Tesettür ne değildir?

İslâmiyette hem kadının hem de erkeğin sorumlu olduğu bir hüküm olan tesettür, hepimizin bildiği gibi daha çok kadın üzerinden tanımlanan ve kadın ile özdeşleşen bir kavramdır. Kadının dinen sorumlu olduğu tesettür ölçülerinin erkeğinkinden farklı olarak daha fazla olması, dolayısıyla dışarıdan bakıldığında belirgin bir farklılığa neden olması sebebiyle zihinlerimize yerleşen ifade “tesettürlü erkek” değil, “tesettürlü kadın” olmuştur. “Tesettürlü kadın” sadece duymaya alışık olduğumuz bir ifade değildir. Aynı zamanda kültürden siyasete kadar hemen her alanın konusu olma kapasitesine sahiptir.

Tüm dinî emir ve yasaklar gibi Allah ile kul arasındaki bir konu olan tesettür, aynı zamanda çok farklı anlamlar taşıyabilen, üzerine çok fazla yorum yapılan bir semboldür de. Başörtülü bir kadın, toplumda yalnızca bir başörtülü kadın ya da bir Müslüman kadın değildir. Bu kadın kapıdan dışarı adımını attığı anda çok başka anlamları da beraberinde götürmektedir. Bu anlamlar dönem dönem değişebilir. Kimi zaman bir mürteci, kimi zaman siyasal İslâmcı, kimi zaman namuslu, kimi zaman esaret altında bir birey, kimi zaman bir siyasetçinin başörtülü kızı(!). Damga, damgalananın iradesi dışında değişir.

Farklı Müslüman toplumlardaki ya da farklı dinî cemaatlerdeki tesettür anlayışının/şeklinin farklılığı, tesettürün aynı zamanda kişinin sosyal kimliğinin bir parçası olduğunu göstermektedir. Bu çeşitlilik tabiî ki olumsuz bir durum değildir. Ancak sosyal alandaki sembol gücünün artması, tesettürün asıl amacından uzaklaşılması gibi bir sonucu doğurmaktadır.

Türkiye gibi politik toplumlarda kelimelerden işaretlere, giyim kuşamdan sanata kadar bireysel ve kültürel alana ait ne varsa her şeyin siyasî anlam taşıma potansiyeli bulunmaktadır. Dinî imgeler de buna dahil. Başörtüsü bu politizasyondan nasibini alan şeylerin başında gelmektedir. Batılılaşma tartışmalarının başladığı günden beri devam eden bir süreçtir bu. Söz konusu tartışma kadının yalnızca başörtüsü değil, kamusal alandaki görünürlüğüdür de. Ancak başörtüsünün aynı zamanda belirli değerleri, bir dini ve inancı temsil etmesi, sekülerleşme tartışmaları içerisinde onu farklı bir konuma oturtmaktadır. Bediüzzaman’ın “Herbir şeâir bir hoca-i dânâdır; ruh-u İslâmı daim enzâra ders veriyor.”1 ifadesi bunun gibi İslâmiyeti hatırlatan sembollerin önemini özetlemektedir. Bu sembollerden yani şeairlerden birisi olan tesettürün bu denli tartışma konusu olmasının önemli bir nedeni budur. Kamusal alanda yer alması farklı tepkilere yol açan şey bir metrekarelik kumaş değil, onun temsil ettiği değerlerdir. Başörtüsü bu tepkileri büyük ölçüde üzerinde toplayan bir paratoner gibidir. Bu yüzden yıllardır süregelen batılılaşma, sekülerleşme, Müslümanlaşma, gelişme gibi tartışmaların odak noktası büyük ölçüde başörtüsü olmuştur.

Olayın bir başka boyutu ise bu tartışmaların kadın kimliği üzerinden yapılagelmesidir. Sahip olduğu rol ve sosyal konumu nedeniyle toplumsal dönüşüm süreçlerinin mihenk noktası olan kadın, belirli değerlerin muhafaza edilmesi ile ‘çağdaşlaşma’ arasındaki sınırı oluşturmaktadır. Kadının başını açmadan çağdaşlaşamayan ülke, kadını istediği kalıba sokmadan Müslümanlaşamamıştır da. Bu nedenle İslâmiyetin bir emri hükmünde olan tesettür, günümüzde uyulması en zor emirlerden biridir. Kadının dinin bir emri olduğu için uyduğu hüküm, her en her şeyin konusu olabilmektedir. Başörtülü kadın devamlı bir şeylerden mahrum bırakılma korkusu ile yaşamaktadır. Her an dini ile dünyası arasında seçim yapmak zorunda kalması ihtimal dahilindedir.

Tesettürün sembolik gücünün, dolayısıyla farklı tartışmalara zemin olma potansiyelinin artmasının belki de en acı sonucu ise, asıl anlamının giderek yitirilmesidir. Nihayetinde tesettür her şeyin ötesinde Allah’ın bir emridir, dolayısıyla uhrevî bir olgudur. Yani sadece Allah emrettiği için, buna bağlı olarak da Onun emrettiği şekilde yapılması gereken bir ameldir. Dinî niteliği olan bir olay ya da olgunun, dünyevî işlerin konusu haline gelmesi ise bizleri o işin hakikatinden uzaklaştırmaktadır. Bu durum belirli bir alanla sınırlandırılmamalıdır. Gerek siyaset meydanlarında politikacıların ağzına sakız olması, gerek İslâmiyet ile alâkası olmayan geleneklerin etkisi, gerekse giyim sektörünün ekonomik çıkarlar uğruna reklamını yaptığı “tesettür modası.” Zihinleri işin özünden uzaklaştıran her şey ona zarar vermekte, böylece tesettürün asıl manasına varmamız zorlaşmaktadır. Dikkat çekmeme mantığı üzerine kurulu olan tesettürün, dikkat çekmenin bir aracı hâline gelmesi yaşadığımız bu zorluğun kaçınılmaz bir neticesidir.

Kısacası tesettürü yaşamak, her şeyde olduğu gibi onun hakikatini anlamak ile mümkün olacaktır. Hakikatini anlamak ise onu dünyevî her şeyden bağımsız bir şekilde, yalnızca Cenab-ı Hakkın bir emri olarak görmekle olur. Başörtüsü bir şeairdir. Şeairler insanlara dünyevî fikirleri değil, dini hatırlatan sembollerdir. Bunun dışında bir şey ifade etmemelidir. Tesettür ne bir esarettir, ne bir siyasî partinin kalesi, ne bir kültürel kıyafet, ne de başka bir ideolojik gösterge. Tesettürlü bir kadın ise inancının gerekliliklerini yerine getiren bir Müslümandır. Bu nedenle öncelikle tesettüre yönelik algımızı sorgulamalıyız. Tesettürün ne olduğunu bilmek elbette çok önemli. Ancak görünen o ki “ne olmadığını” da bilmeye ihtiyacımız var.

Dipnot:
1) Bediüzzaman Said Nursî, Sözler-Lemeat, İstanbul-2020, Yeni Asya Neşriyat, s. 688

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*