“Bir arayış… Bir anlamlandıramama… Vakit geçiyor gibi ama aynı zamanda geçmiyor da. Aynı döngü, sıkıldık be hocam!”
Adına hız çağı mı dersiniz teknoloji çağı mı dersiniz ne derseniz deyin ortada bir gerçek var ki teknoloji ile birlikte toplumsal hayatımız değişti, değişiyor ve de değişecek. Zîrâ “Değişime hazır mısınız?” sloganik cümlesini demeye vakit kalmadan pandemi ile birlikte “Nasıl daha hızlı değişiriz?” arayışına girdik. Yanlış anlaşılmasın internet kullanmayalım demiyoruz, internet bizi kullanmasın diyoruz! Çünkü mevcut veriler ürkütücü. 2020’nin Temmuz ayı verilerine göre artık ülkemizde 62,7 milyon kişi internet kullanıyor. Günlük ortalama -çoğunu sosyal medyada olmak üzere- 6 saat 43 dakikamızı internette harcıyoruz. Bu durum beraberinde “sosyal medya bağımlılığı”nı getirdi.
Bu bağımlılığın tesiri ile sosyal medyada baş döndürücü bir bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Düşünmeye fırsatımız olmadan bir parmak hareketi ile sörf yapıyoruz. Karşımıza çıkan her bir görseli her bir kelimeyi daha düşünüp analiz edemeden ötekine geçtiğimiz bir âlemde zaman harcıyoruz. Nefisler unutuluyor, lezzet ve zevk için ölüm hatıra getirilmeyerek sanal âlemde oluşturulan bu hususî dünyanın hiç durmadan devam edeceği algısı gerçek zannediliyor. Konuyla ilgili Baudrillard’ın ortaya attığı çok ilginç bir terim var: “Hipergerçeklik”. Ona göre simülasyonlarla gerçeklik algımız değişiyor. Sosyal medya bağımlılığı olan bireyler gerçek hayatı unutup sanal bir hayatı gerçek zannediyor. Bu iki hayatı ayırt etme yetisini de ne yazık ki zamanla kaybediyor.
Elbette hakikate muhtaç olduğumuz gibi, bazı keyifli heveslere de ihtiyacımız var. Bediüzzaman bu keyifli hevesatın beşte bir oranında olması gerektiğine dikkat çeker. Yani günlük hayatımızda beşte bir oranında meşru olmak şartı ile eğlenceye zaman ayırabiliriz. Sabah kalkar kalkmaz sosyal medyaya sarılma gibi bir alışkanlığın kazanıldığı süreçte bu orana ne derece riayet ettiğimiz üzerine mutlaka düşünülmelidir. Diğer bir açıdan bakacak olursak da internet âlemi sanal bir medreseye çevrilmelidir. Burada harcanan sürenin de beşte dördü ebedî hayatımıza sarf edilmelidir. Radyo kullanımından hareketle ifade ettiği sözlerinde aksi kullanımın tehlikelerine de dikkat çeken Bediüzzaman yanlış kullanımın tembelleşme, sefahete düşme ve lüzumlu vazifelerinin noksan bırakılması gibi problemleri de beraberinde getireceğine dikkat çeker.
Oysaki ebedî olana çok, fânî olana az vakit harcanmalıdır. Son yaşananlarla bir kez daha şahit olduk ki ömür kısa, lüzumlu işler ise pek çoktur. Geçtiğimiz süreç içerisinde bir çoğumuzun akrabaları, arkadaşları vefat etti. Bizler de “Bilmüşahede göre göre, gayet sür’atle, sağa ve sola inhiraf etmeyerek, ihtiyarsız bir tarzda, vefat eden ahbap ve akran ve akaribimiz gibi kabir kapısına yanaşıyor[uz].”1 Değerli okuyucular “Biz gidiyoruz, aldanmakta faide yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var.”2
Bediüzzamanın, nasıl ki “Geçmiş zamanın elli sene evvelki hadisatı sinema ile hal-i hazırda gösterildiği gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hadisatını gösteren bir sinema bulunsa”3 diye ifade ettiği geleceği gösteren sinema ifadesinin yerine gelin “virtual reality”i (VR) koyalım. VR bilgisayar simülasyonu gerçekliği olarak ifade edilebilir. Bu teknoloji vasıtasıyla sanal ortamda sesler, görüntüler, şekiller ve de dokunma gibi diğer duyumlar gerçekle de birleştirilerek üretilebiliyor. Bu teknolojiyi kullanarak tembelleşerek aslî vazifenin terk edilerek sefahetle geçen bir ömürde, elli-altmış sene sonraki vaziyetler gösterilse ve hissettirilseydi şimdiki gülmelere bedel gayr-i meşru keyiflere nefretler ve teellümlerle ağlanacaktır. Evet, “Nasıl ki bu yaz ve güzün ahiri kıştır; öyle de gençlik yazı ve ihtiyarlık güzünün arkası kabir ve berzah kışıdır.”4
Demek ölümün, hayattan ziyade bir istediği var. Demek ki “İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile bir ömür geçirmek için gelmemiştir.”5 Öyleyse zamanımızın çoğunu ahiret yurduna taksim edelim. Bilhassa bu ay içerisinde başlayacak olan Şuhur-u Selase (Üç Aylar) “pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı”dır.6 Gelin bir karar alalım. Şu değişimin içerisinde internette boşa harcadığımız zamanı ebedî bir kazanca dönüştürerek asıl değişimi biz gerçekleştirelim. Üç ayda seksen sene bir ömrü temin eden bu ikramdan istifade edelim. Böylece hayalî bir hayatta sıkıntıdan arayışta olan değil, gözümüzün değdiği, elimizin dokunduğu her bir noktadaki manaları okuyan bir seyyahın ruh hâline bürünelim.
İlk yorumu siz yazın