Psikoloji, yani ruh bilimi söz konusu olduğunda insan ruhuna dair tüm konuları ele alabiliriz. Giyim de psikolojiyle oldukça ilgilidir. Aynı zamanda insan, biyopsikososyal bir varlıktır ve giyinmenin gerek biyolojik yapımızla gerek ruhsal durumumuzla gerekse de sosyal varlığımızla ilişkisi bulunur.
İnsanlar vücut yapılarına uygun giysileri seçme eğilimindedirler. Mevcut ruh hâlimiz de giyimimizle oldukça ilgilidir. Mevcut duygumuz nasıl giyineceğimizi etkileyebileceği gibi ne giydiğimiz de duygumuzu etkileyebilir. Örneğin, depresif modda olan bir birey koyu renkler giyme eğilimi gösterebilir, hatta ne giydiğini umursamayabilir. Kendisine yakışmadığını düşünen bir kıyafet giyiyor olan kişi de gün içinde mutsuz hissedebilir ve özgüven düşüklüğü yaşayabilir. Tam tersi, kıyafetleri içinde harika göründüğünü düşünen ve hisseden bir birey oldukça yüksek bir özgüven sergileyebilir.
Sosyal bir varlık olarak da nerede ne şekilde giyineceğimizi belirler ve ona göre giyiniriz ve hatta sosyal hayata uyumlu olmadığını düşündüğümüz veya görmeye alışık olmadığımız ilginç, farklı, iddialı veya kötü görünümlü giyimlere hemen dikkat kesiliriz. İş hayatında da giyim konusu oldukça önemlidir zira iş görüşmelerinde renklerin psikolojisi gibi konulardan faydalanarak iş görüşmelerinin iyi geçmesini nasıl sağlayabileceğimize dair birçok bilgiye erişim sağlayabiliriz.
Toplumda giyimiyle ön plana çıkan birçok gruba rastlayabiliriz. Belirli bir müzik türüne ait topluluğun kendine has olan giyimlerinden hangi müzik türüne ait hissettiklerini kolayca tahmin edebiliriz. Çeşitli cemaat gruplarının da kendine has giyim ve aksesuar detaylarından o kişinin hangi cemaatten olduğunu kolayca tahmin edebiliriz. Giyim konusu kişiliğimizin de bir dışavurumudur çoğu zaman. Kişinin, “Ben bu gruba aidim” demesinin sözsüz bir yoludur. Öyle ki, giyim konusunda özellikle giyim ve psikoloji ilişkisini inceleyerek literatüre katkı sağlayan psikologlara dahi rastlayabiliriz.
Giyim, temel olarak insanî bir ihtiyaçtır. Örtünmek, bedensel mahremiyetimizi ve güvenliğimizi sağlamak gibi maksatlarla giyim ihtiyacımızı karşılarız. Fakat bu durumun çoğu zaman ihtiyaçtan öte bir hâl aldığına şahit oluyoruz. Maalesef ki, tüm dünyada durdurulamaz bir moda tutkusu, mâlâyânî ve gereğinden fazla olan tüketime yönlendirildiğimiz bir döngü içerisindeyiz. Bu durum kişiliğin, sahip olunan giysilerle dışavurumuna dönüşmesine de sebep olmaktadır. Yani birçok birey, pahalı ve gösterişli marka ve ürünlere sahip olduğunda saygın bir birey olduğu yanılgısına düşmektedir.
Sahip olunan aksesuar ve teknolojik ürünleri de bizi görsel olarak temsil eden ve giyime dahil olan ürünler olarak sayabiliriz. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de maddî durumu yeterince iyi olmamasına rağmen, son çıkan telefon modellerine ne pahasına olursa olsun sahip olma çabasında olanlara şahit oluyoruz. Bir yandan birçok ünlünün, milyarderin eski tip telefonlar kullandığı veya tek tip giyindiği haberlerine de şahit oluyor ve oldukça şaşırıyoruz. Steve Jobs’un zamanında bu kadar varlığı olmasına rağmen sürekli aynı şeyleri giymesini veya ünlü bir sporcunun eski tip bir cep telefonu kullanmasını neyle açıklayabiliriz? Nasıl oluyor da burada bir terslik görüyoruz? Milyarder bir insanın son model bir telefon kullanması veya son moda markaları giymesi gerekmiyor mu?
Bu soruların cevabını, bu soruları okuyan her bireyin kendi özünde arayabiliriz. Zira giyim seçimi her birey için farklı anlamlara gelir. Her bireyin giyim seçimindeki motivasyon kaynağı farklıdır. Giyim, bir çeşit kabul görme biçimidir. Sosyal bir varlık olan her insan az çok kabul görme çabası taşır ve giyim konusu da kabul görme araçlarından biridir. Bunu gerek bilinçli bir şekilde gerek bilinçdışı olarak yaparız. Örneğin, bir arkadaş buluşmasına abiyeyle/takım elbiseyle veya pijamayla gitmeyiz, çünkü toplumsal olarak bunun doğal, doğru ve hoş olmayacağını biliriz.
Giyinmek sosyal bir eylem olduğu kadar bireysel de bir eylemdir. Her insan yeterli bilgisi olsun veya olmasın karşısındaki kişinin giyimi hakkında çeşitli analizler yapma eğilimindedir. Ütüsüz gömlek giymiş evli bir erkek gördüğümüzde “Aa, eşi de ne ilgisizmiş, kocasının gömleğini bile ütülememiş” analizinin yapılması oldukça olasıdır. Giyim konusunda bile cinsiyetçi bir yaklaşım sergileniverilir hemen. İnsanlar ütü yapma eyleminin yalnızca kadınlara ait bir şey olmadığı, evde ütünün bozulmuş olabileceği, evde ütüyü yapan kişinin acelesi veya hasta olduğu gibi etmenleri düşünmek yerine hali hazırdaki öğrenme biçimine uygun olan düşünceye yatırım yapar. Özetle basit bir giyim faktörü bile bu detaylara kadar ulaşıverir zihin dünyamızda.
