Kıyamet kelimesi Arapça olup “kalkmak, dikilmek” anlamındaki “kãme” fiilinden türetilmiştir. Namazda “kãmet okuma”, ayakta durarak yapıldığı için bu ismi almıştır. Cenab-ı Hakkın “Hayye’l-Kayyum” isimlerindeki El-Kayyum da bu “kãme” fiilinden türetilmiştir. Böylece “kıyamet” arz, semâ ve semâvatın (gökler) ayağa kalkması demektir. Buradaki esas hareket evrenin ve dünyanın ebedi âleme dönüşüyle ilgili büyük değişim olayıdır. Allah’ın El-Kayyum oluşu kâinatı ayakta tutmaktadır ve bu ismin en önemli tecellî alanı El-Kavi, El-Kadir ile ilişkili olarak “genel çekim” kanunu olarak bilinen gezegenler, yıldız ve galaksileri bir arada tutma kuvvetidir.
Kıyamet konusunda âyetler incelendiğinde, dünyadaki değişimlerin, deprem anlamındaki zelzele, dağların un ufak olması, denizlerin yanması, atmosfer ve göklerde burçları içine alan dünya semâsı, güneş ve gezegenler ile yıldızlar üzerinden kıyametin nasıl başlanıp sürdürülüp ve sonuçlanması anlatılmaktadır. Büyük detaylar dünyadan verilmiştir.
Kıyametin ne zaman kopacağı kesin olarak insanlara bildirilmemiş olsa da, Allah bize “Dabbetü’l-Arz’ın zuhurunu”1 çok önemli kıyamet alâmeti olarak bildirmiş olup “Ye’cüc ve Me’cüc”ün yeryüzünü fesada vermelerinden dolayı, kıyamet bunların üzerine kopacaktır.
Konuyla ilgili olarak Ye’cüc ve Me’cüc’ün yeryüzü hâkimiyetinden sonra aralarında tartışmalar, kavgalar başlayacağının bildirildiği Yâsin Sûresi’nde “…Onlar çekişirken kendilerini yakalayıverir”2 denirken; Resul-i Ekrem, “Kıyamet, kötü insanların ve kâfirlerin üzerine kopacak”3 diye bildirir. Kıyamet, Yüce Rabbimizin İsrafil adıyla bilinen bir meleğinin “Sûra üflemesi”4 ile başlatılacaktır. Âyetler bize sûra bir kere üfleneceğini ve bir sesin çıkacağını öğretmektedir.5
Bu sûra üfleme ile bütün kâinatta ebedî âleme dönüşün olacağı büyük değişimin başlaması, şüphesiz Allah’ın kader programında detaylandırılmış bir büyük olaydır ve gerçek ayağa kalkmadır. Kıyamet olayının dünyada olacaklarından ilk büyük cezayı, inançsız, fitne ve fesat toplulukları büyük korkuyla beraber yaşamaya başlayacaktır. Konuyla ilgili âyetlerin, kıyametin dünyadaki başlamasının yaşayan insanlar ve diğer canlılara bakan boyutu vardır. İnsanlardaki durumun fevkalade ağır ceza ve bedel ödetme olduğu anlaşılıyor. Âyetler şöyle:
1.Abese Suresi’nden (80/34-36): “O gün kişi kardeşinden (34). Anasından ve babasından (35). Eşinden ve oğullarından kaçar (36).”
2.Hac Sûresi’nden (22/1-2): “Onu (kıyamet depremini) göreceğiniz gün, her emzikli emzirdiğinden geçer ve her hamile kadın taşıdığını düşürür ve insanları hep sarhoş görürsün, oysa sarhoş değillerdir ve lâkin Allah’ın azabı şiddetlidir.”
3.Müzzemmil Sûresi’nden (73/17): “O gün, çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirir.”
4.Karia Sûresi’nden (101/4): “O gün, insanlar çırpınıp yayılan kelebekler gibi olacaktır.”
