2020 Eylül – Haber Yorum

Kayaşehir’e ziyaretçi akını

Nevşehir merkezi kale bölgesinde 2014 yılında kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında tevafuken ortaya çıkan dünyanın en büyük yamaç yerleşim yeri olan Kayaşehir, turizme açılarak ziyaretçi akınına uğradı. 6. yüzyıldan günümüze sürekli hayat izlerinin bulunduğu bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar sırasında 6. yüzyılda tarihlenen manastır, 12. yüzyılda yapılan Bizans Kilisesi gün yüzüne çıkarıldı.

Kayaşehir’in açılış programında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy şunları söyledi: “Ulaşılan bulgular üzerinden bu bölgenin dünyanın en büyük yeraltı yerleşimi olabileceği hususunda bilimsel veriler ifade ediliyor. Ayrıca Göre Kasabası’ndan Nevşehir’e uzanan suyolları, kaya oyma mezarları, kutsal mekânlar, havalandırma bacaları, şırahaneler, tüneller, erzak depoları, büyük ve geniş ahırlar, işlikler ve barınma mekânları gibi askerî, dinî ve sosyal yaşam alanları tespit edildi. Yine toplumsal yaşama ilişkin mutfak gereçleri, 708 adet lüle ve 270 adet kandille birlikte toplam 1271 tarihi eser Nevşehir Müzesi’ne gönderilerek muhafaza altına alındı.” Bölge turizmine büyük bir katkı olan Kayaşehir ziyaretçilerini bekliyor.

Acının üzerinden 21 yıl geçti

Bundan tam 21 yıl önce gerçekleşen 17 Ağustos 1999 Depremi’nde 17 bin 480 vatandaşımız vefat etti, 23 bin 781 vatandaşımız ise yaralandı. Binlerce ev ve işyeri hasar gördü. Her sene olduğu gibi, bu sene de depremi yaşayanlar tarif edilemez acılarını tekrar hatırladılar.

Yeni Asya’da geçen habere göre, uzmanlar, 1999’daki büyük Marmara Depremi’nin üzerinden 21 yıl geçmesine rağmen depreme karşı hâlâ hazır olmadığımızı ve tedbirleri gecikmeden almamız gerektiğini söylüyor.

17 Ağustos Marmara Depremi’nin 21. yıl dönümünde açıklamalar yapan İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Müdürü ve İnşaat Mühendisi Prof. Dr. Mehmet Fatih Altan, büyük depremlerin olacağını, hızlıca önlem almak gerektiğini vurguladı. Altan, “Olası İstanbul depreminin ayak seslerini duyuyorum, ama biz hazır değiliz. 7.5 büyüklüğünde beklediğimiz depremde 200 bin insanın vefat edeceğini tahmin ediyoruz. Şimdi bile olabilir, zaman bitti. Önlemleri hızla almak gerekiyor” dedi.

İlahî bir ikaz olan depreme yakalanmadan önlem almak, pişmanlıkları önleyen davranış biçimi olacaktır. Fakat Marmara Depremi gibi büyük bir depremi yaşamış olmamıza rağmen deprem âfetine karşı hâlâ önlem almamış olmamız, binaların depreme dayanıklı hâle getirilmemesi, acı bir durum olarak karşımıza çıkmakta. Unutmayalım ki, “Deprem öldürmez, ihmal öldürür!”

Güneş doğarken ve batarken neden kırmızı görünür?

Güneş, doğarken ve batarken gözümüze kırmızı renkte görünür. Gökyüzü de turunç, kızıl ve hatta mor renklere bürünür. Birçok kişi bu tefekkürlük görüntüyü romantik ve şiirsel bulur. Peki, ama sarı olduğu bilinen Güneş, neden bazen gözümüze kırmızı görünür?

BBC’nin haberine göre, uzmanlar, bunun sebepler dairesinde silsile hâlinde gerçekleşen sanatlı ve hikmetli yaratılışı ilan eden bilimsel gerçeklikleri kavrayarak rahatça anlaşılabileceğini vurguluyor. Güneş’in farklı renklerde görülmesinin arkasındaki tefekküre vesile olan bilimsel gerçeklikler daha fazla dikkat etmeye ve dikkatle bakmaya yönlendiriyor.