Giyim motivasyonumuzun kaynağı çocukluğumuza kadar dayanmaktadır. Ebeveynlerin, çocuklarının giyimine olan ilgisi ve yatırımı, bunu yaparken çocuğuna aktardığı duyguları bu konuda önemli belirleyici etmenlerdendir. Zira, ebeveynlerimizin tutumlarına göre tutumlarımız şekillenir. Bir çocuğun ebeveyni giyime gereğinden fazla yatırım yapıyorsa, çocuk, aile çevresinde kişiliğinden çok giyimiyle ilgi görüyor ve beğeniliyorsa, çocukta da beğenilme-kabul görme algısı daha çok giyim faktörüne doğru kaymaya başlar. Sosyal işleyişin bu şekilde olduğunu görerek ve düşünerek büyür. Bu durumun çocuğun hayatında yoğun olması, yetişkinlik döneminde giyim faktörünün kişiliğinin önüne geçmesine sebep olabilmektedir.
Böylece, gerçek kişiliğini dışsal bir temel ihtiyaç türü olan giyim faktörü örtmeye başlamaktadır. Yani bu birey, sosyal hayattaki varlığını giyimine borçlu hissetmeye başlar. Modaya uygun, pahalı, lüks, marka giyindiğinde sosyal olarak kabul göreceğini düşünür. Çünkü zamanında ailesinden böyle bir yatırım almıştır. Sosyal bir ortamdayken başka kişilerin kişiliğinden çok giyimiyle ilgilenebilir ve kendisi gibi giyinmeyen veya giyim konusunu kendisi kadar önemsemeyen kişilerle sosyal etkileşimini sürdürmeyebilir. Genellikle bu konular hakkında sohbet eder ve diğer insanları da buna göre yorumlama eğilimindedir. Sahip olduğu özgüven seviyesi giyimine verdiği değer ve önemle doğru orantılıdır.
Ne yazık ki, imkânlar kişiye her zaman bu koşulları sağlayabilme fırsatı vermeyebilir ve bu durumda, özgüven seviyesini, saygınlığını ve kişiliğini bir dış unsur olan giyim faktörüne bağlayan kişinin duygu durumu önemli ölçüde düşüşe geçer. Çünkü bu kişi özgüvenini içsel gerçeklik ve başarılarla değil, dış unsurlarla sağlamaya çalışmıştır. Bunlara sahip olamadığında mevcut yaşam kalitesi de aynı oranda azalmaya başlar. İflas ettikten sonra yoğun depresyona giren insan sayısı az değildir. Bazı bireylerde ise bu durum tam tersi hâlini alabilir. Kişi, mizacına uymaması sebebiyle, ebeveynlerinin bu yoğun baskısının tam tersi hâlinde, tepki olarak bakımsız ve kötü giyinme eğilimine yönelebilir.
Bir diğer yandan, giyim faktörüne gereğinden fazla önem vermek aynı zamanda narsistik bir durumun habercisidir. Sürekli beğenilme arzusuyla yaşamak, esasında insan ruhsallığı adına oldukça yorucudur, çünkü bu durumu korumak oldukça zordur, zira devamlı bir güncelleme gerektirir. Sürekli modayı takip etme, alışverişte olma hâli gibi durumlar kişiyi içten içe yorar. Çünkü bu ucu bucağı olmayan bir yol, adeta dipsiz bir kuyudur. Söz konusu bireyin öz değeri ise, şüphesiz ki bu maddî olarak karşılanması mümkün olmayan bir süreçtir. Bu durum sadece kişinin kendisiyle değil, ilişki içinde bulunduğu kişilerle de yaşanıyor olabilir. Sizi sürekli bu telaşede görmek isteyen arkadaşlarınız, eşiniz/eş adayınız varsa bu kişilerin de hayatınızdaki yerlerini sorgulamak gerekir.
Kişi, bu döngüden ancak bireysel farkındalıkla çıkabilir. Gerçek ve saygın bir kişilik içimizde bir yerlerdedir ve bilinçli bir çabayla ona ulaşılabilir. Giyim, diğer bir deyişle bir bakış açısıdır. Ona nasıl bakarsak öyle oluruz ve toplumda da o şekilde görülürüz. Gerçek, içsel bir özgüven ve toplumsal saygınlık, bireyin -küçük büyük fark etmez- üretkenliğinden ve başarılarından doğar.
Bir birey aynı zamanda ahlâkî değeri yüksek, giyimine ‘yeterli ölçüde’ önem veren, üretken, saygın, başarılı ve özgüven sahibi bir birey olabilir. Ek olarak, giyim unsurunu gereğinden fazla ön plana almamak, zamanı iyi ve doğru kullanma noktasında da bize yardımcı olur. Her özel günde yeni bir giysi alma ihtiyacı hissetmeyen bir insan bu çabaya ayıracağı sürede, faydalı birçok eylem ortaya koyabilir. Saygınlığı giyim unsurunda aramayan, bizi giyim kuşamımızla değil gerçek kişiliğimizle değerlendiren bir çevre sahibi olmak, kendimiz ve ruh sağlığımız için yapacağımız oldukça büyük bir iyiliktir.
İlk yorumu siz yazın