Ey israflı, iktisadsız; ey kirli, nezafetsiz insan!

Ey israflı, iktisadsız, ey zulümlü, adaletsiz,
ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan!
Neye dayanıyorsun ki umum mevcudatı zulmünle,
mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?

Ey israflı, iktisadsız; ey zulümlü, adaletsiz; ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisad ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?

Evet, ism-i Hakîm’in cilve-i a’zamından olan hikmet-i amme-i kâinat, iktisad ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor, iktisadı emrediyor.

Ve ism-i Adl’in cilve-i a’zamından gelen kâinattaki adalet-i tamme, umum eşyanın muvazenelerini idare ediyor ve beşere de adaleti emrediyor. Sûre-i Rahman’da,

وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَ وَضَعَ وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَ وَضَعَ الْم۪يزَانَ ۝ اَلَّا تَطْغَوْا فِى الْم۪يزَانِ ۝ وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ 1۝

âyetindeki dört mertebe, dört nevi mizana işaret eden, dört defa mizan zikretmesi, kâinatta mizanın derece-i azametini ve fevkalâde, pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mizansızlık yoktur.

Ve ism-i Kuddüs’ün cilve-i a’zamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcudatını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.

İşte hakaik-ı Kur’âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan adalet, iktisad, nezafet hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı birer düstur olduğunu anla. Ve ahkâm-ı Kur’âniye ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakaikı bozmak, kâinatı bozmak ve suretini değiştirmek gibi, mümkün olmadığını bil.

Ve bu üç ziya-i a’zam gibi, rahmet, inayet, hafîziyet misillü yüzer ihatalı hakikatler haşri, âhireti iktiza ve istilzam ettikleri hâlde, hiç mümkün müdür ki, kâinatta ve umum mevcudatta hükümferma olan rahmet, inayet, adalet, hikmet, iktisad ve nezafet gibi pek kuvvetli, ihatalı hakikatler, haşrin ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa, nezafetsizliğe, abesiyete inkılâb etsinler?

Hâşâ, yüz bin defa hâşâ!

Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 602
Dipnot:
1) Göğü yükseltip âleme nizam ve ölçü verdi. • Tâ ki adaletten ve dinin emirlerinden ayrılarak ölçüde sınırı aşmayın. • Ölçüyü ve tartıyı adaletle yerine getirin ve tartıyı eksik tutmayın ki, âhiretteki mizanınızı ziyana düşürmeyin. (Rahman Sûresi: 7-9.)

LUGATÇE:

ahkâm-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın hükümleri.

bedbaht: bahtsız, zavallı.

desâtir-i İslâmiye: İslâmın kaideleri, prensipleri.

düstur-u hareket: hareket prensibi.

hâşâ: asla, kat’iyen, hiçbir şekilde öyle olamaz.

hikmet-i amme-i kâinat: kâinatın tamamını kuşatan hikmet.

iktisadsız: savurgan, müsrif.

ism-i Hakîm: Cenab-ı Hakkın hikmetle, faydaları takip ederek iş gören manasındaki ismi.

ism-i Kuddüs: Cenab-ı Hakkın kâinattaki her şeyin temiz olmasını sağlayan, kusur ve noksanlıklardan uzak olan anlamında Kuddüs ismi.

nezafet: temizlik.

tanzif: temizleme.

Avatar photo
Bediüzzaman Said Nursî hakkında 109 makale
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*