Şükür yolunda ilerlemek

Şükür, nimeti verene minnetle yapılan teşekkür ifadesidir. Bu ifade sözle olduğu gibi çok çeşitli yollarla yapılabilir. Bu konuyla ilgili ayrıntılı incelemeyi derginin sayfaları arasında bulabileceğinizi bildiğimden üzerinde durmuyorum. Ben daha çok bir değer olarak “şükreden biri olma”nın üzerinde açılım yapmak niyetindeyim.

Öncelikle bu tabiri nereden bildiğimize, bu özelliği nasıl öğrendiğimiz ve benimsediğimize bir bakalım. Elbette Müslüman kimliğine sahip insanlar olarak Cenab-ı Hakkın bizden şükür ehli olmamızı çok net olarak istediğini Kelamullah aracılığıyla biliyoruz. Hatta öyle bir derecede istiyor ki şükretmek yaratılışımızın gayesi olarak ifade edilmiş. Daha sonra Allah’ın elçisinin söz ve uygulamalarına dikkat ediyoruz ve yine bizden şükürde bulunmamızın istendiğini görüyoruz. Allah yolunda giden, Allah’a yakın, kâmil Müslümanların hayatına ve sözlerine bakıyoruz; onları hangi hal üzere olursa olsun şükrederken buluyor ve şükreden olmaya tekrar bir iştiyak duyuyoruz. Demek şâkir olmayı seçmek bizim için aslında iyi bir kul, kâmil bir Müslüman, Peygamberine (asm) uyan bir ümmet olmanın bir alt değeri hâline geliyor. Evet, bu sıfatlara sahip olmak için yapılacakların uzun bir listesi var ve şükreden biri olmak bu yolların çok kıymet verilmiş bir tanesi. Dolayısıyla biz de önemsiyoruz.

Önem ve anlam atfettiğimiz şeye karar verdikten sonra harekete geçmek için gerekli adımları planlıyorduk ya; işte şâkir olmanın önemini idrak ettikten ve bu yolda harekete geçmeye niyet ettikten sonra da şükrün davranışsal dışavurumlarını araştırmak, öğrenmek ve yine ivedilikle harekete geçmek gerekiyor. Dil ile şükretmek, dua ile şükretmek, namaz ile şükretmek, kanaat ile şükretmek, iktisat ile şükretmek, hürmet ile şükretmek, haramlardan sakınmak ile şükretmek… Bakınız yine upuzun bir liste karşılıyor bizi ve aslında bu yolda atılacak ne çok adım olduğunu görüyoruz. Böyle olmasıyla birlikte bazen şükür edemiyor oluşumuz neyle ilişkili acaba? Gelin biraz da bunları konuşalım.

Unutmak ya da hatırlamak için gereken çabayı sarfedememek her konuda olduğu gibi şükür konusunda da bizi geri bıraktıran ilk şey bence. Bir çoğumuz nasıl şükür edebileceğimiz, şükrün ölçüleri ve göstergeleri hakkında bilgi ve beceri eksikliğine sahip olabiliriz. Bu yüzden ilk adımımızın belki de bu konudaki ayetleri, hadisleri ve bunların tefsirlerini iyice araştırıp öğrenmek olduğunu vurgulamak istedim. Bundan başka benim şükre engel olarak fark ettiğim bir diğer durum; şükretme hâlinin önem verdiğimiz başka hal ve özelliklerimizle çatıştığı gibi bir inanışın zaman zaman bizde hâkim olabildiği. Bunu sanırım ancak bir örnek üzerinden anlatabileceğim: Diyelim ki; çalıştığımız iş yerinde mobbinge uğruyoruz. Bu durum karşısında hakkını savunan biri olmak gibi bir değerle hareket etmenin şükürsüz olmakla eşdeğer olacağı ya da şükürsüzlüğün bir göstergesi olacağı gibi bir düşünce bize gelebilir. Bu düşünceyi çoğunlukla sosyal yollarla kazanırız elbette. “Bu devirde böyle iş mi var? Mis gibi devlet memurusun, daha ne istiyorsun? Bak ne kadar işsiz var, iş mi beğenmiyorsun? E o kadar da olur, hâline şükret biraz!” gibi cümleler hem dışarıdan duymuşuzdur, hem de içeriden yani kendi zihnimizden. Bu durumda insan bir seçim yapmak zorunda olduğunu sanmaz mı? Yani “Ya şükreden ya hakkını arayan biri olacağım, aynı anda ikisini de olamam” fikrini takip etmek; şükretmenin onlarca, yüzlerce davranışsal adımını bize bir anda unutturuverir. Bu tam tersi de olabilir elbette. Her gün dilimle ve ibadetimle şükrediyor olmama, işimi hakkıyla yapmak için gayret göstermeme, işimin ve kazandığım paranın zekâtını vermeyi düstur edinmiş olmama ve daha birçok şeye rağmen o düşünce beni yakalar ve ben “hâline şükretme”nin başka hiçbir yolu yokmuşçasına hakkımı aramaktan vazgeçmiş olurum. Ancak bu ikisini birbirinden bir kere ayırdıktan ve karşıt saflara koyduktan, verilen onca emeğin ve yapılan davranışın “şâkir” olma değeriyle olan bağını koparıp attıktan sonra artık herhangi bir durumda neyi ne için seçtiğimi fark etmez hâle gelmez miyim? Zihnim beni manipüle etmeden ben her iki yanımı da içtenlikle kabul edip “Ben hem işini seven, nimette kendinden aşağıdakilere bakıp haline şükreden ve bunun gerekliliklerini yerine getirmeye çalışan hem de haksızlığa uğradığında hakkını aramaktan çekinmeyen biri olmayı seçiyorum.” diyebilir miyim?

