Uzak Doğu’yu sever misiniz? Samuray, katana, harakiri gibi kulaktan dolma birkaç bilgi dışında bilmezdim pek bir şey, bu kitabı okuyuncaya kadar tabiî.
“Hayat bir cidal değildir” kabul ama savaşmayı gerektiren durumlar da yok değil hani. Yok, babam asker değil : ) Savaşa değil de, merakım daha çok düşünce biçimine. Bu kitap bana Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabını hatırlattı. Bu iki kitap birbirini anımsatır gibi olsa da Savaş Sanatı (hoş, bu da Çin mahsulü yani Uzak Doğu tarafından) daha çok savaşı anlatıyor diye düşünüyorum. Ama bu yazının konusu Buşido, daha çok bir felsefe sanki. Felsefe ehli olmadığım için kullandığım terminoloji çok hakkaniyetli bulunmayabilir, orasına ben karışmam.
Niye bu kitabı seçtim? İçinde bulunduğum çağda Uzak Doğu ve tabiî ki onun incisi Japonya, her disiplinin ilgi alanı. Şunu demek istiyorum; felsefesi, mutfağı, modası, dili, dini hatta çizgi filmleri bile o kadar çok merak uyandırıyor ki bilme arzusuna gem vuramıyor insan. Kitap ince ve Dergâh Yayınları’nın baskısı, yani dili akıcı ve bi’ lokmada bitebilecek bir kitap. İngilizce aslından Türkçeye çevrilmiş. Orijinal adı Bushido – The Soul of Japan. Peki, “Neden Türkçeye ‘Savaş Sanatı’ diye çevrilmiş de ‘Japonya’nın Ruhu’ diye çevrilmemiş?” diye sormadan edemiyor insan. Sanırım esas konu Samuraylar ve onların yaşam felsefesi olduğu için bu şekilde çevrilmiş. Tabiî marketing için isim de önemli, malumunuz.
Mütercimin önsözünde kitabın yazılma amacı şu ifadelerle aktarılmış; “Yazar Hristiyan bir Japon düşünürü olarak Japonya’yı, toplumunu ve çağdaşlaşma hareketini dünyanın geri kalanına tanıtma amacıyla bu kitabı kaleme almıştır.”
Peki, maksat hâsıl olmuş mu? Olmuş görünüyor; alan memnun, satan memnun.
“Şövalyelik hâlâ içimizde yaşayan bir güç ve güzellik objesidir.” diyerek giriş yapmış yazar. “Sözlük anlamıyla; savaşçının, şövalyenin yolu anlamına gelir Buşido.” Tanımına anlamlı bir detay eklemiş bir başka yerde; “Buşido, şövalyelerin gözlemlemesi gereken veya bununla yükümlü kılındıkları ahlâkî ilkeler bütünüdür.”
Değinmek istediğim bir diğer konu da kitabın bölümlere ayrılmış olduğu başlıklar. Bu başlıklar, temelde Buşido’nun beslendiği kaynakları/kavramları içeriyor ve bu kavramları samuray bakış açısı ile değerlendiren kısımlardan oluşuyor.
“Dürüstlük, vücuda boyu ve sağlamlığı veren kemiktir. Kemikler olmazsa kafa omurganın üzerinde duramaz, eller ve ayaklar hareket edemez. Yani dürüstlük olmazsa ne yetenek ne de eğitim bir insan iskeletini samuraya çevirebilir. Dürüstlüğün eksik olduğu yerde başarıların hiçbir anlamı yoktur.”
Çocuk eğitimlerinde ise ürkütücü yöntemler uygulanıyor. Ya dağda tek başına hayat mücadelesi vermeye zorlanıyor ya da tehlikeli görevler yaptırılıyor. Mesela öldürülmüş bir düşman ile ilgili olabiliyor bu görev; “gece karanlığında yalnız başlarına infaz yerine giderler ve bedenden ayrılmış kafaya bir işaret koymadan dönmezlerdi.”
Bunun dışında kitaptan alıntı yaparak birkaç noktayı paylaşmak istiyorum:
Samurayların edebî ve şiirsel söylemlerine vurgu yaptığı kısımda da şöyle bir cümle eklemiş yazar: “Savaş sadece kaba kuvvet üzerine kurulu değil, aynı zamanda entelektüel bir mücadeleydi.” Dünyanın en kısa şiiri Haiku’nun Japon kültürüne ait olmasına şaşırmadık, değil mi?
Savaşçı olduğu kadar merhamet timsali olduklarını da vurgulamış yazar; “Zayıfa, mazluma, mağluba iyilik yapmak, bunlar samuray olmanın başlıca yüceltilen özellikleridir.” Vallahi çok etkilendim. Ah, yemin mi ettim?
“Samurayların dürüstlüğe olan ilgisi o kadar yüksektir ki, ısrarla hocalarının sözünü dinlemeyen Hristiyanların büyük çoğunluğunun aksine yemin etmezler. En iyi samuraylar yemini onurlarını küçülten bir şey olarak değerlendirirler ve tepeden bakarlar.”
Son olarak harakiriye değinmek istiyorum. Kendi karnını deşerek kendi cezasını kendisinin vermesi, hatasını telafi etmesi anlamına gelen bu eylemin temelinde oldukça enteresan bir inanç yatıyor. Ruhun -ya da manevî hislerin- karın bölgesinde olduğuna inandıkları (ki bilimsel olarak da bu böyledir, hislerin merkezi mide ve bağırsaktır) için karınlarını açarak gösterme anlamı yattığını söylüyor yazar;
“Ruhumun oturduğu yeri size açacağım; kirli mi, temiz mi kendiniz görün.”
Harakirinin yanı sıra bir de intikam sözcüğünün değerlendirilmesi ve intikamın toplumsal düzenin motivasyonu olduğu şeklindeki yorumunu oldukça enteresan ve kabul edilebilir buldum;
“Ağır ceza mahkemesinin olmadığı bir zamanda cinayet de bir suç sayılamaz ve sadece kurbanın yakınlarının intikam duygusu sosyal düzeni dengede tutar.” Sizce haklı mı?
Bu kitabı okudukça içerisinde bulunduğum toplumun/kültürün değerlerine şükür ve inancımın öğretilerine teşekkür ettim. Bununla beraber sanat, bilim, felsefe temelli çeşitli kavramların Buşido için ne anlam ifade ettiğini öğrenmek enteresan bir deneyim oldu.
Neticede bu kitaptan, kelimelerin toplumsal anlamının karakteri ve de kültürü ne kadar da çok etkilediğini öğrendim. İnançların da etkili olduğunun farkındayım. Bazı coğrafyalarda inançlar kültürü yapılandırır, bazısında da kültür inançları. Hayatta öğrenecek ne çok şey var. Ayetin de bize bahsettiği şekilde;
“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. (Hucurât: 13.)”
Tanışacak daha nice kültürler var. Varsa merakaver öneriniz, alırım bi’ dal : )
İlk yorumu siz yazın