Geçmiş zamana yolculuk

Hepinize Merhabalar Dostlarım,

Sağlık, sıhhat ile daha da güzel olacak günlerimize adım adım yaklaştık sayılır. Mart ayı itibariyle neredeyse 1 yıldır bu hastalık ile imtihan oluyor; maskesiz gezmeyi, sosyal mesafesiz günlerimizi özlüyoruz. Koskoca 1 yıl geldi ve geçiyor. Ömür sermayemiz hızla bitiyor. 1 yıl içerisinde online olan her şeye alıştık; toplantılar, okullar, bayramlaşmalar, alışverişler… Aklımıza gelen birçok şeyi internet ortamında yapabiliyoruz. Geçtiğimiz günlerde telefonuma, geçen yıl çektiğim bir fotoğrafı hatırlatan bir bildirim gelmişti. Bu telefon uygulamaları bile bizi bir anda eski günlere götürebiliyor. Bize daha dün yaşadığımızı sandığımız olayları  “2-3 yıl önce” diye hatırlatarak zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlatıyor.

Geçen yıl bu zamanlarda, havalar ısınmaya başlarken gezi tavsiyesi içeren yazılar kaleme almak için tarihî mekanları ziyaret etmeye karar vermiştik.

Sonra yazıyı hazırlamaya zaman kalmadan korona günleri başladı ve gezme planları ertelene ertelene tam 1 yıl sonra yine bu aya denk geldi. Tabi hâlâ “eski normal”e dönmüş değiliz ama bunu size bir moral yazısı olarak armağan ediyorum. Her şey normale döndüğünde gezebileceğiniz bir rota önerisi olarak da düşünebilirsiniz.

9 Şubat 2020. Birbirinden değerli dostlarımla en son bugün beraberdik. Şimdi hepimiz farklı şehirlerde, birbirimizden uzaktayız. Hattâ kimimiz öğrenci olarak gezdiği bu yerleri, bir mezun olarak okuyor şu anda. Fatih’ten başlayan rotamız sabahın çok erken saatlerinde tramvaya binmek için yürüme mesafesi ile karşıladı bizi. O an soğuktan çoğumuz gitmekten vazgeçmek üzereydik. Tramvay yolu üzerinde dikkatimizi çeken Pertevniyal Valide Sultan Camii’ni inceledik biraz. Tabiî ismi farklı gelince internetten camii hakkındaki yazıları okuduk. Yola devam ederek Sultan Ahmet Meydanı’na geldiğimizde kahvaltı yapmadığımız için acıkmıştık. Hemen sıcak bir çorba içtik ve içimizi ısıttık. Tüm merakımız ve ilgimizle hazırdık artık. İstanbul’a geldiğimden bu yana ben de hiç gitmemiştim Sultan Ahmet Camii’ne. Camimizi gezip dolaştıktan sonra, hemen yanında olan Ayasofya Camii’ne geçtik. Tabiî bizim ziyaret ettiğimiz zaman müzeydi, bu yüzden girişte müze kart vs. almak zorunluluğu vardı. Şimdi çok şükür yazımızda bahsederken Ayasofya Camii diyebiliyoruz. İki cami de birbirinden güzeldi, tabi ki Ayasofya Camii daha fazla hayranlık uyandırmıştı bizde.

Ayasofya Camii’ni ziyaretimiz bitince hemen yürüme mesafesinde olan Topkapı Sarayı’na geçtik. Bu mübarek yerlerin yan yan olması ziyarette çok kolaylık sağlıyor, gelmişken hepsini görmek istiyorsunuz. Topkapı Sarayı sadece seyir olarak bakıldığı zaman bile muhteşem bir mimariye sahip. Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmaya başlanan saray, padişahların evi olarak kullanılmasının yanında yaklaşık 400 yıl süreyle idare, eğitim ve sanatın bir nevi merkezi olmuş. 4 tane avlusu olan sarayın her bölümüne farklı binalar, fırınlar, kuleler, odalar inşa edilmiş. Birçok tarihî olaya şahitlik eden meydanlar yapılmış. İstanbul’un en güzel manzarasına bakan bahçelerinde fotoğraf çekilmek için uzuun bir zaman ayırmalısınız gezi boyunca. Bunları ne kadar okusak, araştırsak da gidip görmek daha bir ayrı güzel. Tabiî yanınızda tarihe ilgisi ve merakı olan bir arkadaşınızı götürmenizi şiddetle tavsiye ederim. Bizlere de bu gezi boyunca tüm tarihî olayları, mekânların aslında nasıl kullanıldığını bıkmadan usanmadan anlatan arkadaşımız Esmanur’a tekrar teşekkürlerimizi sunarım.

Topkapı Sarayı’nı uzunca gezdikten sonra yine hemen yürüme mesafesinde olan ve gelmişken burayı da görelim diyerek uğradığımız yeni durağımız: Yerebatan Sarnıcı. Buraya da cüz’i bir ücret ile bilet alarak girdik. Bizans İmparatorluğu zamanında yapılan sarnıç, içerisinde mermer sütunlar bulunan su ile dolu bir yer. Tabi biz gittiğimizde hiç su yoktu, sadece suyun içine dilek dilemek için atılan bozuk paraları gördük. Bir de farklı efsanelere konu olan “Medusa Başı” adlı bir sanat eseri var. Ve bu heykel efsanelerde geçen bazı sebeplerden ötürü ters yerleştirilmiş.

Bizim tarihi gezimiz köftecide son buldu. Anlatırken kısa gibi geliyor ama gezerken çok acıkıyor insan. Hem gitmişken ziyaret etmek önemli, bir daha ne zaman gelmek nasip olur bilemiyoruz. Yazıyı yazmak için gezip, tam bir yıl sonra hiç düşünmediğimiz, belki de yüz yılda bir başa gelecek olaylardan dolayı erteleyerek şimdi bu yazıyı yazmak nasip oldu. Yüz yılda bir başa gelen olaydan sonra derken sadece koronalı günleri kastetmiyorum. Yıllarca beklediğimiz Ayasofya’nın müzeden cami haline dönüştürülmesine bile bu yazı ile şahit olduk. Ben müze olarak gezdiğim Ayasofya’yı en kısa zamanda cami olarak, ibadete açık şekliyle ziyarete gitmeyi dört gözle bekliyorum. Sizlere de elinizde olan ilk fırsatı değerlendirmenizi, hiçbir şeyi ertelememenizi tavsiye ederim. Gezi boyunca beraber öğrenip, eğlendiğim ve en soğuk günde gezerek beraber donduğum dostlarıma selamlarımı iletirim.

Sevgilerimle, sağlıcakla kalınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*