Gayen nedir, kıymetin odur

İnsan kâinatta şahit olunan bütün varlıklardan daha farklı özelliklere sahip bir sanattır. Bu sanatlı varlığı diğer yaratılmışlardan ayıran akıl, vicdan, şuur, fiziksel ve ruhsal yapı gibi birçok özellik bulunsa da aslında birkaçı insanları dahi birbirinden farklı kılacak hususiyettedir.

İnsanlık tarihinde fark oluşturmuş, hayatlarıyla ve yaptıkları işlerle isimlerini ve fiillerinin neticelerini günümüzde hâlâ diri tutmuş birçok şahsiyeti diğer insanlardan farklı kılan husus nedir peki?

Thomas Edison’u telgrafhanede çalıştığı iş arkadaşlarından ayıran etken neydi? Piri Reis’i diğer denizcilerden ayıran sebep neydi? II. Mehmet’e çağ kapatıp açtıran sır neydi?

Örnekler müspet veya menfi şekilde çoğaltılabilir. Bu şahsiyetlerin kendi dönemlerinde aynı şartlarda yetişen kimselerden farklı oluşlarının elbette birden fazla sebebi olabilir. Fakat ortak temel noktalardan birisi kuşkusuz bu şahsiyetlerin faaliyet ve harekete geçirecek kuvvetli bir güdülenme aracının olmasıdır. Yani gaye-i hayallerinin olmasıdır. Onları kamçılayacak gayelerinin, yorulduklarında veya dağıldıklarında kaldıkları yerden devam etme meylini sağlayacak hedeflerinin olmasıdır.

Evet, insanı faaliyet ve harekette tutacak bir gaye-i hayalinin olmasının, hedefe götürecek yollarda kamçılayıcı bir etkisi olduğu aşikârdır. Burada nazarları çekmek istediğimiz asıl nokta, tanınmak, bilinmek veyahut dünyaca kabul görmüş büyük icraatlarda bulunmaktan ziyade insanı faal tutarak üretken ve proaktif olmasını sağlayan en temel unsurun gaye-i hayal edinmek olduğu hususudur.

Peki hayatta ne için faaliyet ve hareket gerekir ve hedeflerin olması neden önemlidir?

“Faaliyetin her nev’i, cüz’î olsun küllî olsun, bir lezzet verir. Belki her faaliyette bir lezzet var. Belki faaliyet ayn-ı lezzettir. …evet, her kabiliyet sahibi, bir faaliyetle kabiliyetinin inkişafını lezzetle takip eder. Her bir istidadın faaliyetle tezahür etmesi, bir lezzetten gelir ve bir lezzeti netice verir. Her bir kemâl sahibi, faaliyetle kemâlâtının tezahürünü lezzetle takip eder”1

Öncelikle hayatın kendisi faaliyet ve harekettir. Çünkü ruhun yaratılması itibariyle insan ebede uzanan bir yolculuğun içindedir. Yani hayatın fıtratı faaliyet ve harekettir. Bunun yanı sıra faaliyet ve hareket cüz’î veya küllî fark etmeksizin lezzet vermek durumundadır. Çünkü insana bahşedilmiş potansiyel duyguların ve kabiliyetlerin ortaya çıkması ancak faaliyet ve hareket ile mümkündür. Nasıl ki saatte 439 km/h hız yapan bir spor arabanın kemâlâtı olan hız yapma potansiyeli, garajında beklediği esnada değil de o hız seviyesine en uygun şekilde ulaşabileceği bir pistte, faal ve etkin oluşuyla gün yüzüne çıkmaktadır. Öyle de kâinatta en mükemmel cihazlarla donatılmış bir sanat olan insanın kemâlâtı ve kabiliyetleri faaliyet ve hareket ile ortaya çıkıp tezahür edebilir. Ve potansiyelin (bil-kuvve) faaliyet ve hareket ile ortaya çıkmasına (bil-fiil) şahit olmak insana lezzet verir.

