Yüz körlüğü nedir?

Her gün, sahip olduğumuzun farkına bile varmadan kullandığımız bir özelliğimiz var: Yüz tanıma. Bu özelliği arkadaşlarımızı, ailemizi, tanıdık veya tanımadıklarımızı birbirinden ayırt etmek için sıkça kullanıyoruz. Doğduğumuzdan beri binlerce farklı insan yüzü görmek, yani yüz tanıma noktasında binlerce kez pratik yapmak da bizleri adeta yüz tanıma uzmanlarına dönüştürüyor.

Fakat herkes yüz tanıma konusunda uzman değil. Hatta mesele yüzleri tanıyamamalarından da öte. Kendilerinin ya da en yakınlarının bile yüzlerini algılayamıyorlar. Yüz körlüğü (ya da Prosopagnosia) adı verilen bu rahatsızlık 1947 yılında yapılan bilimsel araştırmalarla ortaya konuluyor. Beynin sağ yarı küresinin temporal lob denilen (ve sonrasında “yüz tanıma bölgesi” olarak anılan) kısmında meydana gelen bir hasar sonucu oluşuyor bu hastalık. Yüz körlüğü hastaları, bir insana baktıklarında onun yüzünü sanki “bir sis bulutunun içindeymiş gibi” gördüklerini belirtiyor. Yapılan sonraki çalışmalar; hastaların bir yüze bakarken ağız, burun, çene gibi parçaları ayrı ayrı görebildiğini, fakat parçalarla bütün arasında bir ilişki kuramadıklarını gösteriyor.

Bir yüz körlüğü hastası kendi durumunu şu sözcüklerle anlatıyor: “Geçenlerde annem bilgisayarda eski fotoğraflar bulduğunu söyledi. Ekrandaki fotoğrafa bakıyordum. Fotoğraftaki birinden bahsediyorduk ve ben ‘O kim?’ diye sordum. ‘Sensin!’ dedi”. Bu kişiler için, yıllar boyunca böyle bir hastalıklarının olduğunu fark etmemek büyük bir sorun oluşturuyor. Çünkü sosyal çevreleri tarafından “dikkatsiz” ya da “insanlara önem vermeyen” birisi olarak nitelendirilmeleri çok yaygın. Aynı zamanda görüştüğü kişilerin tanıdık mı değil mi, zararlı mı yoksa güvenilir mi olduğunu ayırt edemeden yaşamak da sosyal hayatları için bir tehlike oluşturuyor.

Yüz körlüğü hastaları, günlük hayatlarına rahat bir şekilde uyum sağlayabilmek için ya da her gün “Aşk olsun beni tanımadın mı?” “Şaka mı yapıyorsun, ben senin en yakın arkadaşınım!” gibi konuşmalara maruz kalmamak için insanları birbirlerinden ayırt etmenin farklı yollarını buluyorlar. İnsanları ses tonlarına, beden veya yürüyüş şekillerine odaklanarak tanımak ve ayırt etmek onların işlerini kolaylaştırıyor. Hastalığın tedavisi henüz bulunamamış olsa da araştırmalar devam ediyor ve bu tür, insanları tanımayı kolaylaştırıcı yöntemler üzerine çalışılıyor.

Bir öneri: Bu hastalık, bana hiç farkında olmadığımız bir nimeti gösterdiği için çok kıymetli geldi. Bu konu ilginizi çektiyse, Oliver Sacks’ın Karısını Şapka Sanan Adam kitabını okuyabilirsiniz. Kitapta bunun gibi insanı hayrete düşüren ve tefekküre sevk eden vakalar ile hastaların deneyimleri anlatılıyor.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*