Örtü benim, tercih benim

Allah’ın (cc) kullarına emirlerinden biri olan “tesettür” meselesi yıllardır tartışılan bir konu. Örtünen her bireyin baskıyla örtünmüş olduğunu iddia edenler, örtünmenin esaret olduğuna dair konuşanlar, başörtülü olduğu için üniversitelere alınmayanlar, tesettürü bir moda haline getirmeye çalışanlar, tesettürü hafife alanlar, tesettürün farz oluşuna inanmayanlar ve daha onlarcası. Biz de tesettürü, tesettürlü hanımlardan dinleyelim dedik ve onlara “Tesettürün kendileri için ne ifade ettiğini” sorduk. Ayrıca uzun yıllar oyunculuk yapıp tesettür ile hayatına yeni bir kapı aralayan Fatma Büşra Ayaydın’ın röportajlarından bir derleme yaptık. İşte aldığımız cevaplar…

***

14 yıl boyunca oyunculuk yapan, şimdilerde ise bu mesleği bırakan Fatma Büşra Ayaydın, tesettüre girdiği ilk yıllarda şu ifadeleri kullanıyor:

Ben bunu sadece tekstil ürünü olarak görmediğim için tesettürün gerektirdiği bazı şartlar var dinimize göre. İşte tokalaşamazsınız, sarılamazsınız nâmahrem olan birine. Bunlara dikkat etmem gerekiyor, yavaş yavaş öğrenerek uygulamaya çalışıyorum. Hâl böyle olunca da gelen teklifleri de teker teker elemek zorunda kalıyorum. Ben sadece şunu da yapmak istemiyorum; evet başı kapalı ama oyunculuğa devam ediyor. Bu da değil. Şimdi ben başımı kapatayım, hiç tanımadığım insanlara sarılayım vs… Bu da olmuyor, çünkü insanları yanlış yönlendirmiş oluyorum. Ekran önünde bir iş yaptığımız için büyük bir kitleyi etkiliyoruz. O yüzden de yanlış bir şeye sebep olmamak için daha dikkatliyim.

Fatma Büşra Ayaydın daha sonraki yıllarda katıldığı bir Youtube kanalında tesettürle nasıl buluştuğunu şöyle anlatıyor:

21 yaşında tesettüre girdim. Tesettür benim için “bardağın taşma” aşamasıydı. Ondan önce 2-3 yıl önce namaza başlamam beni tesettüre yakınlaştırdı. Aslında namaz kılarken de oyunculuğa devam ediyordum. O dönemde çalıştığım projedeki oyuncu kitlesi bunu bir şekilde öğrendi ve ben “Neden bir tarafı seçmiyorsun?” gibi tepkiler aldım. Bunların da katkısı var, bu tepkiler bana tokat gibi çarptı. Kendime dedim ki “Ben ne yapıyorum?” Bir taraftan Allah’ı razı edecek farz bir ibadeti yapıyorum, bir taraftan da… Bu tür meselelerde gri diye bir şey yoktur. Ya siyahı seçmeniz gerekir ya da beyazı, ben ise arafta kaldığımı o an fark ettim. Namaz beni yakınlaştırdı, tesettür de son noktası oldu. Mesela ölüm diye bir gerçek var. Hepimiz bunun bilincindeyiz. Ama sürekli erteliyoruz bu durumu, sanki hep başkalarının başına gelecek ve bizim başımıza gelmeyecek gibi yaşıyoruz. Ben bu gerçekle yüzleştim ve bunu kabul ettim. Hayatım boyunca hep sorgulayan biriydim ve bu sorgulamalar beni buraya getirdi.

Dışarıda kapalı insanları görünce hep özeniyor ve “Allah’ım, Senin rızana uygun şekilde örtünmeyi bana da nasip et” diyordum. Rızasına uygun örtünmek noktası benim için önemliydi, onu hep belirtiyordum.

Namaza başlamam ise oynadığım bir filmin bütün çekimlerinin bir camide geçmesiyle başladı. Cihangir Camii’nde çekiliyordu film. Oranın camiasını bilen varsa beni az çok anlar, orada camiye, namaza koşan o kadar çok farklı görünüşe sahip insan vardı ki, bu benim büyük bir sorgulama yapmama sebep oldu. Ve daha sonra benim namazıma, tesettürüme engel olan ne diye düşünmeye başladım.

