Acıyı bal eylemek

Hokkadaki kalem, gün olur acıları da sıkıntıları da yalnızlıkları da hâl diliyle kâğıda düşürür. Sırr-ı kader zuhur eder bu acı risalenin ön sözünde. Neydi ki bu sır? Şüphesiz insanoğlunun akletmesi gereken bir esrardı.

Yaşanmış ya da yaşanılacak her hadisenin bir zuhûrâta tabi olduğunu bildiğimiz vakittir, hüküm sürecek hakikat. “Her sıkıntı bir inşiraha vesiledir” dediğimiz her olayın tezahürüdür bu yazının mahiyeti. Kim bilir acısı yaşanmış, çilesi çekilmiş sözlerin izdüşümüdür bu yazının bahtına düşen. Her zorluktan sonra bir kolaylığın yaşanacağını bildiren Mevlâ, hüzündeki belâgatı da gözler önüne sermiştir. Hâl böyle olunca ilmik ilmik çile dokuyanların hikâyesi elbette bir başka yazılır. Çile mânevî bir iksirdir bizler için. Gördüm ki, bir süre sonra çileyi görmezden geliyoruz. Gördüklerimiz, işittiklerimiz, yaşadıklarımız gelip geçici olan acının fihristesiydi, hayatımızın satır aralarıydı. Belki de hüznün kaynağını satırlar değil, sadırlar terennüm ediyordu. Acıyı bal eyleyecek bir kalp, bir yürek lâzımdır bu zamanda.

Bazen de sükûn ile beklerken, bir lafzın kalbe doğuşunu hissederiz. Ya da  “Acıyı bal eyledim” sözünü Yunus’tan emanet alırız. Neler neler sığdırırız bu yegâne sözün ruhuna. “Bu da geçer” dediklerimizin bir gün cüz cüz uzaklaştığını görürüz. Böyledir işte keder aynasından güzel bir rüya görmenin umuduna talip oluşumuz. Oysa ki, acıyla yoğrulmuş hayatın içine girerken, geçmişin eleminden, geleceğin endişesinden kurtulmanın çarelerini haber etmişti Yaratıcı biz insanlara.

Evet, tüm zıtlıkların toplandığı bu âlemde, insan denilen muazzam varlık, gün gelir karanlıkları yararak bu gerçeğe teslim olur. Hâl böyleyken, “Sabrın kendisi acı, meyvesi tatlı” dedirten hakikatin rengi damla damla yaşadıklarımızda inkişaf eder. Yer yer “Neyden” dinleriz derûnî yalnızlıkları. “Ney” eşlik eder kedere. Ya bugün de, benzer acıların yaşandığı aynı akıbetin yüzü değil miydi? Hâsılı; geçmiş ve şimdiki zamanın tecrübe edilmiş benzer yanları aynı hikâyenin farklı zaman dallarıydı. Tüm bunlar olup biterken bir sükûna ermenin yaşanılacağını, her kışın ardından bir baharın, her gecenin ardından bir gündüzün hâsıl olacağını da bilir vaktin insanı.

Hulâsa; söz burada kısaldı. Hayatın satır aralarında yerli yersiz cümlelerin sonuna geldik. Her yanımız kerbela kesilirken, bela girdabının içine sıkışırken, “Elest bezminden” kovulanlar gibi ağlarken ıztırabın bir gün ilham kaynağı olacağını tahayyül ederiz. O vakit, “Ballar balını buldum, isterse kovanım yağma olsun” derken de aynı hikmetin sırrına eğilmiş oluruz. Ve hakikati incitmemek adına, her zorluktan sonra bir kolaylığın yaşanacağını bildiren Mevla’dan, bizleri hüzün makamından tebdil makamına çekip almasını dileyelim. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*