Modernitenin ‘geleceksizleri’: Prekarya

Hayvanlardan farklı olarak sadece yaşadığı ânı değil, geçmişini ve geleceğini de düşünme, onlar için kaygı duyma eğiliminde olan insan için gelecek kaygısı gayet olağan bir durum olarak düşünülebilir. Ancak kaygının giderek kitlesel bir hâl alması ve derinleşmesi, birçok kişinin aynı şeylerden kaygı duyması gibi durumlar, toplumsal olarak yaşanan gelecek kaygısının arkasında toplumsal sebepler aramayı gerektirir.

1970’li yılların sonlarından itibaren dünya genelinde uygulanmaya başlanan neoliberal ekonomi politikasının bir sonucu olarak sınıflar arası uçurum arttı. Büyük bir kesim giderek yoksullaşırken, küçük bir azınlık zamanla daha da zenginleşti. Bunun gelecek kaygısı ile bağlantılı olan tarafı ise; serbest piyasa ekonomisinin ortaya çıkardığı, iyi bir iş, sosyal statü ve güvence için çabalamasına rağmen bunlardan mahrum olan bir topluluk. Bu topluluğun adı: Prekarya.

İngilizce’de “precarious” istikrarsız, riskli gibi anlamlara gelirken, Fransızca “la precarité” güvencesizlik, uçurumun kenarında olma, kaygan zeminde yürüme gibi anlamlara gelmekte. İngiliz ekonomist Guy Standing’in iddiasına göre 1970’lerin sonlarından itibaren dünyada meydana gelen bu değişim yeni bir sınıfı ortaya çıkardı. Esnek çalışma saatlerinin, proje bazlı geçici işlerin, istikrarsızlığın, güvencesizlik ve belirsizliğin insan hayatına giderek daha fazla yerleşmesi ile bu kavram daha çok tartışılır oldu. Prekarya’nın içinde Standing’in “ilericiler” olarak adlandırdığı bir grup bulunmakta. Bu gruptaki kişiler üniversite eğitimi almış olmalarına rağmen ne yaptıkları işin koşulları, ne aldıkları ücret, ne de sahip oldukları hayat standartları aldıkları eğitimin karşılığı olacak nitelikte değildir.

Genç birey kendisini her geçen gün daha fazla geliştirmek, yeni nitelikler kazanmak zorundadır. Bunun karşılığında emeğinin karşılığını alabileceği, belirli günlerde izin yapabileceği, güvenceli, her an işini kaybetme korkusu ile yaşamayacağı, belli bir sosyal statüye sahip olacağı, hobi edinip kendisine vakit ayırabilecek kadar refah içerisinde yaşamasını sağlayacak bir işin hayalini kurar. Ancak bunun yerine üniversite diplomasının pek de bir değerinin olmadığı, kendini asla yeterli hissedemediği, o an işi olsa bile gelecek ay/yıl ne olacağı hakkında hiçbir fikrinin olmadığı bir sistemin içerisinde bulur kendisini. Sözcüğün etimolojik kökeninden de anlayabileceğimiz gibi prekarya devamlı uçurumun kenarındadır. Geleceği hiçbir zaman güvence altında değildir. Bu nedenle gelecek kaygısı onun için gelip geçici bir ruhsal durum değil, hayatının bir parçasıdır.

Tabiî ki Prekarya sadece gençlerden oluşan bir sınıf değil. Belirsizlik ve güvencesizlik içerisinde yaşayan çoğu kişi bu grubun bir üyesi. Ancak diplomanın değerli olup, işe başlamanın geleceğini garanti altına almak demek olduğu yıllarda yaşayanlara kıyasla, bugünün genç neslini oluşturan Y ve Z kuşakları bu kavramlarla çok daha fazla iç içeler. Onlar günümüzün ‘güvencesizlerini’ oluşturuyorlar.