Gaye-i hayal ve hedeflerin bulunmasının ehemmiyeti ise; insanın mahiyetine yerleştirilmiş, bilkuvve bulunan kabiliyet ve istidatların ortaya çıkmasında tetikleyici rolü olmasıyla beraber yeteneklerinin ortaya çıkma sürecinde sarfettiği gayret ve çabasını (himmet) kamçılayıcı etkiye sahip olmasındandır. Yalnızca faaliyete sevk eden etken değil, aynı zamanda faaliyetin devamlılığını sağlayıcı hususiyeti söz konusudur.

İnsanın hedeflerinin ve hedeflerinin de nihai noktası olma özelliğini taşıyan gaye-i hayalinin ne olduğu ve hangi yol üzere olduğu ise, insanın kıymetini tayin etmekle beraber varoluş hakikatiyle münasebetini belirleme niteliğine sahiptir. İnsanlığın varoluş çığlığına cevap verecek şekilde bu asırda Kur’ân-ı Kerim’in doyurucu hakikatlerine kavuşturan Risale-i Nur’da bu hakikate şöyle değinilmiştir:

“İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.”2

Evet insanın kıymetini belirleyen husus, niteliğidir. Niteliklerinin değeri ise insanın bir konuda sarf ettiği gayret ve çabasına, yani himmetine bağlı bir durumdur. Himmetinin niteliği ise insanın hedef olarak belirlediği asıl maksadının ehemmiyetine bakmaktadır. Yani insanın kıymeti, nihai hedefi olan gaye-i hayalinin ehemmiyetine bağlıdır.

Bu noktadan hareketle insanın hedef ittihaz ettiği maksadı eğer fânî, âdi ve dünyevî bir suret almışsa kıymeti de basitleşecektir. Çünkü Cenab-ı Hakkın ağırlıkla ebedî hayat yolunda sarfetmesi için bahşettiği latifelerini, duygularını, kabiliyetlerini insanın aksi şekilde basit ve âdi işler yolunda dünyevî bir tarzda sarf etmesi o yüksek kabiliyetlerin kıymetini düşürür. Temsil hakikati tam olarak karşılamasa da spor araba metaforuna dönecek olursak, saatte 439 km/h hızla gidebilme kabiliyeti olan dünyanın en hızlı arabasını taş ve topraklı yollarda sürmek hem o arabaya yerleştirilmiş cihazların kıymetini hiçe saymaktır hem de o kabiliyetler mükemmel manada kullanılamayacağı için divanece bir harekettir.

İşte insanın fıtratına yerleştirilen akıl, kalp, vicdan, merak, muhabbet, inat ve daha sayamayacağımız pek çok cihazların kemal manada yaratılış gayesine uygun şekilde kullanımı ancak Sanatkârının meydana getirme sebebine bağlıdır. Ve insanın bu gibi duygu ve nitelikleri hedef ve gayelerine göre şekillendiğinden, kıymetini gaye-i hayali ve neticesi olan faaliyeti-hareketi belirler.

Kısacası, bizi biz yapan ve bizi hakikat noktasında değerli kılan husus, Cenab-ı Hakkın sanatı olmamız ve yaratılışımızdaki hikmetlerdir. Ve bizim kıymetimizi belirleyecek olan o sanata ve yaratılış hikmetine uygun bir tarzda gaye-i hayal edinip ona münasip faaliyette bulunmak ve hareket etmektir. Aksi halde tembellik veya suistimal ile dünyanın en kıymetli sanatını en ucuz bir metaya çevirmek tehlikesi söz konusudur.

Cenab-ı Hak bizlere, bahşettiği bütün kıymetli nimetlerini, iman ve Kur’ân’a müteveccih bir şekilde sarf edebilmeyi nasip eylesin. Ve bizleri ahirzamanın, yönleri vahdetten kesrete çeviren bütün fitnelerinden muhafaza etsin. Gaye-i hayalimizi, himmetimizi, faaliyet ve hareketimizi Kur’ân-ı Hakîm’in hakikatlerini bilmek, anlamak ve samimane yaşamak üzere müstakim kılsın. Âmin.

Dipnotlar:
1) Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 2019, s. 650.
2) İşarat’ü’l-İ’caz, Yeni Asya Neşriyat, 2013, s. 126.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*