İnsanlığı değiştiren pandemiler

Bir hastalığın belli bir zamanda çok sayıda görülmesine epidemi, yayılıp birçok kıtayı etkilemesine ise pandemi adı verilmektedir. Pandemiler tarihte küçük ve büyük çaplı olarak yüzlerce defa yaşanmıştır. Ve bu salgınlar sadece başladığı yerde değil, yayılarak birçok kıtada olumsuz sonuçlar meydana getirmiştir. Salgınların meydana gelmesindeki en önemli faktör insanların bilinç düzeyi olmuştur. Yanlış düşüncelerin beraberinde getirdiği davranış bozuklukları ve fıtrata ters yaşayış, tarihte önemli kayıplara neden olan salgınlara kapı aralamıştır.

Salgınların yayılmasında, tedbirsizlik ve salgın bilincinin oturmamasıyla birlikte toplumun yaşayış tarzını değiştirmemesi önemli rol oynamıştır. Bir salgının başlamasıyla insanların, kendilerine menfaat sağlayan bazı fiillerini durdurması ve bir müddet bunlardan kendini soyutlaması gerekirken, salgın başlangıcındaki duyarsızlık ve hassasiyet göstermeme, salgınların daha da büyümesine sebep olmuştur.

Tarihte gördüğümüz üzere, salgınların yayılmasında başta savaşlar olmak üzere, ticaret, seyahat, keşif gibi toplumlar arası menfî ve müspet ilişkiler rol oynamıştır. Hatta milyonlarca insanın ölümüne sebep olan salgınlar bazen hiç önemsenmemiş, zengin toplumlar evlerine sığınıp korunurken, fakir toplumlar ölüme terk edilmiş ve vicdanların sukut ettiği dönemler yaşanmıştır. Bu bozulmanın belki de en büyük sebebi, kuvveti elinde bulunduran kesimin haklı sayılmasıyla, baskıcı rejimlerin ülkelerde hâkim olmasıydı. Ancak bazı salgınlar olmuş ki, zengin fakir ayırt etmeden tüm insanlığı vurmuştur. Böyle olunca da bu baskı rejimleri yıkılmış, toplumun her kesimini gözeten ve yeniliklere açık olan rejimler ortaya çıkmıştır.

İşte bu yazımızda, tarihteki bazı salgınların meydana gelişini, yayılımını, kontrolünü, tedavisini ve karantina uygulama örneklerini; bunlarla birlikte salgın sonrası ülkelerdeki olumlu değişiklikleri göreceğiz.

Kara veba ve diğer veba salgınları

1347’de Asya’da başlayıp Avrupa’ya yayılan ve Kara Ölüm adı verilen salgın, 200 milyon insanın hayatına mal olmuştu. 4 sene sürmüş olmasına rağmen, yıllar içerisinde zaman zaman azalmış, ancak tıp biliminin yeterince gelişmemesi nedeniyle, özellikle 17. yüzyılda farklı türlerde kendini tekrar göstermişti. 1629-1931 İtalya Salgını ve 1771 Moskova Salgını gibi… Salgına “Kara Veba” denmesinin sebebiyse, vücuda giren bakterinin deri altında iç kanamalara neden olması ve derinin, oksijensiz kan birikimi nedeniyle siyah renge bürünmesiydi.

Salgının Avrupa’ya yayılımı çeşitli yollarla olmuştu. Asyalı kürk tüccarlarının Çin’den satın aldıkları vebalı kürkleri Avrupa’ya satmasının ve Asya’dan Avrupa’ya gelen gemilerdeki pire ve farelerin veba taşıyıcısı olmasının, salgının yayılımında etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak asıl yayılım, Moğolların Kırım işgali sırasında vebadan ölen insanları mancınık ile Kırım’a göndermesi, yani vebayı biyolojik silah olarak kullanması ile olmuştu.

Salgından en az etkilenen bölge Anadolu bölgesiydi, ancak salgının Asya’dan çok Avrupa’da büyük harabiyet vermesinin önemli nedenleri vardı. Bunlardan en önemlisi, Batı’nın temizliğe gereken önemi vermemesiydi. Sokaklar insan atıkları ve çöplerle dolu olup, temizlik hususundaki batıl inanışlar, salgının şiddetini artırdı. İnsanlar, derileri havasız kalırsa hastalığın kendilerine bulaşmayacağına inanmışlar ve bu nedenle kendi temizliklerine önem vermemişlerdi.

Bununla beraber salgına kötü ruhların neden olduğu düşünülmüş ve tıp çalışmaları yapan insanlar değil, papazlar hekimlik görevi üstlenmişti. O dönemde, kötü ruhlara yardım ettiği gerekçesiyle bölgelerdeki, cadı tabir edilen kediler toplatılmış ve öldürülmüştü. Kedilerin öldürülmesi, salgını yayan farelerin çoğalmasına sebep olmuş ve yayılım hızla artmıştı. Bu yanlış inanışlar, Avrupa nüfusunun yarısının kaybına neden olmuştu.

Salgın sonrası değişim ve gelişimler

Salgınlar sonrasında halk, birçok batıl inanış ve kalıpları değiştirme yoluna gitmiştir. Özelikle, insanlara baskı ile hükmeden kiliseye ve papazlara güven azalmış ve itaatsizlik başlamıştır. Bunun getirisi olarak rönesans ve reform çalışmalarıyla daha demokratik oluşumlar kendini göstermiş ve toplum bilime daha çok önem vermiştir.

Salgınların kontrolü ise, her dönemde karantina uygulamaları ile olmuştur. Gemilere ve salgının görüldüğü yerlere karantina uygulanmış ve bazı salgınlarda gemilerdeki yolcular 40 gün bekletilmiştir. Özellikle 14. yüzyıldaki veba salgınlarında, şehirlerdeki kulelere siyah bayraklar asılıp oraya gelecek yolcular uyarılıyordu. Hatta uzun bir süre karnaval, fuar ve ayin gibi toplantılar yasaklanmıştı.

Veba salgınından tamamen kurtuluş ise, ancak 19. yüzyıldaki “Üçüncü Veba” salgını sonrası oldu. Önceki yıllara göre ilerlemiş tıp bilimiyle tedavi edici ilaçlar geliştirilmiş ve 20. yüzyılda antibiyotiklerin kullanılmaya başlanmasıyla veba salgını, asırlar boyu meydana getirdiği büyük hezimetlerle beraber tarihe gömülmüş oldu. Geriye ise, uygulanacak tedbirler ve sağlık alanındaki bilimsel çalışmalarla birlikte ‘topluma değer verme’ anlayışı kaldı.

Tarihteki Kolera salgınları ise, dünyaya temizliğin önemini gösteren tarihteki en etkili salgınlardandır. İnsan atıkları yıllar boyu su kaynaklarına döküldüğü için içme suları oldukça kirliydi. İçme sularının temizliği ile birlikte insanların hayatına mal olan kirlilik azaldı ve daha temiz bir hayatı beraberinde getirdi.

Aşının bulunması ve salgınların önüne geçilmesi de 1957’deki Asya Gribi ile beraber oldu. Salgın 4 milyona yakın insanın canına mal olmuştu. Ancak o sıralarda bulunan bir aşı ile salgının önüne geçildi. Bir yıl içerisinde 40 milyon kişi aşılandı. Asya Gribi, aşılanmanın önemini ve etkisini gösteren en önemli salgınlardan biriydi.

Tarihte İspanyol Gribi, Tifüs, Suçiçeği ve diğer veba salgınları, o zamanların yanlış inanışları, menfaat uğruna yapılan savaşlar ve tıbbın yetersizliği ile oldukça büyük hasarlar vermesine rağmen, günümüzdeki değişim ve gelişimlerin temelini inşa etmiştir. Toplumlar, verdiği kayıplar neticesinde bilinç düzeyindeki artışla beraber tıp alanını da geliştirmişlerdir.

Ancak tarihteki her salgın, günümüzdeki gibi hazırlıksız yakalanılmasıyla beraber ve hızla yayılım göstermesine rağmen, salgın kontrolü, halkın bilinç düzeyi ile oldukça ilişkili olmuştur. Toplumda insanî yaşayışların ön plana çıkması ve hatalı davranışların kenara itilmesi salgınların azalmasını sağlamıştır. Bununla birlikte, vicdan unsuruna sahip insanların kendi menfaatini değil, toplumu düşünerek adımlar atması, salgınların bitmesinde en önemli faktör olmuştur. Vicdanlı ve bilinçli toplumlarda salgın barınamamış ve barınamayacaktır.

Yararlanılan kaynaklar:
tarihiolaylar.com, wikipedia.org, arkeofili.com, euronews.com, milliyet.com.tr

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*