Bir gelecek tasavvuru olarak uzaktan eğitim

Hâlihazırda büyük sıkıntılarla boğuşan ve sürekli tartışmaların odağında olan eğitim sistemimiz, tüm dünyayı sarsan pandemi dolayısıyla daha farklı problemlerle yüzleşmek zorunda kaldı. Sürekli değişen sınav sistemi, eğitim müfredatı, eğitim hizmetlerine erişim ve eğitim çıktıları konusunda adalet ve eşitliğin sağlanamaması, eğitimin ideolojik yaklaşımlardan sıyrılamaması, mânevî dejenerasyonlara çare üretilememesi gibi bir dizi mesele karşısında, zaten tıkanma noktasına gelen eğitim sistemimiz üzerine binen pandemi şartları, daha önce hiç yüzleşmediğimiz yeni problemleri beraberinde getirdi.

Mart ayında verilen uzaktan eğitim kararının, telafisinde zorlanacağımız birçok problemi doğurduğu gerçek. Uzaktan eğitimin yetersizliği, bu konuda ne kadar hazırlıklı olduğumuz, uzaktan eğitimin çocukların psiko-sosyal gelişimlerine etkisi, uzaktan eğitimi sağlayacak materyallerin yetersizliği ya da bunlara ulaşacak öğrencilerin eşit şartlarda olmayışı meseleleri, pandemi sürecinde tartışıladurdu. Ülke, normalleşme adımları ile birlikte okulların açıklanan eğitim takvimi içersinde açılacağını beklerken, salgınla ilgili verilerin olumsuz bir tabloyu ortaya çıkarması nedeniyle eğitimin uzaktan eğitim ile başlayacağının duyurulması tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Korona’nın artık birçok alanda milat kabul edildiği yeni dünya düzeninde yerimizi nasıl belirleyeceğimiz, eğitim dâhil birçok alandaki uygulamalarımıza ve göstereceğimiz başarılara bağlı. Kabul etmek gerekir ki, Korona, iyi giden bir düzene çelme takmış, tıkır tıkır işleyen eğitim sistemimizi çökertmiş filan değil. Zaten her yönüyle çok sıkıntılı olan eğitim camiamız Korona süreciyle birlikte yeni sıkıntılara daha açık hâle geldi. Bana göre doğru değerlendirilebildiği takdirde bu süreç, giderek kötüleşen, kangren hâline gelen sistemimizi bütün yönleriyle iyileştirme fırsatı sunabilir. Bütüncül bir yaklaşımla tüm dertlerimizi tedavi imkânı bulabiliriz.

Pandemi öncesi eğitim sistemimizin hâl-i pürmelali ortadadır. Her şeyden önce, sahip olduğu kültür ve medeniyetin can alıcı noktalarında ruhunu yitirmiş bir milleti, özüne döndürebilecek yegâne unsurlardan biri olan öğretmenini yitirmiş bir sistemden bahsediyorduk. Kendisine emanet edilen tertemiz yürekler için yüreklenen, “bugün onlar için ne yapabilirim?” sorusuyla ayaklanan, ilmiyle âmil, şahsiyetiyle kâmil, “nümune-i imtisal” bir ideal öğretmen tipi, sistemimizin kendi evlatlarını acımasızca yutan çarkları nedeniyle ya hiç yoktu ya da çok azdı. Mehmet Akif Ersoy’un “Ey hasm-ı hakiki, seni öldürmeli evvel/ Sensin düşmanları bize üstün çıkaran el” dediği, Bediüzzaman’ın da üç büyük düşmandan biri olarak tarif ettiği “cehalet”in bilhassa okul sıralarından çıkıyor oluşu bir türlü kabullenemediğimiz bir trajediydi.

Eğitimi bütünüyle bir varoluş meselesi olarak algılayamayan, madde üzerinden insana bakan, hayatına bir anlam katmak gayesiyle yalvarırcasına okullara koşan tertemiz kalpleri piyasacılığa ya da izmlere kurban ederek kirleten, sadece kendini düşünen, bencil ve hazcı nesillerin zeminini hazırlayan; ümit yerine ümitsizliği, azim ve sebat yerine ataleti, merhamet yerine nefreti aşılayan ve sorumlu olarak da okulu ve öğretmeni gösteren, bir şey öğrenme gayesiyle kendisine teslim olmuş yavrucakların “ahsen-i takvim”e mazhar harika bir varlık olduğunu göremeyip onu metalaştıran, bunu da bir kültür hâline getiren zihniyet, eğitim sistemimizin yegâne hâkimiydi. Kendini sistemin çarklarına esir eden büyük kalabalıklar fark etmese de pandemi bu gidişata “Dur!” diyerek bir anlamda nesillerimizi koruma altına aldı.

