Selamünaleyküm çok kıymetli, kitaplık takipçisi Keçeli. Bu ay yüzümüzü 180 derece döndürüp içimize bakacağız birlikte. İçimizdeki çocuğa, içimizdeki anne-babaya ve içimizdeki diğer insanlara. Bir insanın içine kaç insan sığar ki Keçeli? Peki onları tanımak, onlarla konuşmak mümkün müdür? Kafamızda yine deli sorular… Soruların cevapları çok uzakta değil ama. Hemen yanı başımızda, içimizde; bir de başucumuzda, kitabımızda…
Evet Keçeli, bu ay sana uzun süredir merak edip okumak istediğim bir yazarın kitabından bahsedeceğim: Doğan Cüceloğlu’nun “İçimizdeki Çocuk” kitabı. İlk baskısı 1992’de yapılan İçimizdeki Çocuk tam bir başucu kitabı. Cüceloğlu, “İçimizdeki Çocuk ve içimizdeki Ana-Baba, duygu, düşünüş ve davranışlarımızı sürekli yönlendirdiği halde, çoğu kez onların varlığından bile haberdar olmayız.” diyor. Ancak biz biliyoruz ki, bizim bir şeyin varlığından haberdar olmamamız, o şeyin olmadığı anlamına gelmez.
İşte bu kitap varlığından haberdar bile olmadığımız içimizdeki çocuk ve anne-babayla tanıştırıyor bizi Keçeli. İçimizdeki çocuğu nasıl eksik ve yalnız bıraktığımızı fark ettiriyor. “Ben kitabı yazarken kendim hakkında çok şey öğrendim” diyor Cüceloğlu. Bu öğrendiklerini bize de gayet açık ve anlaşılır bir şekilde aktarıyor ki biz de kendimiz hakkında bilmediğimiz birçok şeyi öğrenelim.
Kitap, “İçinizdeki çocukla tanışın, Aile, Utanma ve utanç, Cevaplarınıza bir göz atalım, İçimizde konuşanlar ve Arayış: İç çocuğunuza kavuşmanın yolları” olmak üzere 6 ana bölümden ve 19 alt başlıktan oluşuyor. Kitabın içinde kendini tanıyabilmen için senin eline somut veriler verecek bazı sorular bulunuyor. Bunları cevapladıktan sonra, kendi içinde kimin daha baskın olduğunu -yani iç çocuğunun mu yoksa iç anne/babanın mı daha baskın olduğunu veya aralarında iyi bir diyaloğun olup olmadığını- anlıyorsun ve eksik yönlerini tamamlamak için çalışmalara başlıyorsun Keçeli.
Kitap âdeta bir ders kitabı gibi adım adım ilerliyor. Tespitler, açıklamalar, bölüm sonlarındaki özetler, yapılan deney ve araştırmalar… Bunların hepsi iç çocuğumuz için Keçeli. Cüceloğlu, iç çocuk ve iç anne-baba ilişkisinin nasıl oluştuğunu sağlam mantıksal bir kurgu ve yalın bir anlatımla veriyor. 250 sayfadan oluşan kitabımızın sonunda kaynakça, kavram açıklamaları ve İngilizce-Türkçe sözlük bulunuyor.
Kitaba getireceğim tek eleştiri; bazı noktalar çok tekrar edilmiş. Tekrar iyidir deyip bunun da ihtiyaca binaen yapıldığını düşündüğümü belirtmek istiyorum Keçeli. İçindeki bilgilerin orijinalliği de oldukça dikkat çekici… Eğer kendi kitabımı okuman için sana verebilseydim, altını çizdiğim cümlelerin çokluğundan da bunu anlayabilirdin. Bu yüzden lafı daha fazla uzatmadan altını çizdiklerime geçiyorum.
Önümüzdeki ay görüşmek üzere, Allah’a ısmarladım…
Altını çizdiklerim
“İç Çocuğu gelişmemiş kişinin en önemli özelliklerinden biri, otorite yanındayken ona sınırsız boyun eğmesi, otorite uzaklaşınca da son derece sorumsuz davranmasıdır.”
“Okumuş yobaz; belirli bir düşünüş biçimini, ideolojiyi eleştirisiz kabul eder ve onun ötesinde hiçbir düşünceyle ilgilenmez. Bunlar ‘tekyolcu’lardır.”
“Sağlıklı ailede yetişen kişi içten denetimli olduğu halde, sağlıksız ailede yetişen kişi dıştan denetimlidir.”
“Karşılaştığı her zorlukta çocuğuna yardım eden ana-baba, sürekli başkalarından yardım bekleyen, kendi beceri ve yeteneklerine güvenemeyen kişiler yetiştirir.”
“Çocuk kabul edilmek ve onaylanmak ister.”
“Resmi otoriteye başkaldırmak Türkiye’de olağanüstü bir cesaret gerektirir; çünkü herkes başının ne kadar derde gireceğini bilir.”
“Aynı aileden yetişen çocukların birbirinden farklı olabilmesi, aile içinde, bireyleri olduğu gibi kabul edebilme özgürlüğüne işaret eder.”
“… sağlıksız ailenin ise bağımsız insana tahammülü yoktur.”
“Ailedeki ilişkiler arasında en önemlisi, ailenin temelini oluşturan karı-koca ilişkisidir.”
“Belirli bir yaş aşamasında kişilik yapısı oluşup, özbenlik gelişimi, sağlıksız da olsa, tamamlanınca, kendisini ailesindekine benzer ortamlarda ‘anlamlı’ görmeye başlar. Ve bu nedenle, alkolik babanın kızı, babası gibi alkolik bir erkekle evlenir ve onun kendini dövmesini ve kötü davranmasını hayatının zorunlu bir parçası imiş gibi doğal kabul eder.”
“Kişilik gelişimlerini tamamlamış, bütünlüklerini gerçekleştirmiş insanlar, kendi mutlulukları için başka bir insanın varlığını zorunlu görmezler. (…) Temel mutluluklarının kendi iç dünyalarından geleceğini bilirler.”
“Mahcubiyet duygusu sınırlarımızı göstererek alçakgönüllü olmayı öğretirken, utanç duygusu kendimizden nefret etmeye, kendi öz benliğimizden kaçmaya götürür.”
İlk yorumu siz yazın