Giyim-kuşam; toplumsal gruplar, milletler ve dinler için temsil mânâsını taşıyan önemli bir semboldür. Kişiler, mensup oldukları milleti, dâhil oldukları toplumsal grubu ve kişisel inanç ve yaşayışlarını temsil eden kıyafetleri ve sembolleri taşıyan imajlar üzerinden bir giyim-kuşam tercih ederler. Böylece aidiyetlerini ve kimlik belirleyici unsurlarını vurgulayarak toplumdaki yerlerini gösterirler. Örgüt kuramında da anlatıldığı üzere, “üniforma”, birlikte hareket eden gruplar için önemli bir birliktelik göstergesidir. Benzer giyim-kuşam ile toplumsal gruplar “Biz aynı gruba dahiliz” diyerek birlikteliklerini gösterip bireylerin toplumsal gruplarına aidiyetlerini artırırlar.
İslâmiyet’in de İslâmî yaşantıya uygun belirli giyim-kuşam kriterleri vardır. Sarık, cübbe, başörtüsü gibi dinî kıyafetler, sakal ve bıyık gibi sünnetler uzun yıllar boyunca Müslümanların ortak sembolleri olmuş ve dünya üzerindeki bütün Müslümanlar benzer kıyafetleri giyerek dinlerine olan mensubiyetlerini göstermişlerdir. Zaman içerisinde; içtihad, görüş ve iklim farklılıklarının da etkisiyle; İslâmî gruplar ve cemaatler arasında bazı giyim-kuşam farklılıkları ortaya çıkmaya başlamıştır. Zamanın da etkisiyle bu giyim-kuşam farklılıkları iyice belirginleşmiş ve bazı kıyafetler üniforma gibi belirli grup ve cemaatlere has kalmıştır. Ülkemizde, aynı itikadî görüşe sahip farklı grup ve cemaatler bile farklı başörtüsü bağlama şekliyle, takılan sarığın rengiyle, bırakılan sakalın ve bıyığın biçimiyle veya yüzük gibi takılan takıların taş renginin farklılığı ile birbirlerinden ayrılmış ve toplum içerisinde rahatlıkla tespit edilebilmişlerdir. Hatta bu dinî cemaat ve gruplar bu kıyafetleri giyip bu sembolleri taşımayı kendi mesleklerine aidiyetin bir şartı olarak görmüşlerdir.
Öte yandan; Nurculuk, bu tarz bir “üniformalaştırma” yoluna gitmemiştir. Nurculuk, çıkış yapısı ve fikrî sistemi dolayısıyla ayrıştırıcı öğelerden olabildiğince uzak durmaya çalışan bir oluşumdur. Mümkün olduğunca ortak değerlere ve İslâm’ın ortak yönlerine yönelen Nurculuğun, bu nedenle farklı bir kıyafeti, imajı ve giyim tarzı yoktur. Nurculuk için önemli olan, İslâm’ın müsaade ettiği sınırlar içerisinde şık giyinmek ve toplum hayatında antipatiye neden olacak şekilde sivrilmeyecek bir kıyafeti benimsemek olmuştur. Nurculuk, sarık, cübbe, sakal gibi şeair-i İslâmiye olarak kabul edilen mânevî değerlere karşı değildir.
Fakat bu değerlerin üniforma olarak veya siyasî simge hâline getirilerek İslâm içerisinde ayrışma vesilesi yapılması da Nurculuğun metodu değildir. Nurcu, İslâmiyet’e hizmet edecekse ve bulunduğu konumun gereğine uygunsa, sarık da takabilir, kravat da bağlayabilir, cübbe de giyebilir, sakal da bırakabilir. Nurculuk için “İşte budur” denilebilecek belirli bir giyim-kuşam tarzı yoktur. Bediüzzaman Said Nursî’nin eserlerinde de böyle bir kıyafet tanımı bulunmamakla birlikte, Zübeyir Gündüzalp, “Bir Dava Adamından Notlar” adı altında derlenen eserde “Hizmette başarılı olmak için: Anlatılan hakikatin, muhatabın kalbine yerleşmesinin, sebeb-i mânevî ve sebeb-i zahirî olmak üzere, iki sebebi vardır” dedikten sonra sebeb-i zahirî kısmını 6 maddede şöyle açıklar:
“Fizikî yapı: Tebliğin, sureten müessirine tesir eden faktörlerden birisi, yüzün temizliğidir. (Saç-sakal birbirine karışmış olmama.)
Libas: Giyiniştir. ‘Bir insan bir muhitte giyinişiyle karşılanır, fikirleriyle ağırlanır.’ Üstadımız onun için, ‘Kravat takın’ demiş.
Yaş.
Şahsiyet.
Fizikî bakım: Dinç ve sağlıklı görünüş.
Lisan hâkimiyeti. Müdellel konuşmak, terkip kabiliyeti, cümle kurma, mantıkî, ilmî, beliğ-fasih konuşmak. Bunun için ilim şarttır.”1
Anlaşıldığı üzere, Nurculuğun giyim-kuşam tanımında temel düstur, tebliğin etkili olabilmesi açısından şık ve tertipli görünmektir. Bu nedenle Bediüzzaman Said Nursî, talebelerine mahkemelerde kravat takmalarını, günlük hayatta şık ve İslâmî yaşayışa uygun giyinmelerini tavsiye etmiştir. Yine kadınlar için, dayatılan belli başlı bir giyinme/örtünme şekli olmamakla birlikte, yaşanılan zamana/ortama uygun şekilde, toplumun geneline hâkim, tesettüre uygun giyinme/örtünme tarzı benimsenmiştir. Nurculuk, her konuda olduğu gibi giyim-kuşam konusunda da hürriyete dayalı bir meslektir.
Nurcular, zaman zaman bulunduğu döneme uygun şekilde kravat takıp, takım elbise giymişlerdir. Fakat bu kıyafetleri Nurculuğun imajı olarak tanımlamak için elimizde yeterli delil yoktur. Nurculuk için önde gelen şey tebliğin kalitesi ve giyim kuşamın tebliğ edilen makama uygun olmasıdır. Nur Talebesi ibadet ederken İslâm’a uygun olarak takke takar, sarık bağlar, cübbe giyer, fakat sosyal hayat içerisinde de en şık giyiniş ile ve en tertipli görünüş ile görünmeye dikkat eder.
Nurculuk, belirli bir üniforma ve imaj belirlemek yerine, İslâm’ın temel giyim-kuşam kriterlerini benimsemeyi yeterli görmüş ve bunun üzerinden çağa uygun bir tebliğ metodunu tercih etmiştir. Nurculuğun imajı İslâm imajıdır, Nurculuğun kıyafeti de İslâmiyet’in kıyafetidir.
Nurculuk için en büyük sünnetlerden birisi ise “mukteza-i hâle mutabık hareket etmek” yani tesettür ölçüleri içerisinde yerine uygun giyinmek, konuşmak ve davranmaktır. Çünkü Nurculuk, İslâmiyet’in ana damarına ve öz yaşantısına uygun bir İslâm mesleğidir. İslâm da her yönü ile mükemmel olduğu için üzerine ekleme yapmaya, ayrı bir sınıflandırmaya ve ayrıştırmaya gitmeye muhtaç değildir. Nurculuk, İslâmiyet’i yaşamaktır.
İlk yorumu siz yazın