İki bin onlu yılları tüketip yirmili yıllara geçişimiz hayırlı olsun. Hayret etmemek elde değil, sürekli koşturuyoruz da, bir türlü yakalayamıyoruz zamanı. Bereketi kaçmış resmen. Niye böyle oldu ki acaba? Kırıntılarını sünnetlemeyi unuttuk ya da bayatlatıp çöpe mi attık zamanı? İmkân olsa da şöyle bir bast etsek, açsak, bir kenara oturtsak da sorsak neden bu kadar hızlı geçtiğini.
Ama ne çare ki böyle bir imkânımız yok. Fakat zamanı gördüğünü iddia eden bir şair var, “zaman şairi” sıfatıyla da duymuşsunuzdur kendisini. Ahmet Hamdi Tanpınar’dan bahsediyorum elbette. Sabahattin Eyuboğlu, onun hakkında şöyle demiş:
“…Tanpınar’ın, varlığı zamanla bir saydığını görürsünüz. Her kırıntısı bir insanda pırıldayan zaman, somut bir bütündür, tılsımlı, masmavi bir bütün, billur bir avize ya da bir yıldız kervanı. Tanpınar, sevdiği şehirleri, insanları, bahçeleri hep bu somut zamanın aynasında görür. Şiir, dünyayı bize bu aynada yeniden gösteren bir büyüdür onca. Tanpınar, romanlarında da az çok bu aynadan seyreder dünyayı. Her anlattığında bir geçmiş zaman tadı olması, yaşadığı günü bir ânın ışığında görmesi bundandır… Yeni kelimelere de onun için ısınamadı bir türlü. Bununla beraber Tanpınar’ın şiirinde bir geçmiş zaman özlemi de bulamazsınız. Aradığı şey eski günler, yitirilmiş cennetler değil, bugün yaşadığı ânın zaman yüklü olmasıdır.”1
Yine Eyuboğlu’na göre Tanpınar, zamanın rengini, kokusunu duymuştur. Onun yeni kelimeleri, deyimleri yadırgaması zaman ozanlığından geliyordu. “Yeni kelimeler onun gözünce zaman dışı, dolayısıyla şiir dışı gerçekler, yontulmamış taşlar, büyüsüz gereçlerdi. Bu kelimeleri yeni bir insan sıcaklığıyla doldurmak isteyen yeni ozanların çabasına katılmıyor, katılamıyordu.”
Bu zaman ozanının “Ne içindeyim zamanın” şiirini işitmişsinizdir mutlaka. Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde hep birlikte zamanı tefekkür etsek ya:
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim…”
Bu şiiri mutlaka biliyorsunuzdur demiştik, ama Tanpınar’ın “Zaman kırıntıları” adlı da bir şiiri olduğunu belki siz de benim gibi yeni duyuyorsunuz. Başlığımıza göz kırpan bu şiirin en hoşa giden kısmını eskimez yazı kisvesine soktuk, istifadenize sunuyoruz.
İlk yorumu siz yazın