Parti yap, kullan/at, oh ne rahat!

Doğum günü, söz, nişan, baby shower, kırk uçur­ma, diş buğdayı, Kur’ân partisi, sünnet ve daha niceleri… Kabul edelim, millet olarak özel günleri seviyoruz. Sevdikleriyle bir araya gelmek, yemek/yedirmek, eğ­lenmek, fotoğraf çektirip anılar bi­riktirmek pek çoğumuzun hoşuna gidiyor. Ne var ki, bizim için mâ­nen önemli bu günleri güzel orga­nizasyonlarla geçirmek istemenin bir nedeni de gösteriş duygusu ve tabiî ki görenek.

Günümüzde hem sayıları hem de her birine verilen önemin arttığı bu özel günler için özel organizas­yon firmaları çalışıyor. Geliyorlar; yeme, içme, süsleme, fotoğraf çek­me, hediyelikler hepsini halledip gidiyorlar. Gerçekten o kadar gü­zel iş çıkarıyorlar ki, gören aynı­sından istiyor. Birçoğumuz, neyi/neden kutladığının farkında bile değil oysa. Örneğin baby shower, adından da anlaşıldığı üzere Ame­rika’da ortaya çıkmış bir akım ve amacı “bebek bekleyen çift, henüz bebek için gerekli alışverişi yapma­dan, insanlar gelip hediyelerini ver­sin de ona göre ihtiyaçları alsınlar” olan bir davet. Esasında anne-ba­baya maddî destek sağlaması gere­kirken, bu zamanda yapılan baby shower partilerinin sebep olduğu masraf dudak uçuklatan cinsten.

Diş buğdayı; Anadolu ge­leneğinde, sıkıntılı diş çıkarma sürecinde anneye moral/moti­vasyon amaçlı toplaşıp buğday pişirmekten ve biraz keyifli vakit geçirmekten ibaret olduğu hâlde, şimdiki davetler, annelerin stresi­ni mi alıyor yoksa onları daha çok strese mi sokuyor, gelin düşüne­lim. Dinî eğitim veren anaokulları da bu âdete uyup Kur’ân partileri yapıyor son zamanlarda. Çocuk­ların Kur’ân-ı Kerîm öğrenmesi teşvike, takdire ve tebriğe şayan elbette, yanlış anlaşılmasın. Be­nim derdim, bütün bu kutlamaları yaparken bazen israfa giriliyor ol­masıyla ilgili. Zira içinde “Yiyiniz, içiniz; fakat israf etmeyiniz.”1 em­rinin yer aldığı kutsal kitabımızın töreninde bile israf yapılabiliyorsa, diğer organizasyonlara ne demeli? Elbette “hayırda israf olmaz”; ama unutmayalım ki “israfta da hiçbir hayır yoktur”.2 Bu açıdan bu konu beni bir süredir düşündürüyordu.

Biz insanoğlu, diğer mahlû­kata nazaran şâşaaya düşkünüz. Her şeyin en güzelini, en süslü­sünü, en gösterişlisini arzu etmek fıtratımızda var. Dinimiz helâl dairesinde yapılan kutlamalara cevaz veriyorsa ve israf helâl de­ğil ise, bu kutlamaları israfa yol açmadan gerçekleştirmek neden mümkün olmasın?

Öncelikle şunun bilincinde olmak lâzım, diye düşünüyorum: Bu davetler müsbet maksatlarla ve samimiyetle yapıldıkça kıymet­lenir. “Bu olmazsa olmaz, filanca böyle kutlamış ben eksik kala­mam, Ayşenur’un davetinde şu yoktu dedirtmem, öyle bir parti vereyim ki herkes beni konuşsun” düşüncesi zihnin arka planında iş­lediği takdirde samimiyet kapıdan çıkar gider, onun yerine israf gelir. Kutlama merasimlerini bir kenara bırakıyorum, son yıllarda cenazele­rimize bile bir görenek belası mu­sallat olmuş ki sormayın. Kıyıda köşede biriktirdiği parasını buna harcamak zorunda olan insanlar tanıyorum. Neymiş; cenaze sahi­bi, taziyeye gelen insanlara yemek verecekmiş. Üstelik misafirlerini gönderirken her birine birer hediye de takdim edecekmiş. (Annemin evinde böyle cenaze hatıralarından çok var, ondan biliyorum.)

Hâlbuki dinimiz, bu durumun aksine, cenaze çıkan eve ikram götürmeyi öğütler. Ailesinden bir ferdin vefatının üzüntüsü içerisin­de olan hane sahibinin omuzlarına bir de maddî-mânevî böylesi bir iş yüklemek insaftan uzak değil mi? Maalesef toplum acımasızca bek­ler, o insanlar da acı içerisinde ve istemeye istemeye bu görevi yerine getirir. İşte görenek böyle bir şey.

El âlem ne derse desin, eğer kişinin şartları bunlara elverişli değilse yapmasın, diye düşünen olabilir. Eski burjuvazik toplum yapısına sahip olsa idik, belki ola­bilirdi.

Yazının devamına dergimizin Ocak sayısından ulaşabilirsiniz…
Dipnotlar:
1) A’râf Sûresi: 31
2) İmam-ı A’zam Ebu Hanife

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*