Yüce Rabbimizin büyük programında bir Leyletü’l-Kadr, yani Kadir Gecesi vardır ve bunu her sene Ramazan ayının 27. gecesi olarak yaşamaktayız.
Bu gece yine Rabbimizin verdiği bilgiyle, içinde Kadir Gecesi’nin bulunmadığı bin aydan daha hayırlı olduğu gibi, Arş-ı A’zam’daki Levh-i Mahfuzda bulunan ve İlâhî kelâm olan Kur’ân’ın, dünya semâsındaki Beytü’l-İzze’ye indirilişinin gecesidir. Bu bir gecede indirilen Kur’ân, Resul-u Ekrem’e (asm) 610-632 yılları arasında kısım kısım vahyedilmiştir.
Bu gece Allah’tan vahyedilen ve Onun Hz. Âdem’den (as) Hz Muhammed’e (asm) kadar sunduğu, esasında tek dini olan ve “Allah’a teslim olmak” anlamındaki “İslâm”ın, en kapsamlı boyutuyla son kez yapılan bir İlâhî bilgi akışının gecesidir. Böylece insanoğlunun geçmişten devraldığı ve ona insanlık boyutunu kazandıran İlâhî mesajı, bir de bir kelâm (söz) mu’cizesi olan Kur’ân olarak ortaya koymanın, ilk büyük başlangıcının gecesidir.
Hz. Muhammed’den (asm) önce görevlerini ifa etmiş bütün peygamberlerin ruhlarıyla bulundukları semavat katmanlarında, bir el kadar yerin bile meleksiz olmadığı kâinattan izlenen bu muhteşem bilgi akışı, onlar içinde hayata geçirilecek bu büyük programın başlangıcı olarak onlarda da büyük bir ilgi ve merak uyandırmıştı. Ancak bu sadece merakta kalmamış, bu İlâhî ve son kere uygulanacak büyük programın yetkili Peygamberini (asm) de merak edecek ve kendi mekânlarında da bir ziyarette bulunmasını arzu edeceklerdir. Bu arzunun gerçekleşmesi için Mekke’de 12 yıllık Kur’ân sunumuna ulaşıldığı bir kritik zaman dilimine kadar beklemeleri gerekecektir.
Mekkeli müşrikler Hz. Peygamberin (asm), nerede görülürse öldürülebileceği, kararını çıkardıkları bir sırada, çok ve çok amaçlı Mi’rac seyahati vukua gelir. Bu seyahat ile varlıklar âlemi ve onun çeşitli katmanlarında bulunan peygamberler bir nevi ziyaret edilir. Meleklerin doldurduğu kâinat ve başka âlemler ziyaret edilir. Resul-u Ekrem (asm), Bediüzzaman’ın ifadesiyle “O zât görüyor ve gördüğünü söylüyor” olarak 6 iman şartının tamamını müşahede etmiştir. Şimdi bu zâtın (asm) sunduğu Kur’ân’a birazcık yakından bakalım:
Kur’ân’ın çok amacı vardır, fakat Bediüzzaman bunlardan dört tanesini öncelikle öne çıkarmaktadır. Bunlar şöyledir: Birincisi Allah’ın varlığının ispatıdır. İkincisi Nübüvvet yolunun öğretilmesidir. Üçüncüsü öldükten sonra dirilmek ve ebedî âlemin sunulmasıdır ve dördüncüsü adaletin teminidir. Bunlar için açıklamaya girmeden özet bilgileri, şimdi Kur’ân’ın rakamsal tanımını yapmak üzere görelim. Bu konuda yapılan çalışmalar, Arapça dil bilimcileri ve kıraat uzmanlarına ait olup şöyledir:
Sûre sayısı: 114
Âyet sayısı: 6234
Kelime sayısı: 77.439
Harf sayısı: 323.015
Farklı kelime sayısı: 7500 olarak tespit edilmiş olup, uygulanan Arapça dil bilimi kurallarının bazı detay farklılıkları nedeniyle özellikle âyet ve kelime sayılarında farklılıklar görülmektedir. Bunlara ilaveten Kur’ân’da en çok kullanılan beş harf şöyledir:
Nun: 52.955
Elif: 48.892
Lâm: 33.522
Mim: 26.922
Vav: 25.856
Son bölüm olarak; Bediüzzaman’ın Kur’ân’la ilgili bazı cümlelerine yer vereceğiz:
-Kur’ân, ilm-i muhit sahibi olan Allah’ın kelâmıdır.
-Kur’ân, bütün asırlara hitap eder.
-Kur’ân, büyük bir mu’cizedir.
-Kur’ân, hakikî ilimleri içine alan mukaddes bir kitaptır.
-Kur’ân, kâinatın en yüce tefsiridir.
-Kur’ân, kâinatı dolduran İlâhî bir musikadır.
-Kur’ân, kâinatın konuşan dilidir.
-Kur’ân, Peygamberimizin (asm) en büyük mu’cizesidir.
Dünyalık olmayan ve tamamen Allah’a ait olan Kur’ân, insanlığın güneş takvimine göre 1410 yıl önce devralmaya başladığı yeryüzünün değerleri arasındaki en büyük mirastır. Bediüzzaman’ın o muhteşem ifadesiyle, “Zaman ihtiyarladıkça gençleşen bir kitap”tır. Bunu okumak ve anlamaya ayrılacak zamanın, bu dünyadaki en değerli anlarımızdan olacağı şüphesizdir.
İlk yorumu siz yazın