Hz. İnsan

İnsan insanı insanda tanır…

Selamünaleyküm Keçeli. Seninle tanışalım mı? Nasıl yani, şimdiye kadar birbirimizi tanımıyor muyduk yoksa? İnsan tanımadığı biriyle nasıl konuşur? Bir insanı tanımaya nereden başlarız ki? İsmini öğrenerek mi? Peki, biz kendimizi tanımadan, başkasına tanıtabilir miyiz? Kendimizi nasıl tanıyacağız? Neyse… İlk adımdan başlayalım; ben Fethiye, tanıştığıma memnum oldum Keçeli.

Bu ay kitaplığımızda insanı tanımak üzerine bir kitap var: Hz. İnsan. Kitabın kapağında yer alan cümlenin (İnsan insanı insanda tanır) zihnimde oluşturduğu sorularla başlamak istedim yazıya. Kitap kadar yazar ismi de beni çok düşündürdü. “Dücane Cündioğlu.” Kürtçe bildiğim için hemen bir mânâ geldi aklıma, ama belki de bu sadece bir benzerliktir, dedim. Dü, iki demek Kürtçe’de. Can da zaten bildiğimiz can. Dücane ise “iki can” mânâsını çağrıştırdı bana. Sonra araştırdım ve Farsça bir kelime olduğunu, tam da anladığım mânâya geldiğini gördüm. Zaten Farsça ve Kürtçe birbirine benzeyen diller. Hatta şu bilgiye de ulaştım Keçeli: “İki can”dan kasıt; madde ve mânâ ya da dünya hayatı ve âhiret hayatı. Gerçekten çok güzel bir isim, insanı anlatan bir isim.

İsminin ona kattığı mânâdan mıdır, bilmem, ama insan üzerinde çok durmuş yazar. İnsanın bildiğimizi sandığımız, ama aslında bilmediğimiz yönlerini açığa çıkarıyor kitapta. Ya da yanlış bildiğimiz… Birçok kavramın doğru anlamlarına yer veriyor mesela. Yıllardır halk arasında kullanılmış, doğru olduğunu düşündüğümüz yanlış anlamlar veya yanlış olduğunu düşündüğümüz doğru anlamlar. Kitabı okurken anlamakta biraz zorlanıyor insan, ancak sonrasında biraz durup düşününce bir aydınlanma yaşıyor gibi birden idrak ediveriyor.

“Hazreti İnsan” diyor mesela. Bu kavramla “insanlık mertebesini” anlatıyor. İnsanı veya bir şahsı yüceltmiyor. Ben, “hazret” kelimesini hep bir saygı ifadesi olarak bilirdim. Hazret, “sayın” demektir sanıyordum. Bir mânâsı budur evet, ama tek mânâsı değilmiş. Yazar, “tevazu” kavramı üzerinde de oldukça duruyor. Teklik, Hayy, Hu, insan, hakikat ve daha birçok kelimeye açıklık getiriyor Cündioğlu. Kısacası kitapta insan, en temelden, yani kavramlar üzerinden anlatılmaya çalışılıyor.

Hz. İnsan bir deneme kitabı. İçindeki deneme başlıklarının bazıları şöyle: “Delilik özgürlüktür, Kalbin kalbe secdesi, Hz. mi hazret mi?, Hep tevazu, Çiçeklerden özür dilemeli, Senden bana kalan ne?” 124 sayfadan oluşan kitabın benim elimdeki baskısı Kapı Yayınları’ndan çıkmış, başka yayınlardan bulmanız da mümkün. Kitabın ağır ve felsefî bir dili var. Biraz da tasavvuf var kitapta. Bu yüzden zihnin doluyken okumamalısın Keçeli. Mesela ben, hep sabah saatlerini tercih ettim okumak için. Sonra da gün boyu okuduklarım zihnimde dolandı durdu. Okuduklarım üzerine düşünmeye vaktim oldu yani. İnsan, düşünmeden sadece kelimeyi, cümleyi anlayabilir. Kelimenin, cümlenin mânâsını, ne demek istediğini anlamak için düşünmek gerekir. Evet Keçeli, bu kitap insana mahsus olan düşünme eylemine sık sık gönderiyor seni.

Biraz felsefe, biraz hakikat arayışı, biraz tasavvuf, biraz düşünmek… Kısacası her şeyden biraz okumak isteyenler için okuması çok keyifli bir kitap. Bu arada, senin de kitap ile ilgili düşüncelerini merak ediyorum Keçeli. Okuduktan sonra benimle paylaşabilirsin.

Keyifli okumalar…

Allahaısmarladık…

Altını çizdiklerim

“Zannın çoğunun hakikate nispeti yoktur. Hakikate nispeti (nispet-i tammesi) olmayan, hakikatle münasebeti bulunmayan her bilgi insanı yanıltır, aldatır; başkalarının da yanılmasına, aldanmasına sebep olur.”

“Leğende mehtabı seyredenler, başlarını kaldırıp gözlerini sevgilinin güzel yüzüne (mehtabın kendisine) çevirmeyi bilmeyenlerdir.”

“…görür görmez bir ârifi, bir mektep çocuğu gibi hemen dizinin dibine otur. Otur da taşrayla meşgul olmaktan dolayı ihmal ettiğin seni sana göstersin, sana seni özlemeyi öğretsin, seni yine sende gezdirsin!”

“Nitekim tevazu kelimesi ‘alçaklık, bayağılık, basitlik’ mânâlarına da gelir; yani zaten aşağıda olan, aşağılık olan kişinin ‘Ben aşağıdayım,’ demesi tevazu değil, hakikati beyandır.”

 “Yakınlıktaki uzaklığın bir diğer adı da nezaket. Çünkü nezaket demek, dolayım demek, kişinin muhatabıyla arasına mesafe koyması demek.

Mesafe koymak?

Kim, olmayan bir mesafeyi oraya/araya koyabilir ki?

Demek ki nezaket, sadece, zaten var olan mesafeyi vurgulamak, belirgin kılmak demek. Karşıdan, perde arkasından konuşma güvencesi almak demek. Perde arkasında, hicap arkasında mahcup olmak, hâyâ ve iffet nedeniyle kızaran yüzün görülmemesi için yâr ile araya sözden örülmüş mesafe perdeleri döşemek demek.”

“Eylemek için önce istemek gerekir; eyleyebilmek için önce istemelisiniz: İrade İstediğinizi eyleyebilmek için, istemek yetmez; eyleyebilecek güce de sahip olmalısınız: Kudret.”

 “Niyete hareket, hareket değildir; meyldir sadece ve dahi temayüldür. Hareketin anlamı, hareketin kendisinde değil, harekete geçiren sebepte yani amaçtadır. Amacını bilmediğiniz bir harekete anlam veremezsiniz.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*