Sıcak bir Temmuz gününden selamlar!
Size bir soru sorarak başlamak istiyorum. En çok ne zaman hayâl kurmayı seversiniz? Mesela ben yollarda. Yani bildiğimiz otobüs yolculuğunda, hayâlî seyahatlerimde değil. Sanki yol akıp giderken sen de gidiyorsun uzak uzak yerlere. Kulaklarında da bir müzik, oh deme keyfine. Ben de şu an öyle bir andan sesleniyorum sizlere. O yüzden bu düşünce yolculuğumda yalnız değilim.
Böyle derin düşüncelerdeyken “Her zaman çıktığımız yolu düşünür müyüz acaba?” diye düşündüm. Ne kadar düşünmek kelimesini kullandım yahu, neyse bakalım, iyidir düşünmek. E bi’ yere gideceğin zaman elbette ki düşünürsün. Zaten bi’ yere varmak için çıkarsın yola. Hayat olarak baktığımızda bu ömrün sonu, ama yeni bir hayatın başlangıcı dediğimiz ölüm gelir aklımıza. Kişinin bakış açısına bağlı tabiî. Başka şekilde düşünelim bir de. Mesela Hayâlnâme yollarına düşerken hiç düşünmedim sonunu. Bu yolun sonu gelsin istemezsin zaten, hayâl âlemi yani. Eee yol da ayrı güzel, siz yoldaşlar da. İyi ki varsınız.
Bugün sizlerle bir sabır kahramanını ziyaret edeceğiz. Aklımıza ilk Eyyüb Aleyhisselâm geliyor tabiî. Bediüzzaman Hazretleri Lem’alar adlı eserinde bizlere anlatıyor onu ve hayatımıza kıymetli dersler veriyor. Fakaaat, ben başka birini kastetmiştim. Herkesin de bildiği bir isim aslında: İbn-i Sînâ.
Aklımıza özellikle sağlık açısından ehemmiyetli tavsiyeleri geliyor. Aslında birçok alanda ilerlemiş mühim bir zât. Bize gayret ve sabrın önemini anlatıyor yaşadığı bir hadisede, gel bi’ bakalım.
İbni Sînâ, ilk derslerini babasından, sonraki dersleri devrin tanınmış bilginlerinden almış. Şimdi küçüklük hâllerine bakalım.
Babası elinden tutar, devrin ileri gelen âlimlerine teslim eder. ‘İlim irfan sahibi yapın’ der. Gel bakalım izleyelim, tabi biraz hızlandırarak.
Dersler başlar, İbni Sînâ’da bir ilerleme olmaz, geometri ve cebir derslerine aklı kesmez! Kaçmak istiyor anlaşılan, fakat babasından korkuyor ve başarısızlığı kabullenemiyor. Fakat sonunda dayanamıyor ve kaçıyor. Eve değil, başka yere.
Bakalım nereye? Yolda bir kervana rastlıyor ve takılıyor peşlerine. Kervan, su başında mola veriyor. Kervanbaşı, İbni Sînâ’ya “Git, kuyudan su çek” diyor.
Gel biz de onu takip edelim.
İbni Sînâ, kovayı kuyuya salıyor, tam çekerken kalıyor. Kuyunun ağzındaki mermer bilezik, kovayı çeken ipin sürekli sürtünmesinden dolayı aşınmış. İp taşı kesiyor! Şaşırıyor tabiî:
“İp gibi yumuşak bir cisim, nasıl olur da mermer gibi çok sert bir taşı böylesine keser? İp bile taşı kesmiş, benim aklım taştan daha mı sert ki, bu dersleri kesmiyor!”
Bu ona önemli bir mesaj vermiş olsa gerek. Kaçmaktan vazgeçip, okula geri dönüyor.
“Aklım kesmedi” sözü de buradan gelirmiş. Evet, belki de başka şekilde duyduğumuz bir yaşantı. Fakat bu, zahirde küçük, hakikatte ehemmiyetli bir mesaj. Hayatları değiştiren bir mesaj. İbni Sînâ’yı “Hekimlerin Piri” eden bir mesaj…
İlk yorumu siz yazın