Mavizm

Bu yazı, koşturmacalı şehir hayatında, sıkışık zamanlarda yazıldı. Farkındalıktan uzak, hele ki kış aylarına doğru saat sebebiyle güneş ışığını çok da göremediğimiz için yaşadığımız gezegeni pek gözlemleyemediğimiz, renkleri tanımlayamadığımız bir aydayız. Renklerin ve gezegenlerin insanın ruh hâli üzerine etkisini araştırıyorum bir süredir. Bu sayfanın renginin de birçok güzelliği olduğu kesin, ama bu ay maviyi okuyalım, maviyi düşünelim istedim. Sonuçta bu bir bilimsel makale olmayacak. Tanımlamaların kontrolü, kelimelerin seçimi bizim elimizde.

Hiçbir araştırma yapmadan, mavinin nazik, dingin bir altyapısının olduğunu söyleyebiliriz. Denizin, gökyüzünün sakinleştirici etkisinin altında, mavinin görünen renkleri yatıyor olabilir. Denize veya gökyüzüne bakışın metabolizmayı yavaşlattığını söyleyenler bile olmuş. Rahatlatması da muhtemelen kan dolaşımını yavaşlatıcı etkisinin olmasıdır. Deniz ve gökyüzü neden mavidir? Bunun bilimsel açıklamasını zaten çok kolaylıkla bulabilirsiniz. Ama burada ben başka bir yorum getirmek istiyorum.

Deniz de gökyüzü de bize sakinliği, dinginliği öğütlüyor. İkisinin de içinde birçok yaşamsal faaliyet oluyor, ikisine de yakından bakılırsa bir sürü ekolojik veya fiziksel döngüler var, hareket var; ama ikisi de insana huzur veriyor, sakinleştiriyor, öyle değil mi? Bu bize, koşturmacalı şehir hayatında, birbirimizle sakinleşebilmeyi öğütlüyor olabilir mi? Bence olabilir.

Mavi; inceliğin, nezaketin, hayâlciliğin, güvenilirliğin de rengidir aynı zamanda. Denizin karşısında öfke veya nefret dolu konuşmalar duydunuz mu hiç? Denize bakarken ya da masmavi gökyüzünün altında menfî duygular içeren bir şiir yazan şairi hayâl edebiliyor musunuz? İşte deniz de gökyüzü de bize olumsuzlukları yansıtmamayı, menfî duyguların yerine en güzel duyguları koyabilmeyi gösteriyor. Neden biz de deniz gibi, gökyüzü gibi birbirimize güvenilirliğin, güzelliğin, nezaketin hatırlatıcısı olamayalım ki?

Mavi; düzeni, disiplini ön plana çıkarır, çağrıştırır. Düzen, disiplin de kâinatın en temelidir zaten. Herkesin başını kaldırdığında görebileceği mavi bir gökyüzü varken, denizler dünyanın dörtte üçünü kaplamışken, insan neden sürekli bir bozunma-düzensizlik peşindedir. Evet termodinamiğin kurallarına göre, zaten tüm dünya bir bozunmaya gidiyor. Bahsetmek istediğim şey duygusal düzen, içsel disiplin. İnsan dışında bu kâinatın düzenine kafa tutan bir canlı yokken, bu mavinin fark ediliş mekanizması sadece insana verilmiş. Düzene bakıp, güzeli görmek hissi sadece insana verilmiş. O hâlde düzenden sorumlu tek canlı da, düzensizliği sebebiyle hesaba çekilecek tek canlı da insandır.

İnsanın hissiyatları tüm kâinatla alâkadar ve tüm kâinat da sürekli bir dönüşüm içinde olduğu için düzensiz hisler, inişler çıkışlar insan hayatında çok olağan şeylerdir. Kâinatla iç içe, tüm canlılar, hatta daha da geniş dairede tüm yaratılmışlarla bir arada yaşadığımız için, ne kadar onlarla uyum o kadar düzenli hissiyatlar, diyebiliriz. ‘Dünyadaki tek canlı sen değilsin, tüm canlıların hakkını gözeterek yaşamalısın’ sloganları çok klişeleşmişken, artık bırakın canlıları, gezegenlerin, dağın taşın bile üstümüzdeki tesiri giderek daha çok fark ediliyor.

Mavi, sonsuzluğu da temsil eder. Bu da yine başka bir nasihat sayılabilir, deniz ve gökyüzünün bize öğütlediği. Sonsuzsun… İhtiyaçların sonsuz, arzuların, hayâllerin sonsuz. Ama sonlu bir dünyaya gönderilmişsin. O zaman diyebilirsin ki, bu dünyaya ait değilsin. Misafirsin burada. Tüm sonlular gibi. Sonsuzluğu istediğin gibi, sonsuzluğu icra da etmelisin. İcraatların da sonsuz olmalı yani.

Dünyaya bina yapmak istiyorsan, ‘30 yıllık proje yerine, sürdürülebilir, bu bina eskiyince hafriyat yığınından fazlası olsun’ diye düşünen mühendisler yetiştireceksin. Piknik yapmak istiyorsan kullan-at mantığından sıyrılacaksın. Bu mantıktan sıyrılmadan piknik yaparsan her sene daha çok azaltacaksın piknik yapacak sahalarını. Çok çok basit, akla ilk gelen örnekler bunlar. Hislerini de sonsuzluğa gitmek için kullanacaksın aynı zamanda. 3-5 yıla ya da en fazla 60 yıla kadar çöp olacak hisler sana göre değil çünkü. Biten şeylerden hoşlanmıyoruz tür olarak.

Bütün bunları konuştuktan, düşündükten sonra fark ediyorum ki, bu öğütleri bize yeşil de veriyordu. Mavi de, sarı da, pembe de… Bütün renkler. Bütün renkler farklı yollarla farklı şekillerde öğütler verir insana. Hayat gibi. Ve tüm renkler birleşince beyaz olduğu gibi ve beyaz da saflığın simgesi olduğu için. Biz öğütleri dinlediğimiz kadar, tüm renkleri içimizde barındırabildiğimiz kadar saflaşıyoruz, diyebilir miyiz? Diyebiliriz bence.

Rengârenk günler güzel insanlar.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*