Salgın sürecinde dinî duygular yoğunlaştı
İbn Haldun Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Din Bilimleri Bölüm Başkanı ve Din Psikolojisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Hasan Kaplan, küresel salgın sürecinde Türkiye’de insanların dinî duygularının yoğunlaştığını, yardımlaşma ve dayanışmanın arttığını, ABD ve Batı’da ise Müslümanların iyi bir dayanışma örneği sergilediğini söyledi.
Kaplan, AA muhabirine, bu konuda yaptıkları geniş katılımlı anket çalışmasının sonuçlarını, dünyada ve Türkiye’deki din olgusunun salgınla mücadeledeki etkilerini anlattı. Yapılan araştırmaya Türkiye genelinde 3.703 kişinin katıldığını ve katılımcıların yaş aralıklarının 18-73 arası olduğunu ifade eden Kaplan, şunları dile getirdi:
“Araştırmamıza katılanların yaklaşık üçte birinin salgına dinî bir anlam (imtihan) yüklediği ve çoğunluğunun (%86) korona virüsünden dolayı oluşan korku-kaygı ve stres durumuyla baş etmek için dua, ibadet ve zikre yöneldiği anlaşıldı. Aynı şekilde, katılımcıların tamamına yakını (%88,2) salgın süresince insanların mânevî desteğe ihtiyaç duyduğunu ifade etti. Bu vesileyle halkımıza korona virüsü salgınından nasıl etkilendiklerini de sorduk. Ulaştığımız sonuçlara göre, araştırmamıza katılanların büyük çoğunluğu kendinden ziyade bir yakınını kaybetme endişesi taşıyor, yarıdan fazlası salgın nedeniyle dünyayı, hayatı ve yaşam biçimini sorgulamaya başladı, hayata dair önceliklerinin değiştiğini söyledi. %70’i de dinî duygularının yoğunlaştığını, yardımlaşma ve dayanışma duygularının arttığını aktardı.”
Batıda ve Amerika’da da Müslümanların ciddi dayanışma örnekleri gösterdiklerini belirten Prof. Dr. Kaplan şöyle devam etti: “Hazret-i Muhammed’in [asm] salgınla ilgili hadisi ABD’de gazetelerde yayınlandı, otobüslere afişlerle asıldı. ABD Senatosu’nda Kur’ân okundu. İtalya’da caddede namaz kılan Müslümanlara İtalyanlar da eşlik etti, Almanya’da ezanlar okundu. Çünkü bu bir başa çıkma sürecidir. Bu tür olağanüstü durumlarda, bu tür uygulamaları hoş gördüklerini, hatta desteklediklerini düşünüyorum. Amerikan toplumunun veya Avrupalıların büyük bir kısmı, oradaki Müslüman azınlıkların, toplumun bir parçası olmalarını istiyor. Onların kendilerini geriye çekip gettolaşmalarını istemiyorlar. Birlik ve beraberlik içinde yaşamak ve onların da toplumun bir parçası olmasını sağlamak istiyorlar.”
Görmekteyiz ki, musibet zamanları; Yüce Allah’ın, dua ve niyazımızı işitmek için, acziyetimizi, zayıflığımızı, güçsüzlüğümüzü daha iyi anlayıp, Ona yönelmemizi sağlayan uyarıcılardır.
Gıda atığının yüzde 60’ı önlenebilir
Dünyayı korumak ve gelecek için temiz bir çevre bırakmak amacıyla, Nestle ve sosyal teknoloji girişimi Fazla Gıda arasında bütüncül atık yönetimi kapsamında iş birliği yapıldı.
Sloganı “Artan Gıda Geleceğimizdir” olan iş birliği sayesinde, 1.554 ton gıda israfı ve 735 ton karbon salımı engellenirken, 900 bini aşkın artan ürün de israf olmadan ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı.
Konuyla ilgili konuşan, proje ortağı Fazla Gıda’nın CEO’su Olcay Silahlı şu bilgileri verdi: “Bugün dünyada ve Türkiye’de insanların tüketimi için üretilen gıdaların yaklaşık %30’u çöpe atılıyor. Bu rakamın malî karşılığı, yaklaşık 280 milyar TL. Global istatistiklere göre gıda atığının %60’ı, engellenebilir durumdayken çöpe atılıyor.”
Dinimiz israfı haram kılmıştır. Yiyecek maddelerinde israf etmemek için uğraşmak elzemdir. Fakat günümüzde sadece yiyecekte değil; zaman, beden, mal gibi birçok alanda israf yapılmaktadır. Dolayısıyla, israf konusunda sadece gıda maddelerinde değil her şeyde, ifrat ve tefrite düşmeyerek vasat yolu bulmalı, bu konuda projeler üretmeliyiz.
Bambaşka bir dünya kurabiliriz
Pandemi dönemi, toplumların zayıf yönlerini öne çıkarırken, önceliklerimizi de gözden geçirmemize, değiştirmemize neden oldu.
Almanya İklim Değişimi Konseyi’nin (WBGU) Genel Sekreteri olarak görev yapan Maja Göpel, DW’ye yaptığı konuşmada şunları dile getirdi: “Şimdi baktığımda birçok şey eskisine göre çok daha gülünç geliyor. Eskiden gelişme olarak kabul edilen veya başarılı zannedilen şeyler mesela. Şu anda tamamen durmuş bir ekonomiden bahsediyoruz. En azından Almanya’da durum bu. Ama hâlâ yiyeceğimiz var, etrafta dolaşabiliyoruz, enerjimiz sağlanıyor ve evlerimizde yaşayabiliyoruz. Ekonomi ise neredeyse karantinada gibi. Yani insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyacımız olan aslında iddia edilenden çok daha az.”
