İsm-i Adl ve İsm-i Kuddüs aynasında kâinat

Cenab-ı Hakk’ın adaleti, tevzin ve mizan şeklinde mevcudat üzerinde gözükmektedir. Adalet ve mizan, yani denge ve ölçü arasındaki ilişkiyi Risale-i Nur’daki “mizan-ı azîm-i adalet, mizan-ı adalet” gibi terkiplerde görmek mümkündür.

10. Söz olan Haşir Risalesi’nde, kâinatta adalet ve mizan ile iş görüldüğünün delili olarak 3 küllî hakikat örnek gösterilir: “Her şeye mahsus mizanlarla, mahsus ölçülerle vücud vermek, suret giydirmek, yerli yerine koymak”.1 Bu hakikatler, sonsuz bir adalet ve mizanın kâinat üzerinde hüküm sürdüğünün göstergesi olmaktadır. Hassas mizanlarla ölçü vermek hakikatinin en güzel örneklerinden birisi, başımızda taşıdığımız kuvve-i hafızamızdır. Cenab-ı Hak, küçücük kuvve-i hafızada insanın tarihçe-i hayatını yazarak onu bir kütüphane suretine getirmiştir.

Hassas mizanlarla iş görüldüğünün bir diğer örneğini Meyve’nin 7. Meselesi’nde görmek mümkündür. Bahsi geçen yerde mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna kadar milyonlarca canlıya, hukuk-u hayatı en güzel ölçülerle verildiği ifade edilerek kâinattaki sermedî adalet her yönüyle ele alınmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri, kâinattaki dört anasır-ı mâneviyeyi anlatırken, bunların hikmet, inayet, merhamet ve adalet olduğunu belirtmektedir. Maddî havanın her yere sirayet edip bütün boşlukları doldurması gibi mânevî olan bu unsurlar da her tarafı istila etmiştir. Cenab-ı Hakk’ın bütün fiillerinde, işlerinde bu dört mânevî unsur gözükmektedir. Bunlardan adalet vasfı ise İsm-i A’zam mertebesindeki bir isim olan Adl isminin bir yansımasıdır. Adaletin olması her şeyde bir ölçünün gözetildiğini gösterdiği gibi aynı zamanda hiçbir şeyde israfın olmadığını da ifade etmektedir. Adaletin, “haklıya hakkını vermek” mânâsı itibariyle bakarsak, her şeye her noktada belli ölçüler dahilinde rızkı, teçhizatı, donanımı verilerek fazla ya da eksik olmaksızın israf edilmeden hareket edildiği görülmektedir. “Ve bilhassa zeminin yüzünde nebatî ve hayvanî dört yüz bin taifenin tevellüdat ve vefiyatça ve iaşe ve yaşayışca rahîmane muvazeneleri; ziya güneşi gösterdiği gibi, bir tek Zat-ı Adl ve Rahim’i gösteriyor.”2

Bütün mahlûkata kendilerini savunmaları için uygun silahlar verilmesi, her taifenin yaşamını kendi bünyesine uygun ortamda sürdürmesi hep ism-i Adl’in kâinatın her tarafına yayılmış parlak tecellilerindendir. Buradaki mizan-ı adalet bir bakıma âhiretteki adalet-i mahzanın küçük numûnesidir. Kâinattaki mizan-ı adalete irademiz ile dâhil olmayıp, adalet seyrinin tersine kürek çekmeye çalışmak, dahası adalet hakikatine münâfî hareketler yaparak akışa zarar vermek Mahkeme-i Kübra’da gerekli cezalara çarptırılmaya müstehak olmak demektir. Zerreden şemse kadar her yerde gözüken adalet tecellileri karşısında, “hikmet ve adalete iman ve ubudiyetle tevfik-i hareket eden mü’minleri taltif etmek” ve o hikmet ve adalete “küfür ve tuğyan ile isyan eden edebsizleri” cezalandırmak adaletin bir göstergesi olarak Haşir Risalesi’nde açıkça ifade edilmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, Allah’ın Adl ismi ile Kuddüs ismi arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, Adl isminin cilvesi arkasında Kuddüs isminin olduğunu söyledikten sonra, mevcudatın bu iki ismin gayet güzel tecellileri olduğunu beyan etmiştir. Kâinattaki nezafet de bir bakıma adaletin bir tecellisi olmaktadır. Nezafet ve temizlik de adalet gibi insan hayatında temel teşkil ediyor. İnsanın bulaşık eli karışmadığı zaman kâinatta çarklar düzenli işliyor. Çöp diye bir kavram ortaya çıkmıyor. Gezegenlerin atıkları bile en latif en nezih bir şekilde imha ediliyor veyahut istihale ile (başkalaşarak) kullanışlı hâle getiriliyor.

Fen ilminin ‘su döngüsü ’ diye isimlendirdiği döngü, hakikatte Adl ve Kuddüs isminin tezahüründen başka bir şey değildir. Bu döngüler, maddî âlemde temizlik suretinde yapıldığı gibi âlem-i mânâda, hatta âlem-i âhirette dahi bu isimlerin tecellisi olarak ortaya çıkmaktadır. Âlem-i mânâda yapılan temizlik döngüsüne örnek olarak Cehennem fabrikası gösterilebilir. Bu Cehennem fabrikası, temizliklerin neredeyse en büyüğünü gerçekleştirmektedir: “O dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vucüd kâinatını âlem-i adem pisliklerinden temizlettiriyor.”3

Cenab-ı Hak, nezafeti adalet kanunu dâhilinde icra ederek maddî ve mânevî âlemi bu isimleriyle temizliyor, kâinat çarkını işletiyor. Ne zaman insan müdahale ediyor, o vakit düzen alt üst oluyor. İnsan ne zaman kâinattaki düzeni bozuyor? Aslında baktığımızda evamir-i İlâhiyeye mutabık hareket etmediği, sünnet-i seniyeye ittiba etmediği, İslâm’ın erkânlarına riayet etmediği vakit bu düzen bozuluyor. İşaratü’l-İ’caz’da, insana verilen 3 kuvve, vasat mertebe olan “hikmet, şecaat ve iffet” mertebelerinde kullanıldığı zaman adl ve adaletin ortaya çıktığı belirtilmiştir.

Enfüsî (iç dünyamıza ait) âlemimizde bu adalet vasfını yerleştirdiğimiz zaman, yani kuvvelerimizi istenilen düzeyde kullandığımız zaman âfâkî (dış dünyaya ait) âlemdeki Adl isminin işleyen düzenine, Kuddüs isminin yansımasına mazhar oluyoruz. Bunu yapmadığımızda müzahrefatla, süprüntülerle dolu bir dünya bırakıyoruz ardımızda. Hatta biz de bu durumun içinde yaşıyoruz. Kendimiz dışındaki mahlûkata da zarar veriyoruz. Maddî temizliğe dikkat etmediğimizde çevre kirliliğine sebebiyet verdiğimiz gibi, mânevî temizliği yapmadığımızda da canlıların rızıklarına bile mâni olduğumuza “İstirahatımızın selbine sebep oldular”4 rivayeti işaret etmektedir. İnsanın, kâinatın hukukuna girmemek için dikkat etmesi ve daim müteyakkız olması gerekmektedir. Risale-i Nur’da bu konuda ciddi tahşidat yapıldığı görülmektedir:

“Ey israflı, iktisatsız, zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, manen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki; umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?”5

Dipnotlar:
1) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 86
2) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 602
3) Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2019, s. 284
4) Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 79
5) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2018, s. 602

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*