Toparlanın; Yeniden başlıyoruz!

Bilgeye sormuşlar:
“Üstadım her şeyimizi kaybettik, ne yapalım?”
“Çay koyun ve toparlanın. Yeniden başlıyoruz” demiş.

Bir alev halkasının ortasında kalmış sanki insanlık

Ne daireyi yırtıp çıkabiliyor, ne de “yanıyorum” diye feryat edebiliyor. Gözleri yuvalarından fırlayacak gibi açılmış ama; beyni karıncalaşmış, adeta çaresizliği talim ediyor. Kurtulmak için bir işaret fişeği bekliyor sanki! Kim bilir; belki de bizi…

Yüzyılımız

“Teknoloji asrı, sanayi asrı, medeniyet asrı” diye nitelendirdiğimiz bu asır, aynı zamanda Bediüzzaman’ın tabiriyle “hasta, bedbaht, gaddar, helâket ve felâket asrı”dır.

Maalesef bir çok imkânı günümüz insanlarına sunarken; bir çok derdi, sıkıntıyı, huzursuzluğu da beraberinde getirdi. Maddî bir çok imkâna, bir çok nimete kavuşan günümüz insanı, aradığı huzuru ve mutluluğu bulamadı.

Salgın sürecinde…

Maske, mesafe, seyahat yasağı, kapanma, karantina, uzaktan eğitim gibi tedbirler sosyal bağlarımızı iyice zayıflattı.

İnsanlar korktukları, korkutuldukları için birbirine gidip gelemiyor, kucaklaşamıyor, tokalaşamıyor. Zaten zayıf olan akrabalık ve komşuluk ilişkileri daha da zayıflıyor. Bu durum ise, insanlar arasında duygusal bağ kurmayı zorlaştırıyor.

Uzmanlara göre; pandemi sürecinde, ferdî ve toplum hayatımız fizikî, tıbbî, sosyal, psikolojik, meslekî, ekonomik, politik, ahlâkî olarak etkilendi. Bunları zaten her gün dinleyerek, bizzat yaşayarak görüyoruz.

Müfritâne irtibat gerek

Süreç uzarsa, uzatılırsa cemiyet hayatına çok daha büyük zararlar vereceği anlaşılıyor. İbadetler ve dinî hizmetler de aynı şekilde zarar gördü. Bir dönem Kâbe’deki tavaflar, hac ve umreler, camilerdeki teravihler, iftarlar iptal edildi. Sıkı tutulması gereken safların arası açıldı. İmanî dersler, seminerler vb. faaliyetler iptal edildi.

Bütün ikazlara rağmen dinî cemaatler bile; daha tam uyanamadı. İman hizmetine verilen büyük zararın tespitini yapamadı. Biraz toparlanma olsa da yeterli değil.

Gözle görülemeyen bir virüse yenildik, yenildi insanlık!..

Sınav için gönderilen bir virüs insanların konforunu kaçırdı. Onlarca mutluluk teorilerine rağmen insanların A, B, C planları alt üst oldu. Meğer dünya kazık çakılacak, ebedî kalınacak bir yer değilmiş!..

Çare toparlanıp yeniden başlamak

Şimdi hadiseleri doğru okuma ve aslî vazifelere odaklanma zamanı. Öğrendiğimiz imanî hakikatleri hayata geçirme vakti.

Başlamak için şartların mükemmel olmasını beklemeyin. Zira şartları mükemmelleştiren aslında başlangıcın kendisidir.

Evet; dünya büyük bir değişim ve dönüşüm yaşıyor. Bu sıkıntılar ve salgın da geçecek elbet. Yolculuk esnasında “lastik patladı” diye oturup ağlamaya gerek yok. Tamir edip yola devam edeceğiz! Toparlanıp ‘Taze Bismillah!’ diyerek yola çıkma zamanı. Yola çıkınca, açılacak yollar inşallah.

Biz bu dünyaya ebedî kalmak için gelmemiştik…

Bir yolcu gibi; kâinat sırlarını keşfedip, güzellikleri müşahede edecektik. Kendimizi ve Rabbimizi tanıyarak, diğer insanlara ve bütün yaratılanlara saygı ve sevgi ile yaklaşacaktık.

Sınavımızı yüzümüzün akıyla verip, Hz. Âdem babamızın geldiği Cennete geri dönecektik. Rızkımız, sermayemiz ve ecelimiz takdir edilmişti.

Fakat gönderiliş gayemizi unuttuk. Dünyada ebedî kalacakmış gibi kök salmaya başladık. Yolcu olduğumuz ikazlarına karşı aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu uyuşturmaya çalıştık.

Bizi sınav için gönderen Rabbimiz; ‘rahatımızı’ kaçıran elçiler göndermeye devam ediyordu.

Hastalıklar ve musibetler de birer elçiydi…

Allah bir topluma hayır murad ederse, onların hatalarını gösterip ikazcılar gönderirdi.

Savaşlar, ekonomik veya siyasî çöküşler, musibetler, zulümler, adaletsizlikler, Covid-19 ve varyantları Ali Şeriatî’nin dediği gibi ‘Sizi rahatsız etmeye geldim’ diyorlardı. Gaflet uykusundan uyandırmak için.

