Ayasofya hakkında kim/ne dedi?

Tarih Profesörü Halil İnalcık

Tarihçilerin Kutbu adlı kitabında bu konuyla ilgili olarak; “Türkler büyük masraflarla devamlı tamir etmeseydi, bugün Ayasofya Camii çoktan yerle bir olurdu. Fatih, Ayasofya’yı şehrin cami-i kebiri ilân ettikten sonra buraya büyük vakıflar, köyler vakfetti. Bir kere İstanbul’daki bütün Hıristiyanların cizye vergilerini bu camiin geliri olarak vakfetti. Saray kapısına bakan duvarlar zayıf olduğu için, Sinan bugün gördüğümüz pâyendeleri koydurdu. Kubbe defalarca tamir edildi. Bir kelime ile Ayasofya bugün ayakta ise, Osmanlıların bu bakımı sayesindedir” görüşlerini belirtiyor.

Tarih Profesörü Erhan Afyoncu

“Türkiye’nin senelerden beri, mesela Adnan Menderes iktidara geldiği zaman, ilk olarak yaptığı işlerden bir tanesi 18 Haziran’da ezanın Arapça olarak okunması. Burada da ilginç bir şekilde hem Demokrat Parti hem de CHP’nin ortak oylarıyla kabul edildi. Bu olay halkın gönlünde önemli bir yer edindi. Ben her zaman hatırlarım, rahmetli dedem 70’li yıllarda vefat edene kadar Menderes’e dua etmiştir. Aynı şekilde, ben arşivde belgeler gördüm, o dönemde Menderes’e gönderilmiş mektuplar var. ‘Siz ezanı aslî şekline döndürdünüz, sayın Başbakanım Ayasofya’yı da cami hâline getirin.’ O dönem bu olmamış. Her zaman bu imkânı bulamıyor devlet adamları veya fırsat gelmiyor, cesaret edemiyorlar.”

Yazar Erhan Altunay

“Osmanlı olmasaydı, Ayasofya yaşamayacaktı. Osmanlı’nın mimarları, en önemlisi de Mimar Sinan olmasaydı bugün dünyanın hayranlıkla izlediği, 1500 yıldır ayakta kalan bir yapıdan söz ediyor olamayacaktık.”

Yazar Muhammed Emin Yıldırım

“İslâm medeniyetinin muallimlerinden olan peygamberlerden ve Peygamberimizden (asm) İslâm’ın fetih anlayışı ile alâkalı çok önemli bir adım öğreniyoruz. O da şudur ki: ‘Bir yerin İslâm beldesi olduğunun en önemli işareti o beldede fethin sembolü olan bir camiin inşa edilmesidir.’ Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhar olan İstanbul’un da fethinde böyle bir sembolü, şiarı biz aslında Ayasofya’da görüyoruz.”

Bizantolog ve Sanat Tarihçi Semavi Eyice

“Ayasofya’nın Bizans sanatı içindeki yeri kadar, Türk sanatında da önemli bir yeri bulunmaktadır. Ayasofya’nın Türk devri ekleri değerlendirilmeli ve onlar ilk yapılış gayelerine uygun bir biçimde teşhire açılmalıdır.”

Yazar Mustafa Armağan

Bediüzzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası’nda “Nasıl ezan-ı Muhammediyenin (asm) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi, öyle de, Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir” diyor. Çok ilginç, bakın cami olarak demiyor, “vaziyet-i kudsiyesine” olarak belirtiyor. Necmeddin Şahiner’den teyit ettiğim şekliyle, Bediüzzaman Hazretleri son kez 1959’da İstanbul’a geldiğinde, Ayasofya’nın yanından geçerken rahmetli Av. Bekir Berk, “Üstadım Ayasofya’nın yanından geçiyoruz” der demez Bediüzzaman o hasta haliyle doğruluyor ve son bir kez Ayasofya’ya bakarak şöyle diyor: “Ayasofya İslam’ın Hristiyanlığa galebesi, zaferidir. Mutlaka cami olacaktır.”

Gazeteci Murat Bardakçı

“Ayasofya’yı 1934’te biz kapattık ve 86 sene sonra yine biz açtık! Mâbedin müze hâline getirilmesi, memlekette o senelerde gayet şiddetli şekilde esen inkılâp rüzgârlarının tatsız bir neticesi idi; derken aradan uzun seneler geçti, anlayışlar ve ideolojiler değiştiler yahut tarihe mâloldular ve Ayasofya 1934’ten önceki 482 sene boyunca kullanıldığı şekle döndü, yani tekrar cami hâline getirildi. Tekrar söyleyeyim: Ayasofya’yı biz kapattık ve yine biz açtık! Bu kapanış ile açılışın arasındaki 86 sene içerisinde yaşanan hicranların, ruhlara çöken hüzünlerin, tahammülüne çalışılan ıztırapların ve başa gelen bütün dertlerin sebebi başkaları değil, sadece biziz!”

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*