Hangi geleceğin kaygısı?

Kâinatı kendi isimlerinin ve sıfatlarının tezahürü olarak mükemmel bir düzen içinde hikmetle var eden Allah (cc), insanın fıtratına yerleştirdiği duyguları da hikmetle yaratmıştır. İstikbal endişesinin insan fıtratına yerleştirilmesi de elbette hikmete mebnîdir.

Kaygı ve korku gibi duygular, ölçüsünün aşılmaması durumunda özünde insan hayatının idamesi ve muhafazası için önemli duygulardır. İnsanın karşılaştığı somut tehlikelere karşı verdiği duygusal tepki korkuyken, soyut veya belirgin olmayan tehlike ihtimallerine verdiği duygusal tepki ise kaygıdır. Basit bir örnek vermek gerekirse, size saldıracağının belirtileri olan vahşi bir köpekle karşı karşıya kaldığınızda hissettiğiniz duygu korkudur. Fakat köpeği görmediğiz halde –bir ihtimal varken– köpekle karşılaşacağınız ihtimalinden doğan duygu ise kaygıdır. Genel manada düşünülürse korku ‘şimdi’ye verilen tepki, kaygı ise ‘henüz şimdide olmayan’ olay veya olgulara verilen duygusal dönütlerdir ve genellikle süreç içerir. İnsana verilen diğer duygu cihazları gibi bu duygular da hayatın idamesini ve muhafazasını sağlayan temel duygulardır. Yine insana verilen diğer duygular gibi insanın bu duyguları yanlış ve ölçüsüz kullanımıyla hayatı zorlaştırması kaçınılmazdır. Bu durumda bahsedilen duyguların ölçülü istimal edilmesi, doğru kullanılması gerekliliği aşikârdır. Çünkü fıtrî anlamda fayda sağlayan bu duygular ölçülere riayet edilmediğinde zarara sebep olacaklardır. Peki, ölçü nasıl sağlanmalıdır? Bu sorunun izahı birkaç farklı duyguyu da kapsayacak şekilde Risale-i Nur’un Mektubat adlı eserinin Dokuzuncu Mektup bölümünün ‘Sâlisen’ başlığında mevcuttur. Biz yazımızda gelecek kaygısına ve kaygının sarf edilmesi gerekecek asıl geleceğe değinmeye çalışacağız.

İnsan dünyadaki yolcuğuna başlamasıyla beraber yolculuğun bir sonraki durağıyla ilgili endişelerin içinde bulur kendini. Yolculuğun başlarında fıtratındaki endişe duygusu henüz ortaya çıkmasa dahi onun yerine başkaları o endişeyi sırtlanır. Öyle ya, daha doğmadan dünyaya nasıl geleceğimizin endişesini hisseder ebeveynlerimiz. Daha sonra ilk dönemde karşılaşılan veyahut muhtemel olan sağlık sorunlarının korku ve endişesi, ağızdan çıkan ilk kelimenin bekleyişi gibi ilk adımın beklenmesi ve ilk adımdan sonra “aman zarar gelmesin” endişesi…

Son çocukluk ve okul dönemiyle artık sonraki adımlarına yönelik endişelerin nesnesi olmaktan çıkıp öznesi olmaya başlar insan. Önceleri 5 ay sonra alınacak karnedeki notun sebep olacağı sonuçlar hakkında küçük çaplı endişeler birkaç yıl sonra yerini liseye giriş sınavlarındaki ‘yarış maratonu’nun sebep olacağı endişelere bırakır ve sonraki durakta da hayatının dönüm noktası olduğunu fark ettiği meslek seçiminin sebep olduğu gelecek endişesine bırakacaktır. Daha sonra maişet endişesi, yaşamın maddî külfetinin hissettirdiği endişe-i istikbal… Bu endişe silsilesi hayatın sonraki evrelerinde de yolculuğun aşamalarının niteliğine ve insanın dünya yolculuğundaki tercihlerine göre devam eder.

Evet, insanın hayatında endişe-i istikbal olarak zikredilen gelecek kaygısını neredeyse her aşamada görmek mümkündür. Çünkü gelecek kaygısı insanın fıtratına yerleştirilmiş ve hayatın devamlılığında etken olan manevî cihazlardan biridir. Fakat insanın fıtratına yerleştirilmiş diğer manevî cihazlar (muhabbet, merak, inat, öfke vs.) gibi endişe-i istikbal dahi yalnızca dünyaya sarf etmek için verilmemiştir.

Gelecek kaygısı, hayatın içinde var olan ve hayatı bahşedenin verdiği fıtrî bir duygudur. Fakat hakikat nazarıyla bakıldığında insanın bu duyguyu dünyevî işlerinde yoğun şekilde sarf etmesi ortaya çelişik bir tablo çıkarır.

