Okumak asil bir eylemdir!

Kişi tanıma testlerinde sorulan klasik bir sorudur: “Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?” Biz de gururla “Kitap okurum.” deriz. Halbuki okumak bizim için sadece boş zaman faaliyeti olarak mı kalmalıdır? Kendimize asıl sormamız gereken soru bu galiba. Kâinatın mükerrem bir misafiri olan insan bu dünyaya niçin gelmiştir? İlk ayeti “Oku!” olan bir dinin müntesipleriyiz. Toplumumuzda okumak, boş zaman faaliyetinden ibaret bir eylem olarak algılanıyorsa bu algıyı oluşturan olumsuz duygulardan ve düşüncelerden öncelikli olarak sıyrılmak gerekiyor. Toplumumuzun böyle bir düşüncesinin olması bu teoriyi doğru kılmaz. Çünkü düşünceler bizim yorumlarımızdır. Hayata ve kâinata bakış açımızdır. İnsan beyninde düşünceler önce yorum ve bakış açısı şekliyle ortaya çıkar. Daha sonra duygularımız da bu minvalde şekillenir. Yani okumamakla ilgili ne kadar olumsuz duygu ve düşüncemiz varsa öncelikle bunların gerçekliğini sorgulamamız gerekiyor. Okumaya gerçekten ayıracak vaktimiz mi yok, yoksa okumak eylemini hayatımıza geçirecek irademiz mi? Bazı kavramlar bizim için önemlidir lâkin o kavramları nereye konumlandırdığımız hepsinden önemlidir. Okumayan bir toplum olmak bizim kaderimiz olmamalı diye düşünüyorum. Bu algıyı değiştirmek de bizim elimizde. O zaman harekete geçme zamanı!

Öncelikli olarak kişinin kendine bir “gaye-i hayal” belirlemesi gerekir. Bediüzzaman Hazretleri “Gaye-i hayal olmazsa ezhan enelere dönüp etrafında gezerler” derken aslında kişinin hayatında bir hedefinin, hayalinin, amacının olmasının temelde ne kadar mühim olduğunu gösteriyor. Bir hayali ve ideali olmayan gençliğin sosyal medyada ne hâllere düştüğünü az çok müşahede edebiliyoruz. Gençlik, hayallerini gerçekleştirmede en verimli çağ olabilecekken insanlardan beğeni almak uğruna kendini hâlden hâle çevirdiği bir döneme dönüşebiliyor. Eminim hepimizin bir hayali vardır. Peki, bu hayali gerçekleştirmeyi ne kadar istiyoruz? İstemek başarmanın yarısıdır demişler. Birileri istiyor diye değil; çünkü dışardan gelen bir güdülenme bizi amacımıza ulaştırmaz. Biz gerçekten istiyorsak o zaman eyleme geçmek için çok güzel bir motivasyon kaynağımız var. Hedefi belirledikten ve gerçekten istedikten sonra sıra ikinci aşmaya geliyor. Eylem planı hazırlamak!

Okumanın boş bir faaliyet olmadığını söylemiştik. O zaman hayatımızda her gün düzenli olarak yaptığımız şeyleri düşünelim. Yemek yemek, uyumak, konuşmak, su içmek… Bunlar hayatımızın olmazsa olmazı olan faaliyetlerdir, insan olarak varlığımızı devam ettirebilmek için zaruri hükmündedir. Mesela, namaz kılmak hayatımızı ciddî anlamda düzene sokan bir ibadettir. Namaz kılan bir insan, hayatı ne kadar yoğun olursa olsun muhakkak günde bir saatini namazına ayırır. İşte beynimizin böyle bir özelliği vardır. Biz bir şeyi yapmayı kafamıza koyduğumuzda beyin kendini ona göre planlar ve vakti gelince bize hatırlatır, uyarır. Mesela, “Yarın erken kalkmam lazım” dersek ertesi gün alarm kurmasak da erken kalkarız. Çünkü beynimize o sinyali göndermişizdir. Okumak eylemini hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirmek için de ilk olarak beynimize bu sinyali göndermek gerekiyor. Bununla ilgili en güzel örnek üniversitede okurken dershanelerde, medreselerde kaldığımız zamanlardır. Biz her gün muhakkak Risale-i Nur okur, Risale-i Nur dersi ve tesbihatlarımızı yapardık. O kadar yoğun öğrencilik hayatında bunları yapmaya vaktimiz oluyordu, çünkü orada kalmanın gereği olan bir kuraldı bunları yapmak. Orda kalmadığımız dönemlerde bu faaliyetlerimizi aynı şekilde devam ettirmek, aynı düşünceyi ve aynı mesajı beynimize göndermekle mümkün olabilir.

Okumak, çalışmak, tefekkür etmek bizim bu dünyadaki ihmal edilmemesi gereken vazifelerimiz. Her insanın hayat düzeni ve verimli olduğu saatler farklıdır. Kiminin ise düzensiz bir çalışma hayatı vardır. Bu demek oluyor ki her insanın okuyacağı zaman dilimleri de farklı olmak zorundadır. Aslında bilinenin aksine verimli saat aralığı sadece sabah vakti değildir. Kimi sabah okumalarından feyiz alırken kimi gece okumalarından istifade eder. Kimisi de sessizliği bulduğu anı verimli hâle getirmeyi daha çok sever. Düzenli olan bir insanın belli saatleri vardır. Fakat düzensiz olan birinin saat fark etmeksizin o işi yapması onun için yeterlidir. Ben biraz o güruha giriyorum. Planlı yaşamayı sevmem sanıyordum. Halbuki planlı yaşamak demek yirmi dört saatte ne yapacağını dakikası dakikasına takip etmek anlamına gelmiyormuş. Kişinin bir gün önceden bir kâğıda ertesi gün ne yapacağını yazması da bir plandır. Plan beynimize, irademize “Yarın bu işlerin hepsini yapman gerekiyor” mesajını verir. Böylelikle insan ertesi gününü boşa geçirmeyip o gününü öldürmemiş olur. Okumayı hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirirsek irademiz de kendini o yönde eğitmeye başlayacaktır. Nasıl ki belli bir zamandan sonra namaz kılmak fıtrî bir hâl alıyorsa, hayatın hangi yoğun döneminde olursak olalım biz o namazımızı bir şekilde kılmak için gayret gösteririz. Aynen öyle de ister dersleri çok yoğun bir öğrenci, ister çok yoğun çalışan biri, ister evli, ister çocuklu olalım; biz okumayı, tefekkür etmeyi, ilim öğrenmeyi hayatımızın en büyük gayesi hâline getirirsek hayatın o zorlu şartlarına rağmen kendimize bu noktada vakit ayırabiliriz. Unutmayalım! “Okumak bir şeydir ama her şey o bir şeyden çıkıyor!”

Dergimizin okumak meselesi ile ilgili diğer makalelerine göz atmak için tıklayınız.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*