Cemil Meriç

Selamunaleyküm Keçeli Gençliği!

Kışın bu ilk ayında yine beraberiz. Ben soğuk havalarda kitap okumayı ayrı bi’ seviyorum. Ya siz? Kitap okumak eşsiz bir dünyaya açılan kapı gibi adeta. O dünyada insan kendini keşfediyor çoğu zaman, başka hayatları okusa da.

İnsanın hayata bakış açısının doğru istikamete yönelmesi için, tarihte önemli şahsiyetlerin hayatını bilmesi gerekir. Bu anlamda biyografiler bize yol gösterir. Yazarımız Selahaddin Yaşar bununla ilgili özel bir çalışma yapmış ve tarihimizde önemli konumda olan bazı kişilerin biyografisini yazmış. Yeni Asya Neşriyat’tan seri hâlinde çıkan bu eserlerle; Mimar Sinan, Yunus Emre, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Fuzulî, Selahaddin
Eyyubi, Mevlâna, İmam-ı Rabbanî, Mehmed Akif, Yahya Kemâl, Muhammed İkbal ve Cemil Meriç gibi büyük zatların ibretlik hayatlarını nazarımıza arz ediyor yazarımız. Bir kitap fuarında serinin bir kısmını almak nasip oldu. Zaten bu şahsiyetlerin hayatını hep merak etmişimdir. Dilini, üslubunu iyi bildiğimiz Selahaddin Yaşar, tarihin bu önemli şahsiyetlerini biz gençlere gereği kadar tanıtmış. Ben bu ay, serinin Cemil Meriç kitabını tanıtacağım. Bu kitap yakın tarihimizde çok önemli bir sosyolog olan Cemil Meriç’in hayatını pek çok yönüyle sunuyor.

Tevafuktur ki, bu kitabı tanıtmak üzere seçtikten sonra, Cemil Meriç’in Aralık ayında doğmuş olduğunu öğrendim.

Meriç tam bir kitap kurdu. Çocukluğundan ölümüne değin yaşadığı onca maddî-manevî sıkıntılara rağmen okumayı ve ilim öğrenmeyi hiç bırakmamış. Hayatının belli dönemlerinde öyle uç noktalarda fikir değişimleri yaşamış ki, hayret etmemek elde değil. Hatta onun bu kadar çok okuması, araştırması en sonunda doğru yolu bulup hidayete ermesine vesile olmuş, desem yanılmış sayılmam.

Ayrıca çok kitap okumaktan genç yaşında gözleri görme kabiliyetini kaybetmiş. Yaşadığı bu büyük hastalık bile onu okumaktan alıkoymamış. Kendisini ve çevresini aydınlatmaya devam etmiş. Aydın tabirinin tam karşılığı Cemil Meriç olsa gerek diyorum. Kitabı okurken, Meriç’in hayat mücadelesi insana azim, gayret ve ümit aşılıyor. Kitabın dili gayet sade ve akıcı bir özelliğe sahip. Su gibi hemen okuyup bitirebileceğiniz bu kitap tam iki yüz sayfa. Bu kitabı ve serinin diğer kitaplarını alıp okumanızı gönül rahatlığıyla önerebilirim.

Selahaddin Yaşar, fuarda aldığım kitapları imzaladığında, ‘kitap başına bir yazı yazma’ şartıyla imzalamıştı. Biz de kitabının tanıtımını yaparak sözümüzü tutmuş oluyoruz herhalde. Kendisine buradan selam ve hürmetlerimi gönderiyor, sizi kitapta yer alan Cemil Meriç’e ait sözlerle baş başa bırakıyorum. Önümüzdeki ay görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz!

“Sevmek yaşamaktır. Böceklerden kehkeşanlara kadar uzayan bir sevgi. Bütün kâinatı ve kâinattan daha büyük bir yaratıcıyı sevmek, hem de ruhun ölmezliğine inanarak. Yani ebediyet ölçüsünde bir sevgi. Dinsizlerin ölümü, insanı tahammül edilmez bir yalnızlığa sürüklemekten başka neye yarar?”

“Biz ki, başları aynı kitaba eğilen kimseleriz. Bizden yakın akraba mı olur?”

“İzm”ler, idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşe’lerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı.”

“Kanaatimce sağ ve sol tasnifi, Avrupa’dan ithal edilen bir bid’attır. Hepimiz aynı tarihin çocuklarıyız. Düşman bir dünyanın kucağında yaşıyoruz. Birbirimize kenetlenmez, ahmakça sloganların esiri olarak birbirimizi hançerlemekten vazgeçmez, İslam’ın birleştirici bayrağı altında toplanmaz, İslâm’ın şiarı olan müsamaha, adalet ve sevgiye kulaklarımızı tıkamakta ısrar edersek, dünyanın en büyük medeniyetini gerçekleştirmiş olan bu zavallı milletin mezarcısı oluruz.”

 “Benim Peygamberin şahsına saygım çok büyük. O kadar büyük ki… Muhammed isminle önüne bir sıfat eklemek saygısızlıktır. Böyle düşünmüşümdür hep. “Hazret” herkes için kullanılabilir. Bu kadar fâni sıfatların, onu vasıflandıracağına kani değilim.”

“Söndürülmek istenen mukaddes ateş, onun güçlü nefesi ile meşaleleşir. Anadolu insanının gönlünde bir remiz olur. Said Nursî: Deccal’lara meydan okuyan imanın remzi. Karanlıkta bırakılan nesiller, Nur risalelerini heceleyerek şuurlanırlar. Said Nursî’nin kuvveti yalnız hafızasından, yalnız bilgisinden, yalnız büyük cedel kabiliyetinden gelmiyor. Cesarete susayan insanımız, an’anevi irfanın bu pervasız temsilcisinde, asırlardır aradığı ihlâsı, feragati, bir dava uğruna nefsini feda etmek celadetini de buldu.”

“Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım, karanlığa o kadar alışmışsınız ki, yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi. Aydın gölgesinden korkuyor. Kafası ile düşünen adamın tutunabileceği dal yok.”

“Said dağ başında va’z eden bir mürşit. O konuştukça laikliğin kartondan setleri yıkıldı birer birer. Nurculuk bir terkiptir. Kısır ve yapma bir üniversiteye karşı medresenin, küfre karşı imanın, Batıya karşı Doğunun isyanı.”

“Dili mahvettik, cümleyi mahvettik. Unutuyoruz ki, cümle bir düşüncenin, doğan büyüyen bir düşüncenin, dal budak salan bir düşüncenin fotoğrafı. Kendi dilinden bile habersiz bir alay hödük, bir alay gogmagog cümleyi yok etmekte; dili, bir papağanın, namuslu bir papağanın dahi tekrarlamaya tenezzül etmeyeceği garip ve müteneffir bir gıcırtıya, testere gıcırtısına, diş gıcırtısına benzeyen bir düzine sese irca etmektedir.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*