Şükretmeye engel herhangi bir durum hakikatte olabilir mi? Bunu bir değer olarak benimsedikten ve gerekliliklerini öğrendikten sonra bizi şükürden alıkoyan ne olabilir? “Büyük zatlar, kâmil Müslümanlar her hal ve şartta nasıl şükretmişler?” diye merak ettik ya hani; isterseniz önce bizi en çok şaşırtan hikâyeleri bir inceleyelim. Çünkü her birimize zor ve anlaşılmaz, şükredilemez görünen durumlar apayrı. Mesela onlardan bazıları ağır hastalık imtihanları karşısında şükretmişler. Biz belki nispeten ufak bir hastalıkta dahi çok acı hissediyor ve kendimizi şükürden şekvaya çabucak geçmiş halde buluyor olabiliriz. Belki bu durumda zihnimizin geçmiş ve geleceğe çok kolay yolculuk edebilen özelliği yerine, âna ve sadece o andaki acıya odaklanabilen becerisini artırmaya ihtiyacımız vardır. Bediüzzaman’ın böyle bir hastalık halinden şikâyet eden dostuna verdiği tavsiye zorlu bedensel acılar karşısında nasıl şükür hâlini devam ettirebileceğimiz konusunda bize ışık tutabilir.1 Bir diğer örnek yine Bediüzzaman’ın hayatından gelsin o hâlde. Başına gelen ağır hapis ve sürgün imtihanlarıyla birlikte her daim şükür içinde olması bize çok uzak ve anlaşılmaz mı görünüyor? Evde anne-babamızın veya eşimizin özgürlüğümüzü kısıtlayıcı tavırlarına yahut 2 senedir atlatamadığımız pandemi musibeti sebebiyle birçok alandan devlet eliyle kısıtlanmış olma hâline nasıl şükredilir bilemiyoruz, öyle değil mi? Zaman zaman dayanamayıp “artık yeter” demek, bize sıkıntı verenleri bir yerlere şikâyet etmek, hukukî yollarla mücadeleler vermek istiyor olabiliriz. Bunlar Bediüzzaman’ın satırlarında görmediğimiz şeyler değil hâlbuki. Ancak bunları yaparken isyanla, hiddetle, her şeyin Cenab-ı Hak’tan geldiğini unutarak ve Onu şikâyet ederek değil; aksine insanları ve sebepleri Allah’a şikâyet ederek, önce Ona müracaat edip Ondan yardım isteyerek, başa gelen her hadisenin arkasında hikmetin izini ve yüzünü görmeye gayret ederek, hak bir maksat uğruna atmaya karar verdiği adımlar ne ise onların da hak ve doğru yollardan olmasına azamî dikkat göstererek hareket ettiğini de yine hayatını mercek altına aldığımızda açıkça görüyoruz.

Öyleyse şükrün de şükürsüzlüğün de ölçülerini güzelce öğrendiğimizde şükür yolunda ilerlemenin önünde bir engel kalmasa gerek. Tabiî yine vurgulamadan geçmeyelim. Yolumuzu şaşırdığımızı fark ettiğimizde, kendimizi şükürsüz bulduğumuzda pusulayı kullanmakta tereddüt etmeyelim. Düşe kalka ilerlemek de ilerlemektir, öyle değil mi? Hele ki yalnız olmadığımız ve izinden gidebileceğimiz muazzam bir kafilenin önümüzde olduğu böyle bir yolda…

Dipnot:
1) Lem’alar, İkinci Lem’a, Dördüncü Nükte

İlk yorumu siz yazın

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın:

E-Posta adresiniz kesinlikle gizli kalacaktır.


*