“Artık iş yapmıyor ve para kazanmıyor musunuz? Alt metin olarak sormak istediğim şey şu: Kendi içinde kavgası olan çok fazla genç var. Sistem de başkaları tarafından kurgulandığı için ‘eve kapanıp, gemileri yakalım mı?’ diye düşünüyorlar ama geçimlerini de sağlamaları lazım. Nasıl olacak bu iş?”  sorusuna Ayaydın’ın cevabı:

Ben eve kapanmadım ama bir planım da yoktu açıkçası oyunculuğu bırakınca. Benim tek bir amacım vardı: Allah’ın rızasını kazanmak ve ölmeden önce farz olan tesettürü yerine getirmek. İnanın başka hiçbir amacım yoktu. Şu anda da bir işim var, ama kesinlikle planlı değildi. Tesettüre girdikten sonra üzerime giydiklerim çok soruldu. Bu konuda bana gelen soruları yönlendirebileceğim bir yer de olmadığı ve güvenemediğim için, ilk başlarda yapamayacağım diye düşünmeme rağmen, şu anda kendi giyim firmam var. Kadın tesettür giyim üzerine. Bunu da şuna bağlıyorum ben: Allah için çok sevdiğim ve ileride de yapmayı çok istediğim oyunculuk mesleğini bıraktım ve Allah da bana böyle güzel bir ikramda bulundu.

Başka bir röportajda “Ailenin tepkisi ne oldu?” sorusuna Fatma Büşra Ayaydın şu cevabı veriyor:

Endişelendiler benim için. Şaşırdılar da. Erken geldi bu karar onlara. Ama tabiî saygı duyuyorlar. Ailemin korkusu çevrenin tepkisiydi. Beni ne kadar hırpalar insanlar? Hırpalarlar mı? Ne kadar üzerler? Tüm bunlardan benim psikolojim ne kadar etkilenir? Bense “Korkmayın! Ben hazırım!” dedim. Yapı olarak da zaten mücadeleci bir insanım. Sonuçta, benim kararım, benim hayatım. Ben nasıl ki insanların hayatlarına, kararlarına saygı duyuyorsam, onlar da benim hayatıma ve kararlarıma saygılı olmak zorundalar.

MİNE ARSLAN

Tesettür; sığ anlamıyla örtünmek demek olsa da benim nezdimde bize verilmiş olan bir nimet, kişinin kendisi için yaptığı bir iyilik, fedakârlık, sorumluluk, özgürlüktür. Aynı zamanda emanettir tesettür biz insanlara… İnsanlara diyorum çünkü sadece kadınların değil erkeklerin de tesettürü, muhafaza etmesi gereken şeyler vardır.

Tesettür saygıdır, baş tacıdır, şeairdir. Fıtrattır. Yaratılmış olan her şey özeldir, güzeldir, değerlidir. Değerli olan şey ise sakınılır. İnsanoğlu asırlardır kendince değerli olan şeyleri mahzenlerde, piramitlerde, hazine kutularında özenle saklamışlardır. Yani fıtratımızda özel ve güzel olanı saklamak var, yani tesettür. Niye hâlâ tesettüre medeniyet dışı olarak bakıyoruz, niye hâlâ yeni kapanmış genç bir kızımıza “Sen kendin mi istedin, yoksa zorla mı kapatıldın?” diye sorular soruyoruz, niye hâlâ dinlemiyoruz bedenimizi, nefsimizi… Dinlesek duyacağız “tesettür” diye atan çığlıklarını çünkü… Cenab-ı Hak hepimize fıtratımıza uygun davranmayı, tesettürün mahiyetini anlayarak yerine getirmeyi, tesettürün hikmetlerini anlayabilmeyi nasip etsin inşaallah.

ZEYNEP AKBAŞ

Doğduğumdan beri İslâmiyeti yaşayan bir toplumun içerisinde büyüdüm. Okuduğum okul, tanıştığım insanlar ve çevremdeki birçok insanın da etkisiyle İslâmiyetin şartları öyle ya da böyle işliyordu içime. Ergenlikle beraber üstleneceğim sorumluluklar manen ve madden öğretiliyordu. Benim için belki de en büyük sorumluklardan biriydi tesettür. Neydi ki tesettür? O zaman için benim gözümde her ergenliğe giren kızın başını örtüp uzun şeyler giymesi gerektiği ve erkeklerden kaçınması gerektiğiydi.

Peki neden? Birçok soru o zamanlar benim kafamda daha belirmemişti çünkü çok şükür ki Yeni Asya Risale-i Nur Cemaati içinde bulunmam, Risale-i Nur derslerindeki hakikatleri tam olarak anlayamasam da duyumsamam bana tesettürün gerekli ve şart olduğunu gösteriyordu. O gün geldiğinde heyecanla ilk başörtümü takıp dışarı çıktığımda sevinçliydim, çünkü artık cemaatimizdeki ablalarımız gibi olacaktım. Onları her gördüğümde “Ben de bu şekilde örtüneceğim” diye hayal etmiştim ve artık gerçekleşmişti. Ama hâlâ bir boşluk vardı ki; “Neden tesettür ve nasıl bir tesettür?”

