Kitleler psikolojisi

Her kitap bir cevaptır, yeter ki soru sormasını bil

Bu kitaba başlarken sorularım hazırdı, bazı cevaplar aldım, bunları sizinle paylaşmak isterim, ama daha da güzeli neydi biliyor musunuz? Kitabım bitti ve eskisinden daha fazla sorum var artık.

Hiç ortak bir amaç için bir araya gelmiş bir toplulukta bulundunuz mu? Mitingler, protestolar, yürüyüşler, kulüpler, konserler gibi. Ya da böyle bir ortamı gözlemleme şansınız oldu mu? Bu gibi ortamların normal gündelik yaşantımızdan çok daha farklı bir havası ve enerjisi olduğunu o ortama girdiğinizde hemen hissetmişsinizdir. Ancak o ortamın büyüsüne kapılmayıp biraz dışarıdan izleyebilirsek çok ilginç gözlemler elde edeceğimiz kesindir. Bu tarz ortamlarda hisler çok baskın ve aşırıdır. Bir anda ortamın durumuna göre büyük bir sevinç ya da aşırı bir öfke alevlenebilir. Çünkü kitleler duyguları abartılmış olarak yaşar. Daha çok duygu ve bilinçaltı ile hareket ettiklerini ifade etmemiz yanlış olmaz. Ya da insanların normal yaşamlarında hiç görmediğimiz karakterleri bu tarz ortamlarda ortaya çıkıverir. Mesela çok sessiz bir insan, oldukça hırçın birine dönüşebilir. Yine bu ortamda topluluğu oluşturan bireylerin hayat tarzı, mesleği, karakteri veya zekâsı birbirinden ne kadar farklı olursa olsun sırf bir kitleye dönüşmüş olmaları sebebiyle tek başlarınayken hissedebilecekleri, düşünecekleri ve harekete geçecekleri tarzdan bambaşka bir şekilde hissetmeye, düşünmeye ve hareket etmeye iten kolektif bir ruha bürünürler. Fertlerin bilinçli eylemlerinin yerini kitlelerin bilinçsiz eylemleri alır. Gustave’un kitabının temel iddialarından birisi de budur.

Gustave’a göre kitle eylemleri, beyinden ziyade omuriliğin tesiri altındadır. Eylemleri yerine getiriş bağlamında kusursuz dahi olsalar, beyin tarafından yönetilmeleri zayıftır. Çoğu zaman ince ayrıntıları anlamaktan acizdir ve her şeyi bir bütün hâlinde görür.

Kitlelerin bu özelliklerini ve psikolojilerini çok iyi bilen liderlerin, çoğu zaman yalnızca duygulara hitap ettiği, kendi düşüncelerini telkin, tekrarlama ve çağrışım yoluyla kitlelere benimsettikleri görülür.

Kitlelerin bu telkine açıklığı ile ilgili ben de bir şeyler söylemek isterim. Topluluklar üzerine yapılan bu telkinin gücüyle bazı kavramlar ve kelimelerin çağrıştırdığı imgelerde değişiklikler yapılmaktadır. Çünkü kitleler imgelerle düşünür ve akla gelen bir imge kendisiyle hiçbir mantık bağı bulunmayan başkalarını da beraberinde getirir. Bu çağrışım yasasını kullanmayı çok iyi bilenler kitle iletişim araçlarını, reklamları, haberleri ve sosyal medyayı kendine bir araç hâline getirerek hakikatte hiç alâkası olmayan kavramları iç içeymiş gibi göstererek birinin diğerini gerektirdiğine dair telkinleri bize vermektedir. Bir genç olarak bulunduğum ortamların sık gündem yapılan konularından “modern” ya da “popüler” kavramını ele aldığımızda, bu kavramlarla birlikte aklımıza birçok imge üşüşür. Moda, takipçi, ateizm, özgürlük, güzellik, tarz hatta üzülerek ifade etmeliyim ki alkol gibi daha birçok imgenin aslında kelimenin gerçek anlamıyla hiçbir bağlantısı olmadığı hâlde aklımıza geliyor olması daha doğrusu bilinçaltımızdan yansıması sizce tesadüf müdür? Bazı kavram ve kelimeleri sürekli birlikte kullanmak ya da ima etmek kelimelerin bir süre sonra bir fikir inşa etmesini netice verecektir. Bugün din ya da dindarlık deyince; geri kalmışlık, bilimsellikten uzak, modern olmayan gibi birçok olumsuz tanımlamanın da beraberinde kullanılması ya da ima edilmesi sadece fikirlerin kelimelerle dışa vurumu değil bu tarz kavram karmaşaları oluşturarak bir fikir inşa edilmeye çalışıldığının göstergesidir. Demem o ki bize hazır olarak sunulmuş çoğu kavram ve imgeleri kendi hayat ve inanç sistemimize göre yeniden düzenlemeliyiz. Başta kendi içimizde.

