İçme (o) suyu

Selamlar Yeşilistler! Eylül’ün eylül gibi geldiği, hüzün çağrıştırdığı iddia edilen, ama bence bir o kadar enerji dolu bir aydan hepinize merhaba. En son Temmuz ayında içme suyu diye oldukça derin bir konuya girip bir daha görüşemedik sizinle. İçme suyu göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir mesele, demiştik.

Ne içiyorsak o oluyoruz, ne yiyorsak o oluyoruz, demiştik. Sonra çözümleri tartışmıştık. Çözümler marjinal geldi hepinizin kulağına. Çeşme suyunun daha güvenilir olmasına şaşırdık, içtiğimiz suya çamaşır suyu katma fikrine şaşırdık. Bunlar birçok kişinin birçok tabusunu yıkacak söylemler evet. Ama insanın her hücresinde her saniye hareket varken, böyle hareketli bir bünyeye durgun, aylarca plastikle temas etmiş suyu vermek elbette zulüm olabilir.

Bu sorunlara başka bir çözüm, evlerdeki arıtma cihazları. Bir çoğu “ters ozmoz” dediğimiz bir filtre sistemiyle çalışan cihazlardır ve sudaki bizim için faydalı olan mineralleri de filtrede tutarlar ne yazık ki. Sudan almamız gereken iyonlar içtiğimiz suyla birlikte bünyemize girmediğinde neler oluyor bir düşünelim, ne de olsa artık az çok tanıdık suyu.

Suyun diğer tüm kimyasal bileşiklerden farklı olduğunu biliyoruz. Su çözünmez dediğimiz maddeleri bile nano boyutta da olsa bir miktar çözer. Vücudumuzda da gerek hücre içi, gerek hücreler arası olsun bir iyon dengesinin olduğunu biliyoruz. Biz ters ozmozdan geçirilmiş suyu içtiğimiz zaman o kuvvetli çözücü olan su, geçtiği her yeri çözüp de öyle gider vücuttan. Yani suyu iyona doyurmadan vücuda alırsak, bizdeki özellikle sinir sistemi için hayatî önem taşıyan iyonları çözer ve öyle atılır vücuttan. Her iyonun az da olsa insanda fark ettirdiği bir tadı vardır. Kimi daha çok hisseder bunu kimi fark etmez. Ama ne olursa olsun içtiğin suda biraz kalsiyum biraz magnezyum biraz ondan biraz bundan olmalı. Bu nedenle evinde arıtma cihazı kullananların, daha sık maden suyu tüketmeleri veya arada suya karbonat ilavesi yapmaları tavsiye edilir.

Bir de, yeni annelerden, bazı markaların bebek suyu adı altında küçük şişelenmiş başka bir su pazarı oluşturulduğunu öğrendim. Bakın arkadaşlar, plastiksiz su öncelikle bebeklerin hakkı. Bu yüzden üzerine bebek suyu yazılınca o suyu masumlaştıramazlar. En çok onlar hak ediyor hareketli suyu. Burada ya özelleştirilmiş bir reklam kampanyası var, ya da annelerin her şeyin iyisini çocuğu için istemeleri içgüdüsünü kötüye kullanma… İkisi de hoş değil.

Plastikten zaten tamamen kaçamıyoruz, derdim onların plastik atığı da değil. Asıl mesele, küçücük bebeğin aylarca plastiği çözmeye çalışmış bir suyu içmesi. Hormone gelişimini, kemik gelişimini tamamlamamış bedenlere endokrin bozucu pek çok mikro kirletici yüklüyoruz fark etmeden. Mikro kirletici dediysem, konsantrasyonu mikro boyutta olduğu için, zararları küçümsenmeyecek kadar büyük.

O nedenle su, hava kadar olmasa da günde 1.5-2 litre içilmesi tavsiye edildiği için dikkate değer bir mevzu. Musluktan akan içme suyu kalitesindeki suyu hunharca kullanıp, onu atık su hâline dönüştürdüğümüz her hareketimizden de biz sorumluyuz.

İçtiğimiz suyun vücudumuza verdiği zarardan da. Şu anda daha kaliteli bir içme suyuna ulaşmamız da çok mümkün görünmüyorsa ne gelir elden? Bismillah deyip alacağız, Bismillah deyip vereceğiz. İçtiğiniz su sizi yeşillendirsin yeşil dostlarım.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*