Cehennem dendiğinde Cennet’i, Cennet dendiğinde de Cehennem’i hatırlarız. İkisi birbirinin zıddı birer ebedî mekânı temsil etmektedir. Ancak bunlar o kadar büyüktür ki, âlem kelimesiyle ifade edilerek ebedî âlemi, yani zaman bakımından da son bulmayacak sonsuzluk âlemini temsil ederler. Kur’ân’da 77 âyetle dikkate verilen Cehennem’le ilgili en fazla öne çıkarılan tanımlayıcı bilgi, onun ateşten ibaret olduğudur. Aslı amacının da “kâfirleri, münafıkları, zalimleri ve canavarlaşan katilleri” cezalandırma bakımından bunları temsil eden insanların, cinlerin ve şeytanların ceza yurdu oluşudur.
Biz, bu kısa açıklamadan ve geleneksel bilgimizi özetledikten sonra yüce Rabbimizin Celâl tecelliyatı olarak ebedî âlemin bu celalli tecelliyatının ateşle tanımlanmasının alışılmışın dışında büyük görevleri üzerinde duracağız.
Cennet ve Cehennem insan odaklıdır. Kıyametin kopmasıyla bu içinde yaşadığımız kâinat zıtlarından ayrılarak büyük tebdile (değişime) uğrayacağını Kur’ân’dan şöyle öğreniyoruz: “O gün arz başka bir arza tebdil olunur ve semavat da (gökler)…”1 İşte bu âyet, bize kıyametin kopuşunda “yok olmanın” olmayacağını, sadece ebedî âleme dönüşümün olacağını bildirmektedir. Demek oluyor ki, Cennet ve Cehennem bu kâinat kadar büyüklük ölçüleriyle ilişkilidir.
Madem bu iki ebedî âlem insanla ilgilidir, o zaman bunların da insanın yaşam ortamlarına uygun olması gerekir. Cennet’te olanların tabir caiz ise klimatize ve aydınlatılmış bir ortama ihtiyaçları vardır. İşte burada Bediüzzaman’dan bir cevap alacağız. O Cennet ve Cehennem’in aydınlanma ve ısıtma konusunda mükemmel tespitini yapar ve şöyle der: “Cehennem-i Kübra’yı elektrik lambalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip ahirete bakan semanın yıldızlarını onunla iş’al etsin [parlatsın], hararet ve kuvvet versin.”2 Cehennem’in aslî görevin ebedî âlemin ısıtılması ve bu amaçla ebedî âlem semasındaki yıldızlara aksetmesidir.
Burada ebedî âlemin de seması olacağını öğrenirken şöyle bir büyük soruyla karşılaşıyoruz: Ebedî âlemin semasının Cennet’le bir ilişkisi var mı? Cevap Yüce Yaradan’dan şöyle gelmiştir: “Bir Cennet ki eni semavat ve arz genişliğindedir”3 Bu tespitlere göre demek ki, Cehennem, Cennet’in uzantısı olan ebedî âlemin göklerini ısıtacaktır. Bediüzzaman, Cennet’in de büyük görevlerinden birini şöyle ifade eder: “Âlem-i nur olan Cennet’ten yıldızlara nur verip…”4
İşte nar veren Cehennem’e karşılık Cennet’in nur vermesi tıpkı ay ışığında olduğu gibi sıcak olmayan aydınlatma demektir. Demek ki, Cennet, yıldızları aydınlatacaktır.
Şimdi, Cehennem’in yine ateş kütlesi olarak ısıtmanın dışında Resul-i Ekrem’den gelen “tahte’l-arz” yani Cehennem’in “arzın altında” oluşu bilgisine mükemmel bir yorum getiren Bediüzzaman’a bir kere daha döneceğiz. Bediüzzaman, Cehennem’in biri suğra yani küçük, biri kübra yani büyük olduğunu ifade ederken, küçük Cehennem’in, arzın içindeki ateş kütlesi olduğunu ve büyük Cehennemin bir çok görevini dünyada gördüğünü ifade eder. Şimdi arzın (dünya) merkezindeki küçük Cehennem’in, büyük Cehennem’in bir vekili olarak dünyada yaptığı çok vazifeleri kısaca tanımaya çalışalım. Arzın merkezindeki ateş sayesinde dünyamızın kazandıkları şöyle:
- Dünya kayaçlardan oluşmaktadır, bunlara taşlar diyebiliriz, işte bunlar, merkezinde yüksek enerjili ışın saçan (Radyoaktif) elementler sayesinde 4500 derece olan Dünyamızın soğuyan ve kabuk tutan katı bir yüzey tabakasını oluşturmuştur.
