Şükretmek meselesi

Şükür Risalesi olan 28. Mektubun 5. Meselesi, daha ilk cümlesiyle şükrün nihayetsiz ehemmiyetini nazarlara verir; “Hâlık-ı Rahmân’ın ibâdından istediği en mühim iş şükürdür.”1 Dahası; Kur’ân-ı Hakîm ve kâinat, tüm âlemlerin yaratılmasının neticesi olarak şükrü gösteriyor. Bu kadar büyük bir hakikat nasıl ihata edilebilir?

“Bir rivayete göre Hz. Dâvûd şöyle münâcâtta bulunmuştu: Ey rabbim! Sana şükretmemi sağlayan ilham ve güç de senin nimetlerin olduğuna göre, ben senin nimetlerine şükre nasıl güç yetirebilirim! Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ey Dâvûd! İşte şimdi beni hakkıyla tanıma mertebesine erişmiş bulunuyorsun’.”2

Hz. Davud, nasıl ki şükre güç yetiremeyeceğini itiraf etmiş; biz de şükrün mahiyetini hakkıyla ifade edemeyeceğimizi itiraf edelim. Başlangıçta güç yetirebileceğimizi zannetmiştik fakat araştırmakla birlikte mevzuun derinliği ortaya çıktı. Bu konuda öğrendiklerimizi serdetmeden önce, şükrün kelime olarak ne manaya geldiğine bakmak lâzım. Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme manalarına gelen şükrün karşıtı küfürmüş. Yani küfrân. Yani nimeti inkâr etme, nankörlük.3

Minnettarlığı ifade etmek demek olan şükrün nasıl yapılacağını âlimler farklı şekillerde yorumlamış. Sebe’ sûresinde geçen “Ey Dâvûd ailesi! Şükür için çalışın.”4 ayetinden yola çıkan Râgıb el-İsfahânî’ye göre şükür üç kısma ayrılır; kalple, dille ve organlarla yapılan şükür. “Nimeti hatırda tutmak kalple şükür, nimeti vereni övgüyle anmak dille şükür, nimet sahibine lâyık olduğu şekilde karşılık vermek organlarla şükürdür.”5 Gazzâlî’ye göre ise; “Kalbin şükrü bütün yaratılmışlar için iyilik düşünmek, dilin şükrü Allah’a minnettarlığını ifade etmek, organların şükrü Allah’ın verdiği nimetleri O’na itaat sayılacak şekilde kullanmaktır.”6

Bediüzzaman Hazretleri de Nurun İlk Kapısı adlı eserinde, insana mühim istidâtlar verildiğini ve o istidâtlara göre mühim vazifeler yüklendiğini ifade ederek; bu vazifelerden sekizincisini şükür olarak açıklar. Ona göre “fiil ve hâl ve kâl ile, hatta elinden gelse bütün havâssı ve letaifi ile o Mün’im-i Hakikîye şükür ve hamd etmek”7 gerekmektedir.

Az evvel bahsi geçen ayette “Şükredin” ifadesinin yerine “Şükür için çalışın” ifadesinin kullanılmış olması; söz ile yapılan şükrün, fiillerle de desteklenmesi gerektiğine bir delil olarak getirilmiş. “Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır.” diye devam eden ayette “hakkıyla şükredenler” diye çevrilen “şekûr” kelimesi hakkında ise Zemahşerî; “Bundan maksat, şükretmekten âciz olduğunu anlayan kişidir”8 yorumunda bulunmuştur.

“Bazı sûfîler insanlar için kullanıldığında şâkiri ‘varlığa şükreden’, şekûrü ‘yokluğa şükreden’; bazıları şâkiri ‘verildiğinde şükreden’, şekûrü ‘verilmediğinde şükreden’; bazıları da ilkini ‘nimete şükreden’, ikincisini ‘belâya şükreden’ diye açıklamıştır.”9

Peki, neye şükretmeli? Sözgelimi kuru bir parça ekmek mi şükre layıktır yoksa bir dilim baklava mı? Çok mal sahibi mi şükretmeli, fakir mi? Aslında önemli olan ne nimetin çeşididir ne de miktarı. “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez”10 hadisi bunu ifade ediyor. Asıl önemli olan; nimetin kendisi değil, nimeti verendir. Kişi bizzat nimet sahibinden, onun iltifatından dolayı sevinmelidir. Bu hakikati Ebû Bekir eş-Şiblî, “Şükür nimeti değil nimeti vereni görmektir” şeklinde özetlemiştir.11 Bunun neticesi de verilen nimetin, verildiği doğrultuda kullanılmasıdır. Yani şükr-i örfîyi yerine getirmektir.

Bununla ilgili olarak Bediüzzaman; “Eğer insan, maddî ve mânevî herbir uzvunu Allah’ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi îfa ve şeriate imtisal ederse, insanın cevherinde vedîa bırakılan o örneklerin herbirisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan, o pencereden, o âleme bakar ve o âleme tecellî eden sıfatla o âlemden tezahür eden isme bir mir’at ve bir âyine olur.”12 diyor.

Elbette şükr-i örfî gibi şükrün pek çok çeşitleri var. Bütün bu şükürlerin en kapsamlısı ve “fihriste-i umumiyesi” ise namazdır. Namaz, Allah’ın hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olduğu için insana emredilmiştir.13 “Namazın manası Cenab-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür.”14

Bundan başka; şükrümüzün ölçüsü kanaatimiz kadardır. Hem iktisat, rıza ve memnuniyetimiz miktarıncadır. Şükürsüzlüğün ölçüsü ise hırstır ve israftır. Bununla birlikte hürmetsizliktir, haram-helal demeyip rast geleni yemektir.

Kıymet ve ehemmiyetini idrakten aciz olduğumuz bu şükür mesleğinde muhakkak ileri gitmeli. Verilen mikyaslarla şükrümüzü ve şükürsüzlüğümüzü ölçerek, herhalde şükredenlerden olmak için çok dua etmeli…

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ الشَّاكِرِينَ بِرَحْمَتِكَ يَٓا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ 15

Dipnotlar:
1) Mektubat, 28. Mektup, Beşinci Risale Olan Beşinci Mesele, Şükür Risalesi
2) Mustafa Çağrıcı, «Şükür», TDV İslâm Ansiklopedisi
3) Age
4) Sebe’ Suresi, 13
5) Age
6) Age
7) Nurun İlk Kapısı, 9.ders
8) Zemahşerî, III, 253-254
9) Age
10) Müsned, IV, 278, 375
11) Mustafa Çağrıcı, «Şükür», TDV İslâm Ansiklopedisi
12) İşaratü’l-İ’caz, sf 23
13) Sözler, 9. Söz
14) Age
15) “Allah’ım, rahmetinle bizi şükredenlerden eyle, ey Erhamürrâhimîn”

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*