Enâniyetini havz-ı müşterekte eritmek

Mâlikiyet ve serbestiyet devri insanının en ciddi imtihanlarından biri ve belki en mühimmi “enâniyet” olsa gerektir. Biricik yaratılan insan, enâniyet nedeniyle pek çok konuda ve konumda şahsına taraftar olma hatasına düşebiliyor.

Elbette insan hürdür ve hürriyetine yönelik hiçbir müdahaleye tahammül edemez. Ama yeri geliyor, benlik davası insanı tutsak edebiliyor. İnsan, kendi hürriyetini kendi nefsinin eliyle iptal edebiliyor. Ferd olmak, aile ve toplum hayatında; yer edinme, söz sahibi olma, kabul görme, taraftar olunma gibi getirilerle insanı sarıyor, bir yandan tatmin ederken diğer yandan imtihan sebebi olabiliyor.

Siz değerli okurlarımızın zaten bildiği ve bizim de her sayımızda yerine göre değindiğimiz bu meseleyi, bir cemaate mensup olmak, bir topluluğa dâhil olmak noktasında yeniden düşündüğümüzde; Bediüzzaman Hazretleri’nin “buz parçası” olarak tanımladığı enâniyetin, yanlış sularda erimemesi gerekliliğini hatırlıyoruz. O buz parçasını, tatlı ve büyük Kur’ân havuzunu kazanmak için, o havuzda eritmekle terbiye etmek, insanın biricikliğinin, diğerleriyle yan yana gelip binler, milyonlar “bir”lerle yeniden yeniye değerlenmesine vesile olacaktır.

Kur’ân-ı Kerîm’in bir emri ve tavsiyesi olan, “Allah’ın ipine sarılmak”, elbette bu çağda cemaat olmakla, bir cemaate dâhil olmakla mümkün ve güzel olacaktır. Zira, “Zaman, cemaat zamanıdır.”

Bu meseleyle ilgili sair hakikatleri de hatırlattığımız bu sayımızda; cemaatler nasıl olmalı, cemaatlerin aslî vazifeleri nelerdir, ferd-cemaat ilişkisi, cemaatlerin hataları, Risale-i Nur mesleğinin esasları ve cemaate küsmemek gibi önemli konulara da değindik.

Bu çalışmamıza röportaj vererek katkı sağlayan kıymetli Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren’e teşekkür ve hürmetlerimizi sunuyoruz.

İstifadeli bir sayı olması duasıyla… Bir, beraber ve Allah ile kalalım.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*