Her yönden ve her yönüyle hareket

Yazımızın başlığına bakıp da fizikte bir kanunu anlatacağımızı hissedip meraklananlar için üzücü, fakat hareketi hayatında hayatlandırmış olanları merak edenler için sevindirici bir yazı olacağı ümidi ve duasıyla…

Bir âdet-i İlâhiye ve bir kanun-u Rabbânî olan hareket ve faaliyet, insan ve kâinatın tüm unsurlarında göze çarpmaktadır. Bu hal, hayatın değişmez bir özelliği ve cezbedici bir hususiyetidir. İnsan, hareket ve faaliyet ile hayattan tat ve lezzet alır. Fakat bazı zamanlarda bu hareket ve faaliyet anları, zahiren tatlı ve lezzetli olmasa da, neticede hep güzeldir.

Bediüzzaman Hazretlerinin hayatına baktığımızda her safha içinde bir hareketlilik ve faaliyet olup yalnız sonucunda tarassut, hapis, tımarhane ve esirlik ile biten ‘durgunluk’ olayları söz konusudur. Az önce söylediğimizin aksine, Bediüzzaman’ın hayatında netice zahiren sıkıntılıdır. Fakat onun hayatı için bu durumlar aslında bir sonuç değil, yeni hareketlilik ve faaliyetlerin mukaddimesi hükmünde olduğundan netice yine hep güzeldir.

İnsan, Esma-i İlahiyeye ne derece mazhar olup ayinedarlık ederse hayatında da o derece hareket ve faaliyet olacaktır. Hele ki İsm-i Azam’a azamî derecede ayine ve mazhar olursa bu hayat çok çok hareketli ve faaliyetli olacaktır. Bediüzzaman Hazretlerinin hayatına bu açıdan da bakılabilir.

“Esma-i İlahiyeye azamî derecede mazhariyet” …

Ve sonucunda Bediüzzaman Hazretlerinin hayatındaki hareketlilik sadece bedenî hareketlilik de değildir. Onun hayatındaki hareket ve faaliyet kısmına bedenî tanımla bakmak bir haksızlık hükmünde olur. Risale-i Nur’da 27. Söz’de geçen “İnsanın akıl, ruh, sır, nefis gibi pek çok vazifedar letâifi ve hasseleri vardır. […]  kalp bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürü[r]”  cümlesi, Bediüzzaman’ın tüm bedenî, ruhî, aklî ve kalbî cihazat ve hasselerini maksada yürütür tarzdaki hareketliliğini tanımlar. Hayatına baktığımızda da kendisine verilen tüm cihazatları ve letaifleri, durgunluğa ve şevksizliğe mahal vermeden hareketlendirdiğini görürüz.

Bediüzzaman Hazretlerinin bir başka yönü de, bu hareketliliği ayrı cihazatlarla aynı anda yapabilmesidir. Bu emsali çok az görülmüş bir özelliktir. Zekâ ile hıfzın bir insanda ifrat derecede birlikte olması nadirattan olduğu gibi; benzer şekilde nadir bir özellik olarak, onun hayatında aklî, kalbî, ruhî ve hissî hareketlenmeler de aynı anda olabilir. Mesela 1. Dünya Savaşında cephede en ön safta at sırtında savaşırken  İşaratü’l-İ’caz’ı yazdırması, bedenî ve aklî ve kalbî çarkları aynı anda çalıştırabildiğini gösterir. Tam doğruyu gösteren nizamî bir saat gibi tıkır tıkır işleyen tüm çarkları hareketlidir. Bunu yaparken başkalarını da hareketlendirir. Durgun bir suya düşen taş gibi, onun hayatı etrafındaki kişilerin hayatını da hakikat taşı misali hareketlendirir. Savaşta mermilerin havada uçuşması anında, “Yaz Molla Habip!”  dediğinde düşünceler, kelimeler, hakikatler havada uçuşur ve İşaratü’l-İ’caz olarak hakikat mermileri ile kalpleri, dimağları, ruh ve latifelerimizi nur ile vurur. Şartlara değil, hedefine odaklıdır hareketliliği. İşte Bediüzzaman’ın hareket ve faaliyetleri bir başkadır.

Başka açıdan baktığımızda, hayatında çok bahsedilmeyen anlar vardır onun, aslında üzerine çok düşünmemiz gereken anlardır bunlar. Mesela bedenî olarak durgun fakat iç dünya olarak fevkalade hareketli ve hayat mücadelesi verdiği, Bitlis’te esir düşeceği anlardır bu anlar. Tam otuz üç saat, Şubat ayında, çetin hava şartları altında ve yağan karın üç-dört metrelere ulaştığı bir dönemde, her an şehit olma hissi ile suların buz tuttuğu fakat kadere teslimiyetin her an sıcak olduğu, ayağının kırık fakat aklı, kalbi ve ruhunun sağlam olduğu, bir köprü altında geçen o an ve saatler…

İşte bu ve bunun gibi Bediüzzaman’ın hayatında hareket ve faaliyet yönünden birçok örnek göstermek mümkün. Mahkeme anında bedeni durgun fakat iç dünyası hareketli; Ayetü’l-Kübra’yı yazdırırken bedeni zahiren karyola üstünde fakat hakikatte kâinatı gezerken; Medrese-i Yusufiyede parmaklıklar ardında fakat hakikatte Cuma namazını eda ederken…

Hareket içinde durgunluk, durgunluğun içinde hareket…

Sonuç: Bediüzzaman Hazretleri doğumundan vefat anına kadar Risale-i Nur’da Münazarat’ta geçen “Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir.” hakikatini yaşayarak da gösterip aktarmıştır. Sadece beşerî bir ihtiyaç gereği çok çok az uyuması buna ayrı bir bürhandır. Ayrıca durgun suya düşen taş misali başkalarını da hareketlendirdiği o güzel hayatı Risale-i Nur’da da tebarüz ettiğinden dolayı Risale-i Nur kimin hayatına girse hayatı bedenî, aklî, kalbî, hissî ve ruhî yönden hareketlenir. Bu sebeple Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ın hayatı birbiri içinde mezc olmuştur. Risale-i Nur ve Bediüzzaman’ın hareket ve faaliyeti her yönüyle ve her yöndedir.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*