet-i kudreti zelilâne aczden kurtulurlar, takaddüs ederler.
Elbette ve elbette ve her hâlde, iman-ı billâhın yüzer nüktesinden bu sekiz “madem”lerdeki hakikatlerin muktezasıyla, kıyamet kopacak, haşir ve neşir olacak, dâr-ı mücâzât ve mükâfat açılacak. Tâ ki arzın mezkûr ehemmiyeti ve merkeziyeti ve insanın ehemmiyeti ve kıymeti tahakkuk edebilsin ve Arz ve İnsanın Hâlık’ı ve Rabbi olan Mutasarrıf-ı Hakîm’in mezkûr adaleti, hikmeti, rahmeti, saltanatı takarrur edebilsin ve o bâkî Rabbin mezkûr hakikî dostları ve müştakları, idam-ı ebedîden kurtulsun ve o dostların en büyüğü ve en kıymettarı, bütün kâinatı memnun ve minnettar eden kudsî hizmetlerinin mükâfatını görsün ve Sultan-ı Sermedî’nin kemâlâtı naks ve kusurdan ve kudreti aczden ve hikmeti sefahetten ve adaleti zulümden tenezzüh ve takaddüs ve teberri etsin.
Elhâsıl, madem Allah var; elbette ahiret vardır.
Sözler, Yeni Asya Neşriyat-2018, s. 126
LUGATÇE:
adem: yokluk.
darb-ı mesel: atasözü.
ehadiyet: Allah’ın birliği; tek tek herbir şeyin Allah’ın bir olduğuna delil olması.
firak: ayrılık.
ihâta etmek: kuşatmak.
küfr-ü mutlak: tam ve kesin olarak Allah’ı inkâr etmek.
takaddüs etmek: arınmak, uzak olmak, münezzeh olmak.
vahdet: Allah’ın birliği; her şeyin tek bir Zât’ın elinden çıkmış olması.
İlk yorumu siz yazın