Bu soruların oluşturduğu boşlukların hepsi Risale-i Nur’daki hakikatlerle doldukça daha bir seviyor ve benimsiyor insan tesettürü. Ehl-i dünyanın hapis olarak gördüğü tesettürün aslında asıl özgürlük olduğunu, kadının haklarını ve kırılgan ruhunun asıl koruyucusu olduğunu tesettürün içine girdikçe anlıyor ve seviyor insan.

Tesettür; çok kıymetli ve nazenin bir eşyayı saklar gibi kadını da saklayıp koruyan maddî manevî bir siper ve dayanak noktası. İffet ve hayâdır tesettür. Ve elbette ki bir İslâm nişanı. Hangi şehre, hangi ülkeye gidersen git tevhidin göstergesi.

Benim de Tesettür Risalesi ve diğer tüm Risale-i Nur hakikatleri ışığında anladığım, en önemli ve en büyük hakikat acz ve fakr ile Allah’a yönelmiş olmak ve rıza-ı İlâhîyi kazanabilmek. Rabbim tüm Müslüman kadınlara ihlasla tesettüre girip Cennette hurilerden olabilmeyi nasip eylesin.

DİLAN ÇETİNTAŞ

Küçüklüğümden beri meyvelerin ve sebzelerin kabuklu olması hep çok ilginç gelmiştir bana. Keza hayvanların deri yapısı ve tüyleri de. Satılan her şeyin bir pakette, ambalajda satılması, pazar meydanlarında açık satılan şeylerin çok fazla rağbet görmemesi veya fiyatının düşük olması da çocukluğumdan beri ilgimi çekerdi. Tesettürün fıtrattan geldiğini, geriye dönüp düşününce, hep farkındaydım.

Muhafazakâr bir ailede büyüdüğüm için tesettür benim için kaçınılmazdı. Hiç kimse bana “örtün” demese de içten içe vakti geldiğinde örtünmem gerektiğinin bilincindeydim. Sol düşünceli insanların yoğunlukta olduğu bir şehirde büyüdüğüm için örtündüğümde alacağım tepkilerden ve dışlanmaktan ne kadar korktuysam da bu korkularım örtünme isteğimin önüne geçemedi. Dinim adıma nefsimle olan ilk mücadelem de o zaman başladı: 12 yaşında. Tesettür; nefsimle olan mücadelemde ilk zaferimdi benim. O yüzden örtüm hakkında herhangi birinin üstüne vazife olmayan bir yorumda bulunması her zaman zoruma gitmiştir. “Örtü benim, tercih benim. Size ne oluyor?” dediğim zamanlar hiç de az değildir.

Durum en başından beri böyle olsa da, biraz daha büyüyünce bazı şeyler yerli yerine oturmaya başladı. Çünkü 12 yaşında örtünmüş, ama okulun tiyatro kulübüne kaydolup tiyatro gösterilerine katılıyordum. Resmî bayramlardaki geçitlerde bayrak-flama taşıyordum. Okulda başımı açıyor evde kapatıyordum. Bu durum liseye başlayana kadar devam etti. Liseye başlamadan önceki yaz kendimi “münafık” gibi hissetmeye başladım ve artık bu durumu yaşamak istemediğimi anladım ve puanım çok daha iyi(!) liselere yettiği hâlde başımı açmamak için İmam-Hatip Lisesine gittim. Başörtüm için bir tercihte bulunmak benim için paha biçilmezdi. Bu yüzden kimsenin benim dinî vecibem hakkında konuşmaya hakkının olmadığını düşünüyordum ve hâlâ da öyle düşünüyorum.

Birisi “Neden örtündün?” diye sorduğunda, “Rabbim emretti diye” cevap vermenin lezzetini 12 yaşımdan beri alıyor olmak şükür sebebi. Evet, aslında bu kadar basit. Yaratıcım emretti ve ben de onun emrini yerine getirdim. Zamanla hikmetlerini anladım, faydalarını gördüm, fıtratıma ne kadar uygun olduğunu yaşayarak öğrendim. Ancak ilk etapta sadece Rabbim emrettiği için örtündüm. Bu teslimiyetin verdiği inanılmaz hafifliği tarif etmek mümkün değil.

Tesettürüm; kendi hür irademle ve isteğimle yerine getirdiğim bir emir, beni koruyan bir kalkan, beni özgürleştirip kendi iç âlemimde uçabilmeme yardım eden kanadım, bir kadın olarak beni meta olarak kullanılmaktan kurtaran kahramanım ve daha birçok şey…

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*