Giyim meselesini sosyolojik açıdan inceleyen Ümit Meriç, kıyafetlerin basit birer kumaş parçası olmayıp, anlayış ve düşünce biçimimizle doğrudan alâkalı olduğunu şöyle açıklar:
“Giyim, insanın dünya görüşünü ortaya koyan sembollerden biridir. Ve her uygarlığın insan anlayışı ile doğrudan ilgilidir. Önce Yunan, sonra Roma, sonra da Rönesans’a kadar Avrupa toplumunun giyimine baktığımızda, bu giyimin günümüzün geleneğini koruyabilmiş toplumlarında gördüğümüz giyim özelliklerine, yani uzun, bol ve genellikle başlıklı giyime uyduğunu görürüz. Ancak burjuvazinin tarih sahnesine çıkması, kapitalizmin gelişmesi ve Batı’nın kendini bir model olarak bütün dünya toplumlarına empoze etmesi sırasında, batının giyim anlayışının da değiştiğini ve giyimin giderek küçüldüğünü, darlaştığını ve başlıksız hâle geldiğini görüyoruz.”1
Meriç devam ederken ilginç bir noktaya daha değinir: “Medeniyet tarihine bakıldığı zaman Hint-Avrupa ırkının kıyafetini devamlı olarak değiştirdiğini, Asya toplumlarının ise, eski çağlardan bugüne kadar pek değiştirmediklerini görüyoruz. Guenon2, İslam dâhil, doğu toplumlarının kendilerine göre, kemâli bulmalarından sonra (vahiy ve üstün örnek sayesinde) artık değişmediklerini ve her neslin o mükemmel örneği tekrar ederek yaşadığını ileri sürer. XVIII. yüzyıldan beri ‘Terakki putu’na tapan Batı için ise mükemmel, hep yarınlardadır. Ama bugün mükemmel olan yarın aşılacak, yarının mükemmeli de öbür gün geçilecektir. Böylece alaimisemayı3 yakalamak isteyen bir çocuk gibi, Batı hep koşacak ve hiçbir zaman ulaşamayacaktır.”4
Hâl böyleyken, günümüzde kıyafet daha başka mânâlar kazanmaya başlamıştır. Dünyanın da küreselleşmesiyle birlikte, farklı milletler birbirinin kıyafetini giyinmektedir. Eskiden toplumda bulunan kıyafet hiyerarşisi ortadan kalkmış, herkes kendine göre bir yol tutturmuştur. Bunun olumlu yönleri olduğu gibi, olumsuz etkileri de vardır muhakkak.
Kıyafetin bizi tanımladığı ve kültürümüzü yansıttığı bir gerçek. Peki, buna rağmen başka bir kültüre ait kıyafeti giysek, bizi farklı milletten sanan insanlar ırkçılık yapmış olurlar mı? Böyle yapanlar, insanları belli bir stereotipe sıkıştırmaya çalışmış mı oluyorlar? Bana kalırsa, kıyafetimizden dolayı farklı bir millete mensup sanılmakta bir problem yok. Olsa olsa, öyle zannedildiğimiz için kötü muameleye maruz kalmak bir problemdir. Mesela taktığı peçeden dolayı Arap sandığı bir Türk’e “Ehlen sehlen”5 deyip, yanındaki arkadaşına “Bunlar da her yeri doldurdu” diyen satıcı kızdaki problem, böyle bir problemdir.
Toplumdaki yanlış imajdan dolayı belli isimlerin ve giyiniş şekillerinin cehalet göstergesi olduğunun zannedilmesi de böyle başka bir problemdir. Mesela tesettüründen dolayı bir kadının dindar olduğunu düşünmekte bir sıkıntı yok. Asıl sıkıntı; dindarların cahil ve okumamış olduğu ön kabulüyle o kişilere kötü davranılmasıdır.
Ben küçüklüğümde tesettürlü olduğum için bu etiketten, okumuyor zannedilmekten korktuğumu hatırlıyorum. Ve bunun için de sürekli “kendimi ispatlamak” zorunluluğunu üzerimde hissediyordum. “Bakın ben aslında okuyorum, derslerimde de başarılıyım, İngilizce de biliyorum…” Kimse böyle şeyleri ispatlamak zorunda değil aslında. Yahut kimse çağın anlayışına uyuyor görünmek için kıyafetini değiştirmek, asrîleştirmek zorunda değil.
Umarız diğer meselelerde olduğu gibi bu meselede de “…hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkes harekat-ı meşruasında şahane serbest olsun.”6
Dipnotlar:
1) Ümit Meriç, Sosyolojik Açıdan Kılık-Kıyafet ve İslâm’da Örtünme
2) René Guénon, Fransız metafizikçi yazar.
3) Gökkuşağı
4) Ümit Meriç, age.
5) Hoş geldiniz
6) Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2017, s. 178
İlk yorumu siz yazın