Çobana zor gelmeyen sorular

Bu derginin misyonu, herhalde, Kur’ân’ı ve onun çağdaş tefsiri olan Risaleleri zamana ve olaylara uygulamak ve değişen zamanı değişmezlere bağlayıp çözmektir. Bu yazıda biz de bunu yapmayı deneyeceğiz.

Peygamberimiz bir lider miydi? Elbette evet.

Ama o kendi ifadesiyle bir hizmetkârdı. Hem de hizmetkârların efendisiydi.

Peygamberimiz bir öğretmen miydi? Evet, en tesirli ve en başarılısı idi.

O bir imam mıydı? Elbette, hem de sadece insanlara değil, tüm varlık âlemine imamdı.

Ama o aslında bir çobandı. Zira hakikî çoban hem liderdir, hem hizmetkâr; hem öğretmendir ve hem de imam.

Çobanı ve işini tanımadan peygamberimizi anlayamayız ve İslâm’ı yaşayamayız.

Sorularla tanıyalım:

Koyunların lideri var mıdır?

Koyunların lidere ihtiyacı var mıdır?

Koyunların lidere mi ihtiyacı vardır?

Çoban lider midir, hizmetkâr mı?

Çoban kime hizmet eder? Koyunlarına mı yoksa koyunların ve kendisinin seyyidine ve malikine mi?

Çoban önde mi gider arkada mı?

Bu soruların cevabını “düşünen herkes” verebilir.

Önemli olan “zamana uygun” ve “zamanın bedîîsi” olan doğru cevabı bulabilmektir.

Şimdi bakalım:

Yaklaşık on sene önce Merhum Prof. Dr. Şerif Mardin, iktidar partisinin Türkiye’yi dönüştürme projesinin kendince “başarı”sını ifade etmek üzere, sosyolojinin gündemine bir mecaz soktu: “İmam öğretmeni yendi.”

İmtihan denilen şey dünyanın -en az- iki yönlü okunabilirliğidir. Peygamber imtihanın, yani kâinat kitabının okunmasının yönergesini sunar, şartları iletir. Peygamber, insanın aklına hitap eder gibi görünse de temelde muhatap insandaki enedir. Göz görüp akıl kabul etse de teslim olmayan bir mevzi vardır. Ene insana verilmiş ve insan yalnızlığı tatmıştır. Nefs enenin yalnızlığını paylaşacağı dünya ile iletişimi sağlar. İstek ve arzular hayatla bağ kurmanın temel biçimidir. Kurgu, varsayım, dilek ve temenni üzerine kurulu bir süper gerçeklik meydana gelir ve sosyoloji başlar. Peygamber bir “ene, nefs, akıl ve sosyoloji şerh edicisi” olarak onları asıllarına bağlayan ilkeleri terennüm eder.

Sanat ve ilim; sanatçı ve sanat eseri ile; bilen ve bilinen ile öteki arasındaki etkileşimle anlam kazanırlar. Yaratımın nihâyeti, kendinin bir sanat olduğunun farkına varabilen, akleden, tercih edebilen bir eser ortaya koymaktır. Sanat ve ilimde en kritik nokta malûmun ve eserin bir nesneye kavuşmasıdır. Nesne sadece bir maddesel olan değildir, daha fazlası olarak bir kalıbın kendisidir. Kalıp, bir tasavvurun (sanat ve ilim) ifadesi demektir. Tasavvur, nihâyette bir nesnellik olarak tecellî eder. Yaratım bütün bu kavramların çevriminden oluşur. İşte Peygamber bunların şahidi, açıklayıcısı, ilanâtçısıdır. Allah’ın sanatı, ilmi, gayeleri, istek ve emirleri insan neslinde peygamberde kâmil anlamda tezahür eder. Nebi, Allah’ın has bir boyaması, mu’ciz bir kelâmı, sadık bir dellalıdır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*