Kıyametin kopuşunun dünyadaki başlangıcı herkesin kendi canının derdine düşeceğini göstermektedir. Bu şüphesiz depremle yapılan ve büyük korku salan titreşimlerdir. Bu salınımların şiddetinin ne kadar yüksek olduğu Karia Sûresi 4. Âyet’te verilmiştir. Burada gece ateşi karşısında uçuşlarını kaybeden kelebekler gibi insanlar havada uçuşacaktır. İnsanları bu hâle getiren depremle, şehirlerin ayakta kalması artık düşünülemez. Bununla da bitmiyor, yerküremiz, üzerinde deniz çukuru ve dağ zirvelerinin olmayacağı, yani bunların yok olacağı korkunç bir güç gösterisine sahne olacaktır. Burada dünyanın içindeki ateş kütlesi son büyük rolünü Allah’ın El-Kavi ve El-Kadir isimlerinin kontrolü altında sürdürecektir. “Vadettiği kıyameti” icra etmektedir. Önce dağlardan başlayalım:
“Dağlar parçalanmakla parçalandığı zaman.”6 “Dağlar yürütüldüğünde.”7 “Dağlar dağılmış toz olarak dağıldığı zaman.”8 “Dağlar atılmış renkli yünler gibi olacaktır.”9 ve “Dağlar yürütülmüş, olmuştur serap.”10
Bu âyetler bize çok bilgi vermektedir, hepsinden kısa tespitler şöyledir: Dağların parçalanması ancak volkanlarla mümkündür. Dağların yürütülmesi mağma üzerinde büyük yerkabuğu plakalarının yüzmesiyle mümkündür, Dağların toz hâline gelmesi de dağlarda büyük patlamalarla havaya fırlayan kaya parçalarının yere düştüğünde un ufak olmalarıdır.
Dağların renkli yünler gibi olmaları onların farklı renklerine göre toz hâline gelmeleridir. Yürütülen dağların artık yerlerinde dağdan bir eserin kalmaması nedeniyle serap olmuştur.
Denizler üzerinden verilen büyük mesaj ise şöyledir:
“Denizler akıtıldığı vakit”11 âyetiyle artık dağların yüzmesiyle, yer kabuğundaki yarılmalarla denizler birbirine karışmaktadır. Bir de “Denizler ateşlendiği vakit”12 âyetiyle denizler yine mağmadan gelen lavların denizlerdeki dağlarla ve yırtılan yer kabuğundan dışarı akan mağmayla denizler yanabilir görünümüne geçmiş olmaktadır.
Yanan denizlerden buharlaşmalar ve büyük şiddette sağanak yağmurlarla yeryüzü karasal alanlardan deniz çukurlarına doğru taş, kum ve kül gibi malzemeler taşıyacaktır. Böylece “Yeryüzü dümdüz olmaya doğru gitmektedir.” Dağların yüzmesi ve dağların oturduğu karasal alanlar ortalama 3.800 metre derinlikteki denizlere doğru mağmanın maharetiyle akıp ve taşıp dolmaktadır. Böylece yeryüzü bir futbol topu gibi artık dağlar ve deniz çukurlarının ortadan kalktığı bir düzgün yüzeye kavuşacaktır.
Bu durumda sular ne olacak? Bizim anlayışımıza göre su artık yer yüzünü terk edecektir, çünkü suyun terk etmemesi hâlinde 1.5 milyar kilometreküp olan toplam su miktarı 2.5 kilometre derinliğinde bütün dünyayı kaplamış olacaktı. Hâlbuki kıyametin tamamlanışından sonra yeryüzünde insanların ikinci yaratılışları yapılacak ve oradan haşir meydanına çıkarılacaklardır. Onun için yerküresinin suyunu terk ederek serap gibi olması gerekir.
Dünyada bu değişiklikler olurken “Semânın çatlayacağı”13, “Semânın çalkalanacağı”14, “Semânın kapı kapı açılacağı”15 gibi âyetlerle atmosferdeki değişikliklerin dikkate verildiği kanaatindeyiz. Bundan sonra “Güneşin dürülüp götürüleceği”16, “Gezegenlerin (kevakip) döküleceği”17, “Semânın kitap sayfalarını toplar gibi”18 yeni bir düzenleme olacağı, “Semânın parçalanacağı”19 gibi “Semâvatın (da) parçalanacağı”20 ve “Yıldızların mevkilerine yemin eden Allah”21 elbette ki büyük oluşumlar, değişimler ve dönüşümlerin varlığına işaret etmektedir.
Kıyamet sırasında “Güneş ile Ay’ın birleşmesinin”22 bir âyetle yer verilmesi şüphesiz çok büyük amaçların olduğunu bildirmektedir. İki âyetle sonuçlandıracağız: “Kıyamet günü bütün yerküresi Onun bir avuç içinde (kabzasında) gökler de (semâvat) sağ elinde dürülmüştür.”23 İşte böyle El-Kavi ve El-Kadir olan Allah, dünyayı ve bütün kâinatı kendi hâline bırakmamış, onların ebedî âlemdeki yeni konumlarını ve mahiyetlerini belirlemiştir. Son âyetimiz, “Arz başka bir arza değişecek ve semâvat da (gökler) başka semâvata değişecek.”24 Böylece ebedî âlemin de yeni ve ebedî semâları olacağını anlamaktayız.
Selâmlarımla…
İlk yorumu siz yazın