Yeni bir şehirle, yeni bir hayatla karşınızdayım sevgili dostlar. En son “sıcak memleketlerden çıkamıyorum” dememe binâen olsa gerek yeni mekânım soğuk bir memleket artık. Ee ağızdan çıkana dikkat etmek gerek. Şaka şaka, istiyordum, dua ediyordum ve oldu elhamdülillah. Duada ısrarcı olmanın ehemmiyetini anladım. Bir de kalbimizden geçirdiğimiz şeylerin çok önemli olduğunu bir kez daha bilmüşâhede gördüm…
Evet, Rabbimiz kalbimizden geçen en küçük hatıratı bilir, duyar ve beklemediğimiz bir zamanda karşımıza çıkarıverir. İşte onların her birisi birer mektuptur; açılıp okunması gereken hoş satırlar… Ben de şu sıralar sanki her adımımda bu mektupları okuyorum. Tamam, belki abartmış olabilirim, ama bi yoğunluk var işte. Ama çok sevdim bu hâlimi… Rabbim o bakış açısını, iman gözlüğünü eksik etmesin bizlerden.
Ne diyordum, bir tebdil-i mekân yaptık diyordum. Güzel değişiklikler oldu hayatımda, taze bir öğretmen olarak sesleniyorum sizlere. Küçük gönüllere iman hakikatleriyle dokunmak, kocaman hayâllere nûrânî pencereler açmak güzel bir duyguymuş.
Bir de bazı ehl-i idrakler var, güzel sualleri olan. İşte onlardan biri: “Hocam, bize neden peygamber gelmedi?” Zahire bakarsak son peygamber olan Efendimiz’i (asm) pek de önemsemiyor gibi. Fakat onun (asm) nuru kıyamete kadar devam edecek. Sadece yeterince anlatılmamış, belki üstünkörü tarihi bilgi verilip bırakılmış. Ve bunun yanında Peygamberimiz’den (asm) sonra gelen İslâm büyükleri anlatılmaz olmuş. İsimleri bile unutulur olmuş maalesef…
Demek ki bizim vazifemiz pek büyük, öyleyse imanî seyahatlere devam dostum. İslâm büyüklerinin, Allah dostlarının duyulmasına, anlatılmasına, görülüp bilinmesine epey bir ihtiyaç var!
Halife Harun Reşid zamanında yaşayan, veli bir zat olan Behlül Dânâ Hazretleri’ni ziyaret edelim diyorum bugün, bir tavsiye üzerine. Herkese ders olacak hikmetli sözleri çok meşhurmuş. Onlardan birinin hakikatini öğrenmek için Bağdat’a doğru yol alıyoruz ve kemerleri bağlıyoruz.
Harun Reşid, uzun zamandır Behlül Dânâ Hazretleri’ni görmek istemiş ve huzuruna davet etmiş. Biz de misafir olalım onlara, bakalım neler olacak:
-Çok zamandır seninle görüşmek istiyordum.
-Ben böyle bir arzu duymadım.
-Fakat sizden nasihat istiyorum.
-Ne nasihati istiyorsun? Şu saraya bak, bir de kabirlere bak! Bunlardan ibret almayan, nasihat almayan nelerden alır! Hâlin ne olacak ey mü’minlerin emiri! Yarın Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkacaksın. Büyük küçük yaptığın her şeyden sual olunacaksın. Bunlara nasıl cevap vereceksin, iyi düşün…
Evet, duyduğuma göre adaletiyle meşhur olan Harun Reşid, bu mübarek zattan pek istifade ediyormuş. Eskiden böyleymiş tabiî… Fakat Behlül Dânâ’nın nasihatlerinden rahatsız olan bir kesim var halk arasında, baksana ne diyorlar:
–Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var? Bizi kendi hâlimize bıraksın. Her koyun kendi bacağından asılır.
Aslında haklı mı ne? Herkes kendisinden sorumlu (!), fakat Behlül Dânâ buna ne cevap verecek bakalım. Baksana birer koyun alıp kesip bacaklarından mahalle köşelerine asıyor. Derin mesajlar var anlaşılan…
-(Bunu gören halk gülerek) Deliden başka ne beklenir, yaptığı işler hep böyle zaten.
Aradan günler geçiyor. Ooovv kokudan yaşanmaz hâle gelmiş sokaklar. Bakalım Harun Reşid tarafından çağırılan Behlül Dânâ ne diyor:
-Bir kötünün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Ben bir şey yapmadım, her koyunun kendi bacağından asıldığını onlara gösterdim.
Demek ki yapılan kötü şeyler, hatta söylenen kötü sözler kişinin sadece kendisini etkilemekle kalmıyormuş. Bunun derin bir tefekkürünü yapıp kendimize mukayyet olmak gerek, düşüncelerimizde bile. Güzel düşünüp güzel bakmak, güzel görüp güzel söylemek gerek.
İlk yorumu siz yazın