- Katı ve soğuk tabakayı genleştirerek kırıp mağma üzerinde kıtaları taşıyan dev plakaları yüzer hâle getirmiştir.
- Ağır plakalar mağmaya hafif plakalara göre daha fazla battığı için, hafifin altına dalmaktadır.
Şimdi bu üç özellikten sonuçlara gelelim. Depremler bu sayede oluşmaktadır. Dağlar, özellikle sıra dağlar bu ateş sayesinde oluşmaktadır. Vadiler, ovalar, platolar bu ateş sayesinde oluşmaktadır. Kullandığımız taşların bin derecelik mağmadan pişmiş taş lapası olarak yeryüzüne çıkması bu ateş sayesinde olmaktadır. Bu sayede maden filizlerini yüzeyin altında maden ocaklarında bulmaktayız. Arzın içindeki ateş kütlesinin bir büyük üretimi ilk başlangıçta kayaçlardaki suyun buharlaşarak dünyamızın atmosferine çıkarken yağmur olarak tekrar yeryüzüne dönmesidir. Böylece dünyamız 1.4 milyar kilometreküp suya kavuşmuş oldu. Bu su, yaklaşık her 3000 yılda bir kere, bu defa güneşin kırmızı ışınlarıyla buharlaşan sular atmosfere çıkıp yeryüzüne düşmektedir. Yeryüzü bu yağmurlar sayesinde kaygan arazilerin taşınarak denizlerin sahillerini doldurup verimli ovalara, sahil düzlüklerine dönüşmüştür.
Arzımızın merkezindeki ateşin, bir de kıyametin yerküremizde kopuşu sırasındaki görevi olacaktır. Burada sözü, insanoğlunun geçmişten aldığı en büyük miras olan Kur’ân’daki kıyamet tarifiyle arzın içindeki ateş kütlesinin son görevindeki en büyük kudret tecelliyatında görelim.
“Arz o dehşetli sarsıntısıyla sarsıldığı vakit.”5
“Dağlar yürütüldüğü vakit.”6
“Dağlar savrulduğu vakit.”7
“Denizler ateşlendiği vakit.”8
“O günde insanlar feraş gibi dağılırlar.”9
Yani kıyamet koptuğunda deprem sarsıntıları öyle şiddetli olacak ki, yeryüzüne hâkim olan Ye’cüc-Me’cüc toplulukları, gece ateşi karşısında yönlerini kaybedip uçuşan kelebekler gibi etrafa savrulacaklardır. İşte bunları yapacak olan yerkürenin içerisindeki küçük Cehennem olan ateş olacaktır. Cehennem’in “arzın altında” oluşunun ikinci muhteşem mânâsına da yine Bediüzzaman’dan10 kısaca yer vererek bitirelim:
Cehennem, dünyanın altına, yani güney kutbunun altına geleceğini “O gün cehennem getirilecek ve o gün insan her şeyi anlayacak”11 âyetinden öğreniyoruz. Onun içindir ki, “Sırat köprüsünden herkes geçer” yaygın ifadesinin cevabını da almış olmaktayız, çünkü Cehennem, Haşir meydanıyla aynı düzlemde olacak olan Dünya’nın altına gelmiş olacağından, Cennet’e gidecekler de Cehennem’i bütün görevleriyle tanımış olarak ve görmüş olarak büyük bir kıyas bilgisine ulaşacaklardır. Böylece Cennet’i, o muhteşem Cemâl tecelliyatıyla, Celâl tecelliyatını temsil eden Cehennem’i görmüş olarak daha mükemmel anlayacaklar ve büyük sınavı kazanmanın heyecanı ve coşkusu içinde olacaklardır.
Cehennem’in bu çok büyük görevleri yanında “bir kısmı, azap göreceklere mesken ve hapis görevi üstlenecektir.” Kur’ân bize, görüldüğü gibi insanlığın geleceğini, Cennet ve ateşle olacak büyük imtihanını çok açık bir şekilde arz etmektedir.
Hoşça kalın…
İlk yorumu siz yazın