Sağlıklı işleyen bir sistemde elbette ki, uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin yerini tutabileceğini söylemek mümkün değil. Ancak uzaktan eğitim, yardımcı ve takviye edici bir yöntem olarak birçok alanda zaten düşünülen ve uygulanan bir durumdu. Pandemi ile bunun zorunlu olması meseleyi farklı yönlerden değerlendirme imkânını bize sundu.

Şunu net bir şekilde ifade etmek mümkün ki, Milli Eğitim Bakanlığı’mızın 21 Eylül itibariyle okulların açılacağını, seyreltilmiş eğitim gibi formüllerin uygulanacağını açıklaması Türkiye gerçekleriyle uyuşmamaktadır. Fizikî şartlar, bölgeler-iller arası, hatta aynı ilin ilçeleri arasındaki eğitimdeki sosyal adaletsizlik, çalışan anne babaların durumu, dersliklerin ve öğretmenlerin yetersizliği, sınıf mevcutlarının yüksek oluşu, ikili öğretimin birçok yerde hâlâ uygulanıyor olması gibi sebeplerle, açıklandığı şekliyle bir eğitimin hakkıyla ve eşit şartlarda uygulanabilme imkânı yoktur. O hâlde yeni şartları fırsata dönüştürme imkânlarını konuşmak gerekir. Pandemi ile birlikte aslında büyük fırsatlar elimize geçti. Kısıtlamalar, uzun süreli okuldan uzak oluş, eğitimin en önemli paydaşı olan aileyi öncelikli hâle getirdi. Korona süreci, bir aile olduğumuzu bize hatırlattığı gibi çocuklarımızı tanıma, onları terbiye etme fırsatını ve çocuklarımızı bizden çalanlarla yüzleşme fırsatını bizlere sundu.

Buradan hareketle yeni bir eğitim modeli arayışına girmek mümkündür. Eğer seyreltilmiş eğitim gibi haftanın yarısının evde yarısının okulda geçirildiği bir eğitim planlanıyorsa, eğitimin en önemli ayağı olan aileye büyük görevler düşecektir. Bu noktada Bediüzzaman’ın aile ve eğitim ile ilgili görüşleri yol gösterici niteliktedir. Hürmet, muhabbet, fazilet, hamiyet, samimiyet, fedakârlık, ihlâs gibi değerlerle süslenen her ailenin evini küçük bir medreseye çevirmesinin önemini vurgulayan Bediüzzaman Said Nursî, büyük bir aileye benzettiği ülkenin de ancak bu değerlerle terakkî edeceğini vurgular. Bu değerlerin eğitim sisteminin de bir parçası hâline getirilmesi derin yaralarımızı tedavi edebilecek niteliktedir. Bu değerler, eğitimin paydaşları olan aile, öğretmen ve öğrenci aracılığıyla milletin tamamına ulaşacak ve milletin saadetine vesile olacaktır. Bunlar hâkim olmadığı takdirde yine Bediüzzaman’ın ifadeleriyle bu değerlerin yerini garaz, menfaat, sahtekârlık, hodgamlık, tasannu, riya, rüşvet, aldatmak gibi hâller alacak, zahirî asayiş ve insaniyet altında anarşistlik (her türlü başıbozukluk) ve vahşet mânâları hükmedecektir. Genel durumumuza bakıldığında olanın bu olduğunu söylemek haksız bir yaklaşım olmaz.

Öyle görülüyor ki, uzaktan eğitim uzun süre gündemimizde olacak. Yazımın başında belirttiğim, pandemi sürecini her alanda fırsata dönüştürme düşüncesi eğitim için geniş imkânlara matuftur. Günümüz nesillerinin sıkıntısı bilgiye ulaşmaktan ziyade doğru bilgiyi edinme, varlığını anlamlandırabilecek ve fert olarak kendisine ve topluma faydalı olacak bilgiyi edinme ve hayata geçirme ile ilgilidir. Bu noktalar göz önünde bulundurularak yüz yüze ve uzaktan eğitim birlikte ele alınmalı, aileye, öğretmene ve toplumun her kesimine bu noktalarda büyük görevler düştüğü hatırlatılmalıdır. Yeni nesillere sağlam bir gelecek vizyonu sunmak, geleceğimizi sağlam temellere oturtmak “kökü mazide olan bir âtî” yaklaşımıyla mümkündür. Nesillerimizin geleceği şu an işleyen çarkın yıkıcı tesadüflerine bırakılmayacak kadar önemlidir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*