Silkelenip kendimize gelmemiz için. İnsanı ve insanlığımızı, imtihanda olduğumuzu hatırlamak için. Hak ve hürriyetlerimize, inancımıza, hizmetimize, ailemize, dinî ve millî değerlerimize sahip çıkmak için.

Unutmayalım ki…

İnsan başıboş olmadığı gibi; hadiseler de tesadüfî değildir. Dünya da sahipsiz değil. Her şey Allah’ın ilmi, iradesi ve takdiri altında cereyan ediyor.

İnsanın asıl vazifesi kendini ve Rabbini tanıyıp, duâ ve ilim ile iyiye, güzele ve mükemmele ulaşmaktır.

Derdi de, devayı da veren Allah’tır. İlâçlara şifa hasiyetini veren Şâfi-i Hakikî Odur.

Bir emanet-i İlâhî olan vücudumuzu her türlü hastalıktan korumak için gerekli tedbirleri alacağız. Hastalanınca doktora gitmek, tedavi olmak, ilâçları kullanmak meşrû ve lâzımdır.

Korku tabiî ve insanîdir

Utanılacak bir tarafı da yoktur. Ancak korkularımız kâbusumuz olmamalı… Ölüm korkusu, Cennete daha çok hazırlanmaya vesile olmalı… Dünya hayatımız kısa, ahiret hayatımız sonsuzdur.

Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemeyeceğini vaad ediyor. Öyleyse Onun vaadine güvenip “çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cezâa iltica etmemek gerektir.” (Ceza’: Hüzünle ağlayıp sızlanmak. Sabırsızlık yüzünden telâş ve teessür göstermek.)

Ahiretin tarlası olan bu dünyadan ayrılma zamanımızı tayin eden Allah’tır. “Allah, eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez.” (Münafıkun: 11)

“Hasta olan değil, eceli gelen” ölüyor

Uhud Savaşında münafıklar “Bizim sözümüze itibar edilseydi, bu hâle gelmezdik”; “Yanımızda olsalardı ölmezlerdi” deyip fesat çıkarıyordu.

Rabbimiz “Evlerinizde dahi olsaydınız, yine haklarında ölüm yazılmış olanlar ölüp düşecekleri yere geleceklerdi.” (Âl-i İmran: 154) buyurmak suretiyle takdir edilenin değişmeyeceğini bildirdi.

Ümitsizlik bize yaraşmaz

Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez. “Mehdi bile gelse bizi vazife başında bulsun!.. Azrail (as) da geldiğinde, hizmet başında görsün!..”

Üstadımız uyarıyor: “Ey kardeşlerim, dikkat ediniz. Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Her bir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın.”

Hiçbir şeye alet etmeden; zalime meyletmeden, adaleti ayakta tutmak için İslâmı doğru yaşayalım. “Benim âyetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin.” (Bakara Sûresi: 41)

İmtihanda olduğumuzu unutmayalım

Maddî ve manevî açıdan hesabı verilebilir bir hayat yaşamaya gayret edelim. Hayatın kalitesi büyük oranda bize bağlıdır.

Kinden ve kirlerden arınıp; unuttuğumuz sevgi, dostluk ve muhabbeti yeniden keşfedelim. Hem dünyanın işleri bitmez. Dünya – ahiret dengesini iyi kuralım.

Her hadisede Rabbimizin rahmetini, şefkatini, merhametini ve adaletini görelim. Sahip olamadıklarımıza üzülmek yerine, sahip olduklarımızın farkına ve tadına varalım. Yine Onun (cc) ikramı olan ailemize, dostlarımıza, işimize ve hizmetimize sahip çıkalım. Güzellikler elimizden çıkmadan, kıymetini takdir edip gereğini yapalım.

Biliyoruz ki; iyilerin ve kötülerin mücadelesi sürüyor ve kıyamete kadar da sürecek.

Yıllar sonra yaptığımız şeyler kadar; yap(a)madıklarımızdan dolayı da pişman olabiliriz.

Öyleyse; pes etmeyelim, vazgeçmeyelim. Her zaman yeniden başlamak için bir fırsat vardır.

Hayat bize diyor ki…

Kırın alışkanlıklarınızı. Çözün düğümlerinizi. Güvenli sandığınız limanlardan uzaklara açılın. Rüzgârları yakalayın. Cesur olun. Dev dalgalar gözünüzü korkutmasın. Konforunu bozmayan, yeni keşifler yapamaz.

Bir gaye-i hayaliniz olsun. Hedefinize doğru; ilme, irfana, kitaba doğru koşun. Yeni hizmet alanları, yeni dostluklar, yeni dünyalar… Keşfedin.

Yaşadıklarımızdan geriye kalan…

Ömür kitabımıza yazabildiğimiz güzel hikâyeler, yaptığımız hizmetler ve biriktirdiğimiz dostluklar kalacak.

Öyleyse; şimdi muhabbet fedaisi olmak ve toparlanmak zamanı..

Şimdi güzel hizmetler, güzel hikâyeler zamanı…

Yeni bir yıl başlarken…

Ümit, şükür ve sağlık içinde, yaşama sevinci ve hizmet aşkı dolsun sıcacık yüreklerimize!

Haydi toparlanın; yeniden başlıyoruz efendim!

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*