Farsça ve Şehbâz-ı Kalender

Dilleri ve dil öğrenmeyi hep sevmişimdir. Sebebini tam tahlil edemesem de, hoşuma gidiyor işte. Benimkinden çok daha farklı dünyalara sahip kişilerin, bana ilk başta tuhaf ve karman çorman gelen seslerle mana ihtiva eden cümleler kurmaları ve benimkine çok benzer hisler ve fikirler ifade etmeleri, ilgi çekici bir şey. Sonra bazı dillerin fonetiği kulağa çok hoş geliyor. Benim için kulağa hoş gelen bu dil, Farsçaydı mesela.1

Uzun zamandır Farsça öğrenmek istememe rağmen, düzenli bir şekilde çalışamamıştım hiç. Sonradan bir fırsat çıktı ve online olarak Farsça dersleri almaya başladım. Çok da bir şey bilmememe rağmen A2 seviyesinden kursa başlayabildim. Başladım başlamasına ama ilk dersler oldukça dramatik geçti benim için. Yayını açan hocamız خوش آمدى (Hoş âmedî) “Hoş geldin” diyordu mesela, ama ben “Hoş buldum” demeyi bilmiyordum. Ders bittikten sonra yaptığım uzun araştırmalar neticesinde Farsçada “Hoş buldum” tabirinin olmadığını keşfettim. Sadece “Teşekkür ederim” demek yeterliymiş. İngilizcede de öyle mesela. Sizi karşılayan kişi “Welcome/Hoş geldin” diyor, siz sadece “Thank you/Teşekkür ederim” diyebiliyorsunuz.

Her ne ise, bir şekilde öğrenmeye ve ilerlemeye başladık. Tabiî öğrendikçe, algıda seçicilik dediğimiz olay hemen devreye girdi. Risale-i Nur’dan yaptığım okumalarda hiç beklemediğim yerlerdeki Farsça ibareler dikkatimi çekmeye başladı. Sonra “Bir dakika,” dedim. “On yedinci Söz’ün büyük bir kısmı Farsça münacat ve tefekkürlerle dolu. Ben orayı bir daha okuyayım!” Sonra okudum arkadaşlar ve ağaçların hal diliyle yaptıkları tesbihleri ifade eden şöyle bir beyte rast geldim:

“اِيسْتَادَسْتْ هَرْ يَك۪ى بَرْ سَنْگِ بَالَا سَرْفِرَاز۪ى

Ders aldıktan sonra her bir ağaç, yüksek bir taş üstünde arşa başını kaldırıp durmuşlar.

دِرَازْ كَرْدَسْتْ دَسْتْهَارَا بَدَرْگَاهِ اِلٰه۪ى هَمْ چُو شَهْبَاز۪ى

Her birisi, yüzler ellerini Şehbâz-ı Kalender2 gibi dergâh-ı İlahîye uzatıp muhteşem bir ibadet vaziyetini almışlar.”3

Beyit gayet normal. Türkçesini okumasam, Farsçasını anlamıyorum. Henüz o kadar geliştirememişim kendimi. Fakat asıl bahsetmek istediğim şey o değil. Şehbâz-ı Kalender üzerindeki hâşiyeyi okudunuz mu? Kendisi Abdülkadir Geylanî’nin irşadıyla velî olmuş bir zâtmış. Üstadım Said Nursî de, ağaçların yüzler ellerle zikrini Şehbâz’ın zikrine benzetiyor. İyi de kim ki bu Şehbâz? Adını ilk defa duyuyorum sanki…

Araştırıyoruz. Google bey amca, bize onun tam adının Seyyid Muhammed Osman Mervandi (1177-1274) olduğunu söylüyor. Lâl Şehbâz Kalender diye de biliniyormuş. Böyle kişileri araştırırken hep başvurduğum İslam Ansiklopedisi bu sefer bana yardımcı olamıyor. Kendisiyle ilgili doğru düzgün bir bilgi bulamıyorum.

Neyse deyip, el yordamıyla araştırmaya devam ederken düşünüyoruz; Lâl Şehbâz deniyormuş ya kendisine. Lâl; dilsiz demek. Dilsiz miymiş acaba demeye kalmadan, Latin alfabesinin azizliğine uğradığımızı fark ediyoruz. Sevgili Kubbealtı Lugatı’ndan öğrendiğimize göre meğer iki tane “lâl” varmış. Birinci lâl, elifle yazılıyor (لال) ve hakikaten “dilsiz” demek.

İkinci lâ‘l ise, ayn harfiyle yazılıyor (لعل) ve “parlak kırmızı renk” manası varmış. Şehbâz Kalender’e neden lâ‘l denildiği noktasındaysa farklı rivayetler var. Fakat yaygın inanış; baştan aşağıya kadar kırmızı giyindiği için bu lakabı almış olmasıymış. “Kalender” ise meşrebini ifade ediyor; “Dünya malına önem vermeyen, müsâmahakâr, yumuşak huylu, alçak gönüllü, olur olmaz şeyin üstünde durmayan kimse”4

Ataları Bağdat’tan Meşhed’e göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Afganistan, Mervand’da doğan Şehbâz; 1251 yıllarında Pakistan, Sehvan’a yerleşerek burada İslam’ı anlatmaya başlamış. Kabri Sehvan’da bulunan Şehbâz, Müslüman olan-olmayan her kesim halk tarafından benimsenmiş ve sevilmiş. Hatta ve hatta hepimizin bildiği Sami Yusuf’un “Mast Qalandar”5 şarkısındaki mest kalender, bizim kalendermiş.6

İşte nerden nereye… Bu araştırma serüveninde beni üzen tek şey Abdülkadir Geylanî ile Şehbâz’ın arasındaki alâkayı bulamamak oldu. Kim bilir, belki bir gün onu da buluruz…

Dipnotlar:
1) Sıkı takipçilerimiz belki hatırlar, Ekim 2018 sayımızdaki Eskimez Yazı bu konu hakkındaydı. .
2) Hâşiye: Şehbâz-ı Kalender, meşhur bir kahramandır ki Şeyh-i Geylanî’nin irşadıyla dergâh-ı İlahîye iltica edip mertebe-i velayete çıkmıştır.
3) Sözler, 17. Söz, s. 204, “Barla Yaylası, çam, katran, ardıç, karakavağın bir meyvesidir”.
4) Kubbealtı Lugatı, Kalender maddesi.
5) Dinlemek isteyenler buyursun: Tıklayınız.
6) Bu şiir ilk olarak 13.yy Sufî şairi Emir Hüsrev tarafından yazılmış, daha sonra Seyyid Abdullah Şah Kadrî tarafından 18.yy’da düzenlenmiş ve Müslim/Gayrimüslim pek çok sanatçı tarafından seslendirilmiştir. (Kaynak: Tıklayınız.)

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*