Hazların plastik olup olmaması üzerine

Selamlar yeşil derginin yeşil okuyucuları! Oldukça sıra dışı bir yılın son çeyreğine girdik. Bu yıl, insanlık ve hatta tüm kâinat için çok daha yıpratıcı geçiyor diyebiliriz. Bu yılın genel yorumunu Aralık yazısına bırakalım da bu ay ne konuşacağımıza geçelim bir an önce.

Bu ay, “tükettiklerimizi fark etme ayı” olsun istedim. Evet her ay her gün bizim için öyle olmalı, ama bu fikir rast geldiğim bir reklam repliğinden aklıma geldi. Her yıl bir önceki yıla göre %60 daha fazla kıyafet satılıyormuş. Bunun sebeplerini düşündüm kendi kendime. Benim için kıyafet satın almamdaki en geçerli sebep her gün dışarı çıkıyor olmamdı. Ama bu yılın neredeyse yarısını evde geçirdik. Bu olamaz demek ki. Bir önceki nesle göre birçok şey bizim için çok değersizleşti maalesef. Ayakkabısı eskiyecek diye gözü gibi bakan insanların, eskisin de yenisini alalım diyen çocukları oldu. Bunun muhakkak çocuk eğitimiyle doğrudan ilgisi var, ama ben yeşilizmle ilişkisinden bahsetmek istiyorum.

Artık tükettiklerimiz ya da tükenenler bizi üzmemeye başladı. Biz, tüketimin içindeki o küçük hazza o kadar endekslendik ki, tüketimin duygularımızda meydana getirdiği tahribatı görmemeye başladık. Daha çok tüketirsek daha çok mutlu oluruz zihniyeti yerleştirildi hepimize. Farklı miktarlarda da olsa hepimizde var bu. Yatak odası takımlarının iki kapaklı dolapları varken, şimdi giyinme odaları diye ayrı bir yer tahsis ediliyor evlerde. Tüketim madem haz dolu bir şey, neden insanlar bir önceki yüzyıla göre daha mutsuz, öyle değil mi? Bir yerlerde yanlış yapıyoruz demek ki. Tükettiğimiz şey sadece karşılığı para olan bir nesne değil aslında. Tükenen biziz. O parayı kazanırken geçirdiğimiz zaman, yani ömrümüz. Ömrümden verip, bir sene bile giymediğim bir kıyafet almak ne derece kârlı bir alışveriş ve ne derece iyi şeyler hissettirebilir insana!

Verdiğim ömrümle, ebedî mutluluğu kazanabilecek bir ticaret yapabilecekken uğradığım zarar tabiî ki beni mutlu edemez. Yeşilizm bakış açısıyla düşünürsek, zaten kat be kat zarar. Çünkü çok yüksek ihtimalle aldığımız şeyin içeriğinde yüksek oranda plastik var. Ve bu da bizi aslında naylon poşet giymiş olmaktan farksız yapıyor, üstüne bir de ekolojik döngüye zarar veriyor. Plastik zaten kanayan yara. Yediğimiz içtiğimiz şeylere bile konulmaya başlanmışken, kıyafette olması artık canımızı sıkmamaya başladı. Fakat alışmış olmamız, bunun ciddi bir sorun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Polyesterlerin, viskonların, akriliklerin ve nicelerinin üretimi sırasında kullanılan atık suyun haddi hesabı yok. Hem de ne atık su; rengârenk boyar maddeler içeren, arıtımı üzerinde hâlâ bilimsel çalışmalar yapılan, arıtım maliyeti yüksek bir atık su!

Tekstilde kullanılan plastik türevlerinin, petrol türevi bir madde olup havayı kirlettiğini zaten hepimiz anlayabiliriz. Bunu, karantina süreçlerimizde artırdığımız internet alışverişlerimizde daha çok fark etmişizdir. Normalde mağazadan alınan bir polyester havalandığı için fark etmesi daha zordur, fakat kargo poşetlerinin içinden çıkardığımız kıyafetlerdeki o petrol kokusu daha net hissedilebilir. Bir de üstüne, kısacık bir kullanım süresinden sonra tekstil atığı olarak karşımıza çıkıyor bu plastikler. Yani insan bir trendi takip edebilmek uğruna, kâinatı tahrip edebiliyor, karşılığında küçük bir harcama hazzı alma ümidiyle.

Sonuç olarak yine insan olmanın bir özelliğine bağlandı konu, ama insan hangi kimliğe sahip olursa olsun, önce isteklerinin ardında yatan içgüdülerini fark etmeli. Bu içgüdüler, bu arzular her neyse, bana verdiği hazzın dışında başka bir yere bir zararı oluyor mu ve bu benim için neden bu kadar önemli?

İnsan, bu soruların cevaplarını sürekli sorgulamalı. Neyi/neden istediğini bilmeyen insanların sayısı arttıkça plastikle mücadele etmek çok daha zorlaşacak çünkü. Bu yazı sonunda da “Neden plastikle mücadele etmeliyim?” sorusunun cevabını temellendirsin herkes kendi içinde. Ve sayısız sebebin içinden kendinize en yakın olanı seçip mücadeleye başlayın. Plastiğe kafa tutmak hazzı, inanın tüketim hazzını döver. Güzel sonbaharlar yeşil insanlar!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*