Sultan-ı Kâinat BİRdir!

“Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip (kendini alçak tutup) minnet çekme. Onlara temelluk edip (dalkavukluk edip) boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu (istediğini) buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.” (Asa-yı Musa)

Yukarıdaki ifadeler ilk bakışta salt inanan insana hitap ediyor gibi duruyor. İnanan, ama zaman zaman aklı karışıp dünyaya dalan, çeşitli sıkıntılar yaşayan ve bir çıkış yolu arayan insana. Tevhide dair, tek ve bir olan Yaratıcı’ya inanmanın faydalarını anlatan sözler. Peki, bu ifadeler sadece inananları mı ilgilendirir? İnanmak sadece bir kısım insanlar için mi gereklidir? İman etmenin Yaratıcı tarafından bir tercihe bırakılması, dinde zorlama olmaması (Bakara, 256), insanın hür yaratılması tek ve bir olan Yaratıcı’ya inanma ihtiyacını ortadan kaldırır mı? Her şeye gücü yeten, her sorunun cevabı, her kapının anahtarı, her işin çözümü elinde olan, her isteneni verecek bir Zat varsa; O’na inanmak, O’na sığınmak, O’nun gücüne dayanmak; dünya hayatındaki ihtiyaçları karşılayacak ve insanın sonsuzluk arzusunu gerçekleştirecek o Yaratıcı’yı tanımak, kabul etmek sadece birtakım dindarların meselesi midir?

Bu sorulara “evet” demek, insan olmanın farkı olan akletmekten, düşünmekten kaçıştır en basit tabiriyle. “Hayır” demek ise bir şuur meselesidir, sorumluluğu kabul etmektir ve sonsuz ve mutlu bir hayata talip olmaktır. Bu, bu kadar kesin ve keskindir. Her insan, sahip olduğu şuurlu fıtratı olan “vicdan”ı ile dahi bunu bilir ve bulur.

Muazzam cihazlarla ve kabiliyetlerle donanımlı insanın, mutlak kudrete sahip bir Yaratıcı tarafından yaratıldığı ve bu yaratılışta büyük gayeler gözetildiği iddiasına, her bir insan kendi varlığıyla delildir. Ve dahi kâinat ve içerisindeki insana hizmet eden her şey delildir. Bu derece önemli bir varlık kendi kendine var olmuş olabilir mi? Bu büyük kâinat, içindeki çeşit çeşit hayvanlar, bitkiler, nimetler, san’atlar, kanunlar başıboş bir oluşum ve sonra yok oluş için midir? Allah kâinatı yarattı ve sonra bıraktı mı yani? Yüce bir gaye ve netice gözetilmemiş olması mümkün müdür? Bütün bunları yaratan ve idare eden bir Yaratıcı’nın varlığını kabul etmemek veya yaratmayı kabul edip idare etmenin olmadığı bir başıboşluğu iddia etmek akıl-vicdan kaynaklı mıdır?

Allah’ın varlığına ve O’nun idare ediciliğine dair şüpheler, sorular gezerken zihinlerde, bu gibi şüphe ve soruların aklî ve muknî cevapları olduğunu anlatmak/hatırlatmak istedik. Sorulmuş ve sorulabilecek muhtemel sorulara cevaplar aradığımız bu sayımızda inanan herkese de bizim bir sorumuz var:

Senin inandığın Allah kim?

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*