Greenwich’teki Kraliyet Müzesi’nden gökbilimci Edward Bloomber, “Güneş ışığı, Dünya’nın atmosferinden geçerken sahip olduğu optik özelliklerden dolayı renk değiştirebilir” diyor. Bloomber, “Bunun arkasında, güneş ışığının dağılması, ancak bu dağılımın eşit bir şekilde olmaması yatıyor” diye anlatıyor. Her rengin farklı bir dalga boyu bulunuyor. Meselâ, en kısa dalga boyu mor; en uzun da kırmızı renkte. Güneş ışığı, her biri farklı yoğunluğa sahip gaz katmanlarının arasından geçerken bükülüyor ve sanki bir prizmadan geçermiş gibi dağılmaya başlıyor.

Ayrıca atmosferde asılı duran partiküller de bulunuyor. Bunlar da dağılan ışığın yansımasına ve geri dönmesine sebep oluyor. Mor ve mavi gibi dalga boyu daha kısa olan renkler dağılırken, kırmızı ve turuncu gibi dalga boyu daha uzun renkler ise yüzeye ulaşmayı başarıyor. Bunun sonucunda da ortaya müthiş bir manzara çıkıyor. Ve tefekküre davet eden görüntü de burada oluşuyor.

Zeytinyağı böbrek hasarlarını azaltıyor

Dokuz Eylül Üniversitesi’nden bir grup bilim insanı, Kur’ân-ı Kerîm’de 6 âyette geçen ve Peygamber Efendimizin (asm) tüketilmesini tavsiye ettiği zeytinyağının, içeriğinde bulunan skualen adlı maddenin böbrek hasarını azalttığını saptadı.

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sülen Sarıoğlu ile öğrencisi Dr. Resmiye Irmak Yüzügüldü, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Yılmaz’ın katkılarıyla skualen adlı bileşik ile ilgili araştırma yaptı. Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmada, zeytinyağı kökenli skualenin verildiği gruplarda böbrek işlevlerindeki kaybın ve doku hasarının çok azaldığı saptandı. Araştırma sonucunda, böbreklerde işlev bozukluğuna işaret eden serum kreatinin ile idrar protein değerlerinde de azalma görüldü.

Söz konusu bileşiğin kemik iliği hücreleri hasarlanmasını azalttığını kaydeden Sarıoğlu, kalın bağırsak, akciğer ve deri kanseri riskinin de düştüğüne yönelik bilimsel araştırma sonuçları olduğunu aktardı. AA’ya konuşan Prof. Dr. Sülen Sarıoğlu, araştırmanın zeytinyağının böbrek hasarı üzerine olası iyileştirici etkilerini ortaya koyduğunu, moleküler patolojik verilerle de destekleyecekleri ek çalışmalar yapacaklarını sözlerine ekledi.

Öğretmenlerden “İyilik Bahçesi”

Aydın’da, Umurlu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğretmenleri, okulun 3 dönümlük bahçesinde yetiştirdikleri sebze ve meyveleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor. Lise öğretmenleri, 2 yıl önce başladıkları “İyilik Bahçesi”nde, hafta sonları ve boş zamanlarında domates, karpuz, salatalık, biber ve patlıcan gibi ürünler yetiştiriyor. Okul Müdürü Hakan Topal, İyilik Bahçesi’nde yetişen ürünlerin, ihtiyaç sahiplerini tespit edilerek onlara dağıtılabilmesi için mahalle muhtarı Soner Afşar’la iletişime geçti. Öğretmenler kapı kapı dolaşıp bahçede yetişen ürünleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırıyor. Covid-19 nedeniyle okulların kapalı olmasına rağmen öğretmenler projeyi sürdürmeye devam ediyor.

AA muhabirine konuşan okulun İngilizce Öğretmeni Özcan Kaplan, projede yer aldığı için gururlu olduğunu vurgulayarak, “Öğretmenliğin sadece sınıfta değil, aynı zamanda sosyal sorumluluk alanında da olduğunu göstermek istedik. Bu bizim için çok haz verici bir durum. Öğretmenin sadece dört duvar arasında değil, toplumun içinde de olduğunu biliyoruz ve öyle de hareket ettik. Bu işi gönülden yapıyoruz. Sanırım en büyük mutluluk da bu olmalı” ifadelerini kullandı.