Kitabımıza dönecek olursak, Gustave’un üslubu size başta fazla sert ve irrite edici gelebilir. Açıkçası kitabın başlangıcında toplumlar hakkında fazlaca kesin yargılarda bulunması beni de rahatsız etmişti. Le Bon’nun çoğu yargısı fazlaca geniş ve hızlı kabul edilmiş gibi görünüyor. Bazı paragraflarda “Tamam da her zaman, her toplumda böyle midir?” diye soru işaretleri bıraktığım olmuştu. Gustave’u dinlerken onun kitle kavramına bakışında Fransız devriminin izlerini taşıdığını unutmamak gerekir.

Gustave’un fikirleri genel hakkında bilgi verici olsa da size tavsiyem toplumların özelliklerini anlattığı bölümleri okurken Peygamberimizin (asm), Sahabelerin oluşturduğu o mükemmel kitle hareketini aklınızın bir köşesinde tutmanız. Her ne kadar yazar, Peygamberimizin (asm) liderliğindeki kudreti bazı zorba liderlerin gücü ile bir tutmuş olsa da; gerçekçi ve akılcı bir araştırma, insanın aslında bir yerde fıtratında mevcut olan bu kitle psikolojisini en güzel şekilde ve zorbalığa başvurmadan, hikmetine uygun şekilde kullanan bir lider olduğunu idrak edebilir. Ne dersiniz belki de Le Bon bu konuda kitlelerin bilinçsiz ve muhakeme etmeksizin kabul ettiği bazı dogmaların etkisi altında kalmıştır 🙂

Şu an yaşadığımız toplumla yazarın anlattığı toplumun ne kadar benzediğini; bir istisna olarak da Asr-ı Saadetin ne kadar farklı bir toplum sunduğunu anlamış oluruz böylece.

Kitabın ilk bölümünde, kitlelerin ruhu içerisinde, kitlelerin hayal gücü, muhakeme kabiliyeti, ahlâkı gibi başlıklar; ikinci bölümde kitlelerin fikirleri ve inançları; üçüncü bölümde ise kitlelerin muhtelif türlerinin sınıflandırılması yer almaktadır.

Kitabın her satırının dikkatle okunması gerektiğini ifade etmek isterim, kitleler ve başta kendi eylemleriniz üzerine yapacağınız derin bir tefekküre vesile olması temennisiyle…

Altını Çizdiklerim

“Medeniyetlerdeki yenilenmenin kaynağı diyebileceğimiz önemli değişimler, esasen düşüncelerde, kavramlarda ve inançlarda meydana gelendir. Tarihteki unutulmaz olaylar, insanların fikirlerindeki görünmez değişimlerin görünürdeki neticelerinden ibarettir.”

“Bilim bize hakikati veya hiç değilse aklımızla kavrayabileceğimiz bağlantıların bilgisini vadetti; barış, huzur, mutluluk değil.”

“Duygularımız söz konusu olduğunda büyük bir kayıtsızlık içindeki bilim, ağlayıp sızlamalarımızı da işitmez.”

“Duyguları abartılı şekilde yaşayan kitlelere sadece büyük duygular tesir eder. Bu yüzden onları etkilemek isteyen hatip, şiddetli ifadeler kullanmak zorundadır. Abartılı konuşmak, teyit etmek, yinelemek fakat hiçbir şeyi muhakeme yoluyla ispata kalkışmamak gerekir.”

“Bir fikir, kitleler için anlaşılır hâle gelmesini sağlayacak dönüşümleri geçirdikten sonra bile başka bir yerde ele alacağımız çeşitli ‘acaba’lardan geçip bilinç dışına intikal ederek bir duyguya dönüşmedikçe etkili olamaz. Böyle bir dönüşüm için de uzun bir zamana ihtiyaç vardır.”

“Halkların kaderine yön veren, hükümetler değil; söz konusu halkların nitelikleridir.”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*