Bediüzzaman ve gazeteler

Gazete, insanlık tarihinde çığır açmış en önemli iletişim araçlarından birisidir. Gazetelerin ortaya çıkması ile ülkelerde halklar otoritelere karşı taleplerini dile getirebilmiş ve uzun bir süre gazeteler ve gazetecilik, fikir hürriyetinin ve baskılara karşı durmanın simgesi ve müsbet-menfi propagandanın önemli bir aracı olmuştur. Zaman zaman otoritelere de propaganda aracı olan gazeteler bazen de iktidarların halkı iknâ araçları hâline gelebilmiştir. Ülkemizin tarihinde de gazeteler oldukça önemli olayların içerisinde pay sahibi durumundadır. Öyle ki Osmanlı’da meşrutiyet ve hürriyet fikrinin gelişmesinden, Milli Mücadele’nin Anadolu’da örgütlenmesine kadar, Cumhuriyet’in benimsetilmesinden, demokrasinin yeniden inşasına kadar, darbelerin topluma kabul ettirilmesinden, demokrasiye tekrar geçişe kadar her önemli hadisede gazeteler büyük bir pay üstlenmiştir.

Bu rolü nedeniyle gazeteler, topluma yön veren fikirlerin üreticisi olan fikir adamlarının yuvası ve seslerini duyurdukları mecralar hâline gelmiştir. Bediüzzaman Said Nursî de gazetenin topluma yön veren ve hürriyetin savunucusu olan bu yönlerini bilerek, zaman zaman dönemin gazetelerine makaleler yazmış ve fikirlerini bu gazeteler vasıtasıyla anlatmıştır. Yaşadığı dönemde gazeteler ve gazeteciliğin henüz yeni yeni gelişmeye başlamasının da etkisi ile kimi zaman gazeteleri ve gazetecileri uyararak gazetelerin üstlenecekleri esas vazifenin toplumun genel kabullerine ve inançların uygun olarak şekillenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle yapılan yayınlarda dine ve dinî değerlere muvafık davranılması gerektiğini 31 Mart Vakası’ndan sonra kurulan Divan-ı Harb-i Örfî Mahkemesi’nde yaptığı savunmada ifade etmiş ve “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı”1 demiştir. Ayrıca gazetelerin neşrettikleri fikirlerin, toplumun genel fikrini tarafsız olarak yansıtması gerektiğini ifade etmiş ve gazetecilerin fikirlerinin “kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane”2 şekilde çıkması gerektiğini savunmuştur.

Bediüzzaman, gazetelerin ehemmiyetli bir araç olduğunu da aynı savunmada vurgulamıştır. Mahkeme azalarına kendi gayesindeki İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti’ni anlatırken Müslümanların günlük gazetelerinin “İ’lâ-i kelimetullahı hedef-i maksat eden umum dinî gazeteler” olduğunu ifade ederek, gazetenin Müslümanların fikir birliği için vazgeçilmez bir unsur olduğunu böylece belirtmiştir. 31 Mart Vakası ile ilgili bilgi verirken de gazetelerin milletin umum fikrine aykırı olarak taşrayı İstanbul ile, İstanbul’u ise Avrupa ile kıyas ederek halkın nazarında meşrutiyet aleyhinde kin ve öfkeyi uyandırdıklarını ve ihtilalin bir sebebinin de gazetelerin propagandası olduğunu söylemiştir. Çünkü zamanın gazeteleri şeriat ve meşrutiyet arasında orta bir yol bulamadıkları için bir kısmı şeriata hücum ederken diğer bir kısmı ise meşrutiyete hücum etmiş ve 31 Mart Vakası’na böyle bir propaganda havasında gidilmiştir.

Gazetelerin ehemmiyetinin farkında olan Bediüzzaman bulunduğu dönemde hem fikirlerini yaymak için hem de meşrutiyet ve şeriata karşı olan fikirleri tadil edip orta yolu göstermek için “Misbah, Şura-yı Ümmet, Volkan, Mizan, Serbesti, Şark ve Kürdistan, Kürt Teavün ve Terakki” gibi gazetelerde çeşitli makalelerini neşretmiştir. Gazetelere, gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğini göstermek için “Marifet ve İttihad-ı Ekrad” adı ile bir gazete çıkarma teşebbüsünde bulunmuş, fakat bu teşebbüs dönemin çalkantılı şartları nedeniyle başarıya ulaşamamıştır. Bediüzzaman, kurmak istediği gazetenin yayın ilkelerini şöyle tanımlamıştır:

1) Siyaset-i Şer’iye

2) Ulûm-u muhtelife (Çeşitli ilimler)

3) Şu’ûn-u muhtelife (Çeşitli işler, faaliyetler)

a) Sosyal problemlerin çözümüne yönelik bir neşriyat.

b) Fıtrî meyelanları uyandıran bir yayıncılık.

c) İ’lâ-yı kelimetullahı esas alan bir yayıncılık3

Daha sonrasında, Risale-i Nur hizmetine yoğunlaşarak Yeni Said Dönemi olarak adlandırdığı döneme geçen Bediüzzaman, Eski Said Dönemi’nde her gün bütün gazeteleri okurken, bu süre boyunca günlük gazetelere bakmamış ve ilgilenmemiştir. Fakat bu, Bediüzzaman’ın gazetelere ve gazeteciliğe düşman ve karşı olduğu anlamına gelmemektedir. Zaten Üçüncü Said Dönemi olarak adlandırdığı dönemde de Bediüzzaman, tekrar günlük belli başlı gazeteleri aldırmış ve talebelerine okutarak dinlemiştir. Risale-i Nur’un bu alanda da tezahür etmesi gerektiğini ve Risale-i Nur hizmetinin matbuat (yani basın yayın) âleminde tezahür etmesinin zamanının yaklaştığını da bir mektubunda ifade ederek, Nurcular için medya hizmetinin kapısını açmanın işaretini vermiştir. Bunun üzerine ilerleyen zaman içerisinde Nur Talebeleri, önce İttihad sonra da Yeni Asya gazetesi ile bu hizmetin kapısını aralamış ve her iki gazete de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir vazifeyi ifa etmiş ve etmeye devam etmektedir.

Risale-i Nur hizmetine göre gazetecilik ya da medya bütün bütün reddedilecek kötü bir şey değildir. Çünkü Bediüzzaman, hiçbir vesileyi tamamen kötü ya da tamamen iyi olarak sınıflandırmamıştır. Bediüzzaman için vesileler noktasında kullanım tarzına göre her şeyin müsbet ve menfî bir şekli vardır. Bediüzzaman, gazeteciliğe, daha geniş tanımı ile medyaya da bu nazarla bakmış ve menfî neşriyatın zararlarına karşı müsbet olanın inşa edilmesi gerektiğini savunmuştur. Eski Said Dönemi’nde yaptığı fikrî faaliyetler de bunun en büyük kanıtıdır. Gazetecilik ve medya, fikirlerin halka mâl edildiği yerdir ve İslâm çerçevesinde şekillenen fikirlerin de bu mecrada yerini alması zaruridir. Çünkü karşıt fikre en iyi mukabele; aynı vesile ile olur, gerçek fikir başarısı da ancak böyle kazanılır.

Dipnotlar:
1) Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 123
2) age. s. 123
3) https://www.yeniasya.com.tr/enstitu/bediuzzaman-in-kose-yazarligi-ve-gazete-cikarma-tesebbusu_142384

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*