Standing’in teorisi ve yapılan tanımlamalarla ‘Prekarya’ kavramı artık daha çok iş hayatına yönelik olarak kullanılsa da, aslında genel olarak günümüzün insanını açıklar nitelikte. Bugün ‘kaygan zeminde yürüyenler’ istikrarsız iş hayatına sahip olanlardan ya da işsizlerden çok daha fazlası. Modern toplumun insanı kaygı ve korku ile iç içe yaşamakta. İçinde yaşanılan şartlar gereği bireyler geleceklerinden endişe duyuyor, istedikleri şeyleri elde edememekten, elde ettiklerini de kaybetmekten korkuyorlar. Modernizmin insan hayatına soktuğu geçiciliğin ve kullan-at kültürünün eşyalar ile sınırlı kalmayıp insanlar arasında geçerli olmaya başlaması, ekonomiden sosyal ve kültürel alana kadar sirayet eden belirsizlik ve istikrarsızlık hâli kaygıya da toplumsal bir mahiyet kazandırdı. Söz konusu belirsizlik ve istikrarsızlığın seviyesi toplumsal düzeyde yaşanan kaygı üzerinde oldukça etkili.

Bir yayın kuruluşunun yaklaşık on yıl önce yaptığı araştırmada bazı az gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların, gelişmişlik düzeyi çok daha yüksek olan ülkelerde yaşayan insanlara kıyasla daha az gelecek kaygısı duydukları ortaya çıkmıştı. Ancak bu az gelişmiş ülkelerin ortak bir özelliği vardı. Gelişmişlik düzeyi açısından dünyanın geri kalanından aşağıda olsalar da, en azından araştırmanın yapıldığı yıllarda istikrarlı bir şekilde büyümeye devam ediyorlardı. Bu nedenle o ülkelerde yaşayan insanlar gelecekleri konusunda dünyanın geri kalanından daha umutluydular ve daha az kaygı taşıyorlardı. Bu da bizlere içerisinde yaşadığımız toplumun geleceğe dair hislerimiz üzerinde ne kadar büyük bir rolü olduğunu göstermektedir. O an için durum kötü olsa da yakın bir zamanda daha iyi olacağını bilmek insanlara güven vermekte ve geleceğe umutla bakmalarını sağlamaktadır. Ve ancak içerisinde yaşadığı topluma dair bir umut ışığı hissedebilen kişiler o topluma faydalı olma isteği duyabilir. Bu isteğin azalması ise bazı olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir.

Gelecek Kaygısının Bir Sonucu Olarak Beyin Göçü

Kısaca bir ülkedeki iyi eğitimli, vasıflı insanların daha iyi imkânlara sahip olacaklarını düşündükleri başka ülkelere göç etmesi anlamına gelen beyin göçü, gelecek kaygısının bir sonucu. Küreselleşen ve bilgi paylaşımının çok daha kolay olduğu dünyada, başka ülkelerdeki yaşam standartlarından haberi olan, yaşıtlarının sahip olduğu fırsatlara sahip olmak isteyen eğitim sahibi genç kesim için beyin göçü her geçen gün daha cazip bir hâle gelmektedir.

Yazının başında söylediğimiz gibi bu dönüşüm dünya genelinde yaşandı ve prekaryanın sahip olduğu problemler orada da var. Ancak olumsuz iş koşullarının üzerine toplum baskısı, adaletsizlik, giderek düşen alım gücü gibi o coğrafyanın koşulları da eklendiğinde göç kaçınılmaz olmaktadır. Böyle bir durumda insanlar var olanlar içerisinde en iyiyi seçme eğilimine gidecektir. Elbette beyin göçü, göç veren ülke için olumsuz bir durum. Ancak gençler yarınına korku ve şüpheyle bakarken bir toplumun onlardan umutlanmaya ve fayda sağlamalarını beklemeye hakları yoktur. Bireyler ancak çabalarının karşılığını aldıkları, geleceklerine kaygı ile değil umut ile baktıkları, değer gördükleri ve somut değişimlerin gerçekleştiğine ikna oldukları zaman toplumlarına fayda sağlamaya istekli olacaktır.

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*