Temel ihtiyaçların karşılanmasının önceliğimiz olması gerektiğine dikkat çeken Göpel, şöyle devam etti: “Gerçek ihtiyaçlarımız neler ve etrafımız tarafından sürekli yapay olarak üretilen ihtiyaçlar neler? Hayatta kalabilmek için kimsenin endişelenmediği bir toplum oluşturabiliriz. Bunun için de hızlı ve yüksek tüketimimiz için ayrılan kaynaklardan, gerçekten ihtiyacı olanların yararlanmasını sağlamamız gerekli. Bambaşka bir dünya oluşturabiliriz. Bu, aynı zamanda çok yoğun bir politik mücadeleyi de gerektiriyor. Ancak hepimiz bunun bir parçasıyız. Hem de sadece tüketici olarak değil. Vatandaş, eğitimci ve ileride neyin mümkün olduğunu öngörebilen insanlar olarak da bunun içindeyiz.”
Zorunlu ve temel olmayan ihtiyaçlar, görenek belasıyla temel ihtiyaçmış gibi algılanmaktadır. Bunu tedarik etmek için ise haram yola başvurulabiliyor, zillet altına girilebiliyor. Fakat lüks tüketimden yoksun kalınan bu dönemde anladık ki, hayatımız “bazı şeyler” olmadan da devam etmektedir.
İzolasyon günleri aileler için normalleşme günleri oldu
İzolasyon sürecinde ailelerin çocuklarıyla daha fazla vakit geçirerek aralarındaki sevgi bağının kuvvetlendiğini belirten uzmanlar, bu bağın normalleşme döneminde de kuvvetli tutulması gerektiğini dile getiriyor.
AA’ya konuşan Uzman Psikolog Hicran Tülüce, anne-babaların evden çalışması ya da işlerine ara vermek zorunda kalmasıyla salgın başlangıcındaki kaygının azalıp, yerini, günü planlamaya ve çocuklarla geçirilen zamana bıraktığını belirterek şöyle devam etti: “Bu zor zamanlar önemli bir fırsat da oluşturdu; çocuklarla daha güçlü bir ilişki kurma fırsatı. Anne, babalar izolasyon döneminde çocukların ihtiyaçlarını, korkularını ve ilgi alanlarını daha da yakından izleme olanağı buldu. Aslında bir bakıma, salgın ve izolasyon döneminde çocuklarla ilişkiler normalleşti. Çünkü çocuklar hak ettikleri sevgiyi ve ilgiyi bu dönemde fazlasıyla aldılar. Stresli ve meşgul günlük yaşamlar, çocuklara olan ilgiyi bir miktar sınırlamıştı. Bu dönemde yaşanan güzel anılar, çocukların duygusal hafızasında özel ve anlamlı bir yere sahip olacak. Bir yetişkin olduklarında, ‘Dünyada büyük bir salgın yaşandı, 2,5 ay eve kapandık ve bu zor süreci birbirimize zaman ayırarak geçirdik.’ diyerek hatırlamaları, hem aile sevgisini ve bağlılığını hissetmelerinde hem de zorluklarla mücadelelerinde bir model oluşturacaktır.”
Risale-i Nur’un deyimi ile, Müslümanın tahassungâhı ve bir nevi cenneti olan aile hayatımızın önemini; aile içi ilişkilerimizin, birbirimizle geçirdiğimiz zamanın arttığı ve ailemizle zorlukları aşabileceğimizi gördüğümüz bu dönemde daha iyi anlamaktayız.
İlk Türk başkan
Birleşmiş Milletler (BM) 75. Genel Kurul Başkanlığı’na, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Büyükelçi Volkan Bozkır seçildi.
193 ülkenin temsil edildiği BM Genel Kurulu’nda yapılan seçimde 192 ülke oy kullandı. Türkiye’nin adayı Volkan Bozkır 178 ülkenin desteğini alarak BM Genel Kurulu’nun 75. dönem başkanlığına getirildi.
Türkiye’den BM Genel Kurul Başkanlığı’na seçilen ilk isim olan Bozkır, görevi 15 Eylül’de BM 74. Genel Kurul Başkanı Tijjani Muhammad-Bande’den devralacak ve 2021 Eylül Ayı’na kadar bu görevi sürdürecek.
Türkiye’nin kurucu üyeleri arasında yer aldığı Birleşmiş Milletler Örgütü, dünya barışını, güvenliğini, sosyal ilerlemeyi, yaşam standartlarını yükseltmeyi, insan haklarını desteklemeyi, savaşları ve barışa dönük tehditleri önlemeyi, adalet, güvenlik, ekonomik kalkınma, sosyal eşitlik haklarını tüm ülkelere eşit oranda sağlamayı ve dostane ilişkileri geliştirmeyi amaçlayarak kurulan uluslararası bir örgüttür.
Günümüzde, özellikle Ortadoğu’da yaşanan savaş dramları, Müslümanlara yönelik zulümlerin artması Birleşmiş Milletler’in kuruluş amaçlarından uzakta kaldığını göstermektedir. 75. Dönem Genel Kurul Başkanlığı’na seçilen Volkan Bozkır’a yeni görevinde başarılar diliyor, BM’in kuruluş amaçlarını gerçekleştirmesi için çaba sarf etmesini kendisinden arzu ediyoruz.
İlk yorumu siz yazın