Dın dan doonnn!
Toplanma müziği…
Melekler tarafında insanoğlunun ahir zaman hâli tanıtım sunumu hazırlanır ve gösterim başlar.
Yaz gelir…
‘Ayyy ne zaman gelecek bu kış?
Yeter, yandık yandık!
Cehennem’deki hakkımızı burda mı kullanacağız?’
Kış gelir…
‘Oofffff, donduk donduukkk.
Nerde bu sıcaklar?
Yazdan kalma fotoğraflarımıza bakalım da içimiz ısınsın.
Valla ince giyinmeyi özledim,
botlardan sıkıldım artık.’
İlkbahar gelir…
‘Nasıl hava bu ya,
Alerjim artıyor şu ilkbahara girerken.
Pek çok insan öyle.
Ya burunları tıkanıyor ya hapşırıyorlar.
Sadece ben değil, herkes şikayetçi!’
Sonbahar gelir…
‘Sonbaharda da insan şaşırıyor.
Öyle giyinsen terliyorsun, böyle giyinsen üşüyorsun, oofff!’
Melekler şokta!
Sunumu hazırlayan melek üzülerek ‘daha bitmedi insanoğlunun derdi’ der ve devam eder:
‘Allahım, dört tekerleği bile olsa yeter, külüstür de olsa olur, bir araba ver’ diye üç aydır dua eden bir insan gösterime girer.
Allah verir.
Bir süre sonra insanoğlu:
‘Sanayiden çıkamıyoruz, bu ne ya! Daha modelli bir arabamız bile olamadı. Bize gelmez zaten öylesi. Biz kimiiizzz modelli araba kim’ diyerek isyan eder.
Başka bir kadın gösterilir bu sefer, mutsuzdur.
‘Şurda bir odalı bir yazlığım olsa yeter’ diye dua eder.
Allah verir, hem de iki odalısını.
İlk başlarda mutlu olur, aradan bir iki ay geçer. Yüz ifadesi yine mutsuzdur.
‘Eşyalar sığmıyor, kalabalık gelince yatacak yer olmuyor, burası bize dar gelmeye başladı.
Başkaları villa yapıyor, biz iki odaya tıkıldık kaldık.
Nerde bizde şans!
Buranın temizliğinden de bıktım artık, bir temizlikçi bile tutamıyoruz.
Of ki ne of!’ diye söylenir durur.
Melekler bu sunum gerçek mi komedi mi dram mı, diye kendi aralarında konuşur, anlam veremezler. Çünkü her isteği olan insanoğlu sanki söylenme uygulaması yüklenmiş ve her güncellemeye açık gibidir.
Çok huzurlu kanaatkâr bir insan sureti belirir bu sefer sunumda.
‘Çocuklarım büyüsün, sağlıklı sıhhatli olsun, varsın bize bakmasınlar, onlar kendilerini kurtarsın’ der.
Yıllar geçer.
Allah tam da istenildiği gibi evlatlar verir…
Gayet sağlıklı sıhhatli, ama ebeveynlerine ilgisizdirler.
‘Ne hayırsız evlatlarım varmış, ben böyle çocuklar hakedecek n’aptım? Yemedim yedirdim, içmedim içirdim, saçımı süpürge ettim, babası sırf onlar için bu kadar çalıştı. Karga beslemişiz koynumuzda’ diye her gün ağlıyordur.
Melekler bu hâle çok üzülürler, ama kendi ettiği dua yüzünden böyle olduğunu nasıl anlamaz, diye de düşünürler.
Ve gösterim biter.
Aslında insanoğlunun durumu şöyle özetlenebilir: Şu sıralar hava çok stabil, bir nem olsa da kapsak…
İnsanoğlu olarak neyin kafasını yaşıyoruz, nasıl bir olumsuzlukla bakıyoruz, bilmiyorum, ama gördüğüm kadarıyla hepimiz söyleniyoruz.
Şükretmeye değil söylenmeye programlanmış gibiyiz.
Oysa ki, ağzımızdan çıkan her sözün değerini anlasak, ah bir anlasak.
Hiç duydunuz mu şu sözü:
“Dua eden adam anlar ki; birisi var, onun hatırat-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir…”
Bu söz ne demek, biliyor musun?
Bilmiyor musun? Tekrar oku.
Hâlâ mı anlamadın, kelimelere özenerek dikkatle bir daha oku.
Bu kadar veciz bir sözü başka kelimelerle anlatmak mümkün değil. O yüzden anlamadıysan anlayana kadar oku lütfen.
Birde şunu unutma:
O’nun (cc) kudreti her şeye yeter.
Hiç mümkün mü, bütün kâinatı kusursuz yaratan Rab, senin istediğini vermesin.
İste!
Ayakkabının bağcığının kaç yıl dayanmasını istediğinden gir, renginden çık.
Her şeyi iste!
Hazine geniş, sonsuz!
Tam iste!
Eksiksiz!
Düşünerek!
Öyle ağza geldiği gibi ezberlemişçesine değil!
Farkında olarak!
Ne istediğini bilerek!
Kendinden emin ve mütevazı bir üslupla!
Haydi!
İlk yorumu siz yazın