Toplumda örnek alınması gereken öğretmenlerimizden takdire şayan bir proje. Normal zamanda günün büyük bir kısmını okulda öğretmenleriyle geçiren öğrenciler, öğretmenlerinin hâl, davranış ve tutumlarını mıknatıs gibi çekmektedir. Bu denli toplum için önemli olan eğitimcilerimizin topluma örnek olacak davranışları artarak devam etmelidir.

Plastikten motorin elde ediliyor

İran asıllı iki girişimci, plastiğin yeryüzüne verdiği zararı ortadan kaldırabilmek hedefiyle plastik çöpleri yakıta dönüştüren bir makine icat etti. Bu makine Türkiye’de ilk olma özelliğini taşıyor.

Van Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren İran asıllı girişimciler Ahmad Rastgoo ve Mehrdad Fojlaley’in ürettikleri makine, proliz teknolojisiyle plastik atıkları yüksek ısıdan geçirerek önce sıvı hâle, ardından da ayrıştırma yöntemiyle motorine (mazot) dönüştürüyor.

AA muhabirine konuşan Yüksek Makine Mühendisi Dr. Mehrdad Fojlaley şunları kaydetti: “Bu projenin hayata geçişi 7-8 aylık bir zaman aldı. Plastikler makineye yükleniyor ve belli işlemlerden geçiyor. Ürettiğimiz motorin Avrupa standartlarına uygun. Bu makinelerle atık durumdaki bir plastiği değerli bir maddeye dönüştürüyoruz. Ürettiğimiz motorinin havayı kirletme oranı diğerlerine göre çok daha az. Bu da araçların motorlarına olumlu yansıyor. Ar-Ge işlerimiz devam ediyor. İlk sonuçlarımız başarılı oldu. Bu makine Türkiye’de ilk kez üretildi. Ürünün patentini, CE belgesi ve ISO 9001 belgesini aldık. Akredite laboratuvarlarda başarılı sonuçlar aldık.”

Fotoğraflar: Mesut Varol/AA

Önlem almak yerine omuz veriyorlar

Türkiye Varlık Fonu-Sisal AŞ. anlaşması ile Milli Piyango’nun Demirören-Sisal ortaklığına devredilmesinden sonra illegal oyunlar da siteye yüklendi.

Yeni Asya’da yer alan habere göre, Milli Piyango’nun Demirören-Sisal ortaklığına geçmesinden sonra kazı-kazan oyunları adı altında kumarhanelerdeki oyunlara benzer bahis oyunları yüklenmesi tepki topladı.

Temiz Toplum Derneği Başkanı Bilal Ay konuyla ilgili şunları söyledi: “Bunlar asla oyun değil ve masum değil. Kim ne derse desin bu düpedüz kumar! Yetkililer önlem almak şöyle dursun, bu alanın büyümesine adeta omuz veriyor. Yeni yeni oyunlar, yeni kitleleri bu bataklığa çekiyor” şeklinde konuştu. Milyonlarca kişinin bu oyunları oynadığını dile getiren Ay, şöyle devam etti: “Bugün Türkiye’de adına şans oyunu ya da bahis denilen oyunları oynayanların sayısının 14 milyon olduğunu öngörüyoruz. Bu tarz oyunlara başlama yaşı 18’in altına inmiş durumda. Zaten +18 yazısı dışında da neredeyse hiçbir tedbir yok.”

Sanal kumarda ergenlik dönemine dikkat edilmesi gerektiğine vurgu yapılırken, sanal kumar bağımlılığının kumar bağımlılığından bir farkı olmadığını dile getiren Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Gül Eryılmaz “Çağımızda teknolojinin yaygınlaşması, internetin kullanımını kolaylaştırmış olsa da bu davranışa katkıda bulunabilir. Daha ziyade online kumar, kumar oynamanın farklı bir erişim biçimidir. Kumar bağımlılığı genellikle ergenlikte başlamaktadır” diye konuştu.

Sosyal devlet anlayışına sahip devletler toplumun ahlâkî gelişimine önem vermek zorundadır. Gençlerimizin de düşebildiği bu bataklığı kurutmak, sosyal devlet anlayışına sahip her devletin vazifesidir. Gençlerimizin kumarla uyuşturulmasına göz yummamalı, bu tarz bağımlılıkların son bulması için çabalamalıyız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*