Çatı katındaki hazine

Bir şeylerle fazla ilgilendiğimizde, o ilgi alanımızla ilgili şeyler bizi buluyor gibi düşünüyorum. Hani sosyal medya sitelerinde kullanılan algoritmalar vardır ya. Kullanıcıların beğendikleri ve yorum yaptıkları içeriklere benzer içerikleri karşılarına çıkarırlar. Hayatta da öyle sanki. Mesela ben, ancak Osmanlıcamı geliştirmeye başladıktan sonra dedemin babasına yazılmış mektupları gördüm ve okuyabildim. Fatih’in köşelerinde gizlenmiş mezar taşlarını ve çeşmeleri bundan sonra fark edebildim. Siz fark etmeye başladıktan sonra “o şey” sürekli karşınıza çıkıyor gibi sanki. Biraz tevafuk biraz da algıda seçicilik herhalde.

Bu yaz da öyle bir şey oldu. Bir dolu Osmanlıca kitap beni buldu. Daha önce1 günlüklerini paylaştığım Ali Kantar’ın kütüphanesini elden geçirme fırsatım oldu elhamdülillah. Teyzemin kayınpederi olan Ali Bey çok ilginç bir insanmış. Dediklerine göre hiç okula gitmemiş. Ama eskimez harflerle ve Latin alfabesiyle yazmayı öğrenmiş. Rize’nin küçük bir köyünde yaşamış bir çiftçi olduğu hâlde, hemen her gününü kayıt altına alarak günlüğüne yazmış ve bir sürü Osmanlıca kitap biriktirmiş. Ali Bey İstanbul’da yaşasaydı, yahut zengin birisi olsaydı o kadar da şaşırtıcı olmazdı bu olay. Ama neşriyatın merkezi olan İstanbul’dan o kadar uzak bir yerde, Rize’de yaşayan bir köylünün, 1950’lerde bunlarla uğraşması çok ilginç.

Her neyse, eniştem bana babasının kitaplarından bahsedip bir gün gelmem için köylerine davet etmişti. Köye gittim, Ali Bey’in kitaplarının olduğu çatı katına çıktım. Hayâlimde; küçük, iki kapaklı bir dolap içerisinde sağlam kitaplarla karşılaşmak vardı, fakat vâ esefâ! Çatının bir kenarına atılmış, toz toprak içerisinde kaderlerine terk edilmiştiler. Çoğu yıpranmış, kapakları, ciltleri dağılmış bu kitapları görünce çok üzüldüm ve öfkelendim. Gerçi kasıtlı yapılmış bir şey değil, bilmedikleri için kıymet vermemişler. Ama yine de kitaplar bu kadar zarar görmeden önce müdahale edebilseydik, diye üzülüyor insan.

Neyse, yakınmanın faydası yok, kalan sağlar bizimdir, diyerek kuzenimle vira bismillah işe giriştik. Önce küçük dolaptaki kitapları, bir kasaya rastgele atılmış olanları ve hurca tıkıştırılmışları bir torbaya doldurup alt kata indirdik. Her taraf toz toprak olacağı için operasyonu gerçekleştireceğimiz bulmeye2 bir sofra bezi sererek işe başladık ve rutubet kokan tozlu kitapları yığdık önümüze. Öncelikle kitapların kapağını açarak ismini ve yazarını, son sayfalarına bakarak da basım yılını tespit etmeye çalıştık. Planımız; kitapların adlarını tespit ederek bir liste oluşturmak, basit bir envanter hazırlamaktı. Yanılmıyorsam ikindiyi kılıp işe başladık. Hiç durmadan akşam ezanına kadar kitaplarla uğraştık. Akşam ezanı okundu, namazı kılıp tekrar oturduk. Yatsı ezanı okunana kadar hiç kalkmadan devam ettik. Bir ara küçük bir mola vermiş olabiliriz. En nihayet akşam 10’a doğru 4-5 saatlik mesaiden sonra bitap düşmüş bir hâlde geri kalan kitapları ertesi sabaha bıraktık. Sabah da son kalan kitapları elden geçirip nihayetinde çoğunluğu matbu, bir kısmı el yazması büyüklü-küçüklü 115 kadar eseri tespit etmiş olduk.

Kitapların konuları hayli ilginçti. Fıkıh, hadis, Farsça şiir ve Arapça gramer kitaplarının yanında amelî ve nazarî arıcılık, kimya-i uzvî (organik kimya), halk şairleri, ev kadını, gebelik, koyun ıslah ve teksiri başlıklı kitaplar vardı mesela. Aslında eniştemin anlattığına göre babasında el yazması Risale-i Nur eserleri de varmış. Hatta dediğine göre Bediüzzaman’ın elle yazdığı risalelerdenmiş bunlar. Tabiî Bediüzzaman yazmış derken; bir kitabın arkasına dua mı yazmış, yoksa bir risaleyi tümden mi yazmış onu bilemiyoruz. Çünkü bir arkadaşı bu kitapları isteyince Ali Bey, risaleleri eniştem vasıtasıyla ona yollamış. Kötü de olmamış aslında. Belki risaleler burada kalsaydı çatıda âtıl kalıp, iyice yıpranacaktı…

Düşünüyorum da, nasip ne tuhaf şey. Ali Bey, tüm bu kitapları toplayacak, saklayacak, vefat ettikten sonra kıymeti bilinemeyen bu kitaplar çatıya atılacak. Ve yıllar sonra torunuyla ben bu kitapları elden geçireceğiz… Elhamdülillah, bize bunu nasip edene!

Dilerseniz çatı katında bulduğumuz bu hazineden bir parçayı hep birlikte okuyalım:

درويشلرك كعبه سى اولور احيا كيجه سى

بودر جنت بغچه سى توحيده كل توحيده

اي منكر ايتمه انكار كل ذكره ايله اقرار

بر كون ايدر سكا كار توحيده كل توحيده

كيمه اطلسله ديبا آنلرك صوكى هبا

آل خرقه كي عبا توحيده كل توحيده3

Dipnotlar:
1) Muhtıralı Hayat Takvimi,
Ağustos-2019, Genç Yorum
2) Bulme, Rize ağzında “oda” demektir.
3) Dervişlerin ka’besi, olur ahya gecesi
Budur Cennet bahçesi, tevhide gel tevhide
Ey münkir, etme inkâr gel zikre, eyle ikrâr
Bir gün eder sana kâr, tevhide gel tevhide
Kime atlasla dibâ, ânların sonu hebâ
Al hırka, giy aba, tevhide gel tevhide

 

 

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*