Küresel suç duyurusu! Küresel nedâmet çağrısı!

Her yeni sene, her yeni gün, her yeni saat yepyeni tecellîlere mazhar.

Kalem-i kudretin uçları hükmündeki zerreler yeni yazılar koydukça önümüze şahit oluyoruz hâdiselere.

2020, celâl tecellîlerine daha fazla ayna oldu sanki. Zâhiren çirkin görünen hadiseler, iç yüzlerini okumaya davet etti bizleri. Kahır perdesinde saklı lütuf okumaları olacaktı bunlar. Okuyabilene tabii ki…

“Kadere hangi fiilimizle fetva verdirdik ki bu musibetlere düştük?” sorusu, küresel ölçekte sorulup, cevapları da küresel ölçekte verilebildiği ve aynı oranda dersler çıkarılıp gerekleri yerine getirilebildiği nisbette ancak küresel felâketlerden kurtulabileceğimizi düşünmek yanlış olmaz herhalde.

İnsanlık ailesi olarak yanı başımızdakileri düşünebildiğimiz oranda, “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadisiyle hallenip, paranın efendilerinin menhus planlarını Kur’ân’ın “hurmet-i riba” (faizin haramlığı) ve “vücub-u zekât” (zekâtın farziyeti) esaslarıyla boşa çıkarabildiğimiz, kendimizden başlamak kaydıyla çevremize ve gezegene “emanet” şuuruyla nazar edebildiğimiz nisbette çok şeyler hallolmaya başlayacak aslında.

İnsanoğlu “ene”nin sırrını çözüp, mülkü Mâlikine teslim edip, en nihayetinde “İyiliği Allah’tan, fenalığı kendinden bil” kaidesiyle “irade-kader denklemi”nde kendini doğru konumlandırabilse, en azından beşerdeki sırr-ı hikmet-i hilkatin tahakkuku adına müsbet manada büyük adımlar atılmış olacak.

Ne var ki dünya halkı olarak, başta teknoloji olmak üzere “dua neticesi” ihsan edilen İlâhî nimetler karşısında “şükür imtihanında” sınıfta kalmış görünüyoruz. Umumî musibetlerin bir önemli sebebinin de “şükürsüzlük” olduğu düşünülürse bu daha iyi anlaşılır elbette.

“Hâlık-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş, şükürdür”1 çünkü.

Neden en mühim iş şükür?

Onca nimetle besleyen, Kendisinin bilinmesini istiyor çünkü. Yoktan var ettiklerine gaybî hazinelerinden gönderdiği nimetlerinde yaşanan suistimal ve istismar halleri, “gayretullaha” dokunmaz da ne olur?

“Halık-ı Kâinatı tanımak, Ona iman ve ibadet etmek”ten daha yüce bir varlık gayesinin olmadığı düşünülürse, Yaratıcı Kudretin kendisini tanıttırmak istemesi karşısında “iman” ile Onu tanımak ve yine kendisini sevdirmek istemesine mukabil “ibadet” ile kullukta bulunmak en ulvî maksat olarak görünecektir.

Düşünün ki, bir insanı hiç yoktan besliyor, büyütüyor, her ihtiyacını karşılıyorsunuz. Günlük olarak her isteğini, her an siz görüyorsunuz. Hem de tepeden tırnağa… Yiyip içtiğinden, giyip eskittiğine kadar… İşine gücüne, eğlencesine varıncaya dek… Yani tamamen sizin verdiklerinizle ayakta! Ama sizden bir “teşekkürü” bile esirgiyor. Bırakın teşekkürü, sizi “tanımıyor” bile. Yani “düşünmüyor”, aklından bile geçirmiyor sizi. Kısacası, o bildik ifadeyle, nankörlüğün had safhasında…

Ne düşünürsünüz?

İşte “şükürsüzlük” de böyle bir şey. Hatta daha ötesi elbette. Tam bir nankörlük, tanımamazlık, görmemezlik hâli. Said Nursî’nin “beşerin şükürden şirke girdiğini” söylemesi, şükrün karşısına “şirk” şıkkını koyması boşuna değil. Şükür yoksa, şirk var çünkü. Allah’tan bilmeyen, başka nereden bilecek ki? Ya kendinden, ya sebeplerden. İkisi de şirk. Zaten insan önce kendinden bilir, sonra başkalarına verir. “Nasıl mirî malından kırk parayı çalan bir adam, bütün hazır arkadaşlarına birer dirhem almasını kabul ile hazmedebilir; öyle de, ‘Kendime mâlikim’ diyen adam, ‘Her şey kendine mâliktir’ demeye ve itikad etmeye mecburdur.”2 Suç ortağı psikolojisi!

Hâsılı; demem o ki, “küresel ölçekte suç işleniyor” olabilir! Şimdi “küresel suç duyurusunda” bulunuyorum desem, bilmem ne kadar doğru olur? Zira işlenen tüm suçları bir Gören ve bir Bilen var zaten. Duyuruya ne hâcet?

Amma küresel suçlar, küresel nedâmeti gerektirir elbette.

Bize düşen, kendimizden başlamak kaydıyla, günahlarımızdan istiğfar edip, hatalarımızdan ders çıkarıp gereğini yapmak olsa gerek.

Kulluk adına, Allah nâmına, insanlık yararına…

Vesselâm.

Dipnot:
1) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 355
2) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 509

2 Yorum

  1. Kaleminize sağlık. Çok güzel ifade etmişsiniz. Ders çıkarabilmek duasıyla…

  2. Allah razı olsun İsmail Ağabeyim. Bu satırların altına tüm samimiyetimle imza atarım. Gerçekten de biz az şükrediyoruz. Unutuyoruz bize onca nimeti veren Halık’ı. Rabbim bizleri her daim şükreden kullarından eylesin. Amin.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*