“Meselâ, endişe-i istikbal hissi herkeste var. Şiddetli bir surette endişe ettiği vakit bakar ki, o endişe ettiği istikbale yetişmek için elinde senet yok.”1

Çünkü insanın endişe ettiği geleceği, şimdiye dönüştürmesinin garantisi yoktur. Dünyevî bir gelecek kaygısının etkisiyle verilen emeklerin, çabaların, sıkıntıların ve elemlerinin karşılık bulabileceğinin senedi yoktur. Çünkü ömür sermayesinin niceliği kesin değildir. Son nefesin ne zaman bizi bulacağı meçhuldür. Dünya hayatına dair kaygısı güdülen istikbale yetişmek bir ihtimalden ibarettir. Fakat gelmesi kesin ve kat’î olan ölüm ve sonrası için duyulacak endişe-i istikbalde yukarıda değindiğimiz çelişik tablo söz konusu değildir. Çünkü ölüm, dünya üzerinde var olan hiçbir akıl sahibinin inkâr edemeyeceği bir gerçekliktir.

Ölüme ve sonrasına ulaşmak inananlar için ihtimalden öte kesinliktir. Bununla beraber dünya hayatında dünya namına endişesi hissedilen istikbalin pahası ahiret terazisinde hiç hükmündedir. Normal kaygının doğasında belirsizliklerin ve kötü ihtimallerin oluşturacağı sonuçların etkili olduğunu ve ortada bir dert, bir meselenin olduğunu düşünürsek dünyanın kendisine ait hiçbir meselesi, her insanın başına açılmış ahiret davasını kazanmak veya kaybetmek meselesinden daha önemli değildir. Çünkü dünya hayatının, endişesi duyulacak tüm istikballeri pozitif ve negatif anlamda ahiretle kıyaslanamaz. Çünkü dünyanın en mükemmel gelecek ideali, ahireti kazanmak davasından daha mühim değildir. Çünkü dünyanın en korkunç senaryosu, ahireti kaybetmek meselesinden daha endişeye layık değildir. Elbette dünyevî işlerde bu duygular istimal edilebilir fakat ölçüyü sağlamak dünya ve ahiret saadeti içim elzemdir.

“Eğer hafiflerini dünya umuruna ve şiddetlilerini vezâif-i uhreviyeye ve mâneviyeye sarf etse, ahlâk-ı hamîdeye menşe, hikmet ve hakikate muvafık olarak saadet-i dâreyne medar olur.”2

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da normal kaygının ve doğru temellendirilmiş endişelerin; insanı harekete geçiren, önlem almasını sağlayan etkisidir. Bu noktadan hareketle gelecek kaygısının yüzünü ahirete çevirmenin manası, ahireti kaybetmek kaygısıyla ümitsizliğin tuzağına düşmek değildir. Gelecek kaygısının yönünü ahirete çevirmek; kâinatı yaratan ve insanı imtihan eden Cenab-ı Hakk’ın insandan ne istediğini, insanın nasıl ve ne için yaşaması gerektiğini algılaması ve zararlı ihtimallere karşı nasıl önlem alacağını idrak edebilmesiyle başına açılmış en büyük dava olan ahireti kaybetmemek açısından önemlidir.

Endişe-i istikbal duygusunun dünyevî ve uhrevî cihette zararlı çıktılarının önünde set olacak temel mesele ise imanın eseri olan tefviz ve tevekküldür. Fakat bu kavramların da doğru şekilde anlaşılması önemlidir. Bir işin meydana gelebilmesi için geçilmesi gereken aşamalarda çaba ve emek sarf etmeden ortaya konan tevekkül iddiası, tembellikten başka bir şey değildir (tevekkül-ü tenbelâne). Gelecek kaygısının zararına engel olacak tevekkül anlayışı ise; bir işin, gayenin, muradın meydana gelebilmesi için insanın elinden gelen gayret ve çabayı sarf ettikten sonra neticesini samimi bir şekilde Cenab-ı Hakk’a bırakmaktır (tevekkül-ü şer’î).3

Dünyevî ve uhrevî işlerdeki gelecek kaygısının bileşenlerine yüzeysel olarak bakalım:

  1. İstikbalde yeri olan bir amaç,
  2. Amaca ulaşmak için yapılması gerekenler,
  3. Neticeyi beklemeye eşlik eden duygu ve düşünceler.

Tevekkül tutumu, özellikle ikinci ve üçüncü aşamada etkili olacaktır. Çünkü dünyevî veya uhrevî bir amacı doğrultusunda tevekkülvârî bir tutum sergileyen kimse, elinden gelen gayreti gösterip gayesine ulaşmak için yapılması gerekenleri yerine getirmeye azmeder. Ve tevekkülün gereği olarak emeğinin neticesinin vekâletini Allah’a bırakır. Ve samimi bir niyetle emek ve gayret sarf ettikten sonra o gayretlerin neticesinin vekâletini Allah’a bırakanın endişesi, kaygısı ölçülü kalır. İşlevsel olmayan zararlı çıktılara sebep olmaz, ümitsizliğin tuzağından uzak tutar ve belirsizliklerin kararsızlığında insana manevi bir dayanak olur.

Cenab-ı Hak fıtratımızda bulunan endişe-i istikbalin şiddetli yönünü asıl geleceğe çevirip bu kıymetli duyguları Kendisinin rızasına muvafık sarf edebilmeyi bizlere nasip eylesin. Dünyevî ve uhrevî gayelerimizde imandan gelen tevekkül zırhını kuşanıp ümitsizlik tuzağına düşmekten muhafaza eylesin. Âmin.

Dipnotlar:
1) Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2010, s. 56.
2) A.g.e., s. 57.
3) Